…Sağa döndü. Çıkmaz sokak. Bir uçurumun kenarına benziyordu. Her şey bitti diye
düşünemeden. Sokağın dip köşesine saklandı. Kalbi, evde kendisini başka bir kadınla
basmak üzere olan adamın karısının kapıyı yumrukladığı gibi çarpıyordu. Bir sessizlik, iki
sessizlik, üç sessizlik. Nefesinin ve kalbinin sesini yavaşlatıp arkasından gelen polislerin
adım seslerine yoğunlaştı. Kimse gelmiyordu. İzini kaybettirdi. İyi yırttım. Hemen
çıkmak akıllıca değil dedi kendi kendine. Hemen çıkmayayım. Terini sildi.
Birbirlerine sırtını dönmüş altı bina ve bunların birleştiği yerde bulunan Salkım
apartmanın girişindeki dış merdivenlere oturdu. Mermer çeker. Sigorta yok zaten.
Gazete parçası buldu altına. Kafasını kaldırıp etrafını çevirmiş beton yığınlarına baktı.
Eski olmalıydılar. Rutubet kokusunu alabiliyordu. Apartmanların bazı dairelerin ışıkları
açıktı. Sigarasını yakmak için çakmağı yüzüne yaklaştırdığında duvardaki yazı gözüne
çarptı. Duvardaki yazı. O şimdi asker. Tebessüm etti. Sokağın başına bir adam geldi.
Duvara işedi. Sarhoş. Sallandı. Yığıldı yere. Adama yardım etmek için kalktığında Dünya
Apartmanı daire dörtten atılan kağıt önüne düştü. Fadime, bir ay önce hamile olduğunu
öğrendi. Adam evlenme hayaliyle kandırmış. Kız hamileyim deyince de, yüzüstü
bırakmış. Karnı şişecek. Babası fark ederse öldürür. Kız ne yapsın! İntihar. Mektup
yazıyor geride bırakacaklarına. “ sana çok güvenmiştim. Sözlerine kanmıştım. Çok
değiştin.” Çakmağını bir kez daha cebinden çıkardı, mektubu okudu. “Çok değiştin “den
sonra bir kelime daha yazmış üstünü karalamış ve kağıtı buruşturup atmış. Mektubu
okuduktan sonra kafasını tekrar havaya kaldırdı. Binalara baktı. Pırıltı apartmanın en üst
katında üç dört kafadar genç, alem yapıyorlar. Sarhoş olanlardan bir tanesinin alkol
şişesini sertçe aşağıya fırlattı. Zeminde cam şişe patladı. Çıkan gürültüden dolayı birkaç
dairenin ışığı yandı. Şaşkınlık ve korkuyla yerinden kalkıp gitmeye karar verdi. Yonca
apartmanının çıkmaz sokağa bakan tarafında oturan mühendis, bekar. Eve barda
tavladığı kızlardan birini atmış gene. Aşağıya bir prezervatif fırlattı. Tam ayağının önüne
düştü. Tebeşirler çizilmiş bir sınır gibi saçıldı içindekiler. Yeniden merdivenlere oturup bu
ilginç yerin keyfini çıkartmaya karar verdi. Bir gülüşme sesi duydu. İki kadın sigara
küllerini aşağıya savurarak balkonda dedikodu yapıyorlardı. Son fırtlarını çekince yarın
görüşürüz diye girdiler içeriye. Bütün ışıklar aynı anda kapandı. Elektrikler gitmişti.
Birkaç dakika sonra uyuyamayan sakinler ağızlarında sigara, ateş böcekleri gibi
balkonlara ya da camlara çıktılar. Aşağısı izmarit doldu. Sokağa bir köpek girdi. Yaklaşıp
sokuldu. Ezan okundu. Sarhoş adam yerden kalktı. Sallana sallana giderken, elektrikler
geri geldi. Daha az daire ışığı yanıyordu. Mavi Apartman üçüncü kat. Ahmet efendi.
Karısı daha zengin birini bulunca bunu terk etmiş. Çocuğunu da resmen çalmış. Üstü
çıplak, hararetle telefonda konuşuyordu. “Çocuğumu istiyorum. Onun babası benim.
Bana bak oros.” Telefonu kapattı. Sonrada öfkeyle aşağıya attı. Caddeden muhtemelen
içinde bira içen iki arkadaşın olduğu bir araba geçti. Arabesk dinliyorlardı. Ne insanlar
var diye tanrıya dua etmek için kafasını yukarı kaldırdığında elindeki çerçeveye bakıp
hıçkırarak ağlayan kızı gördü. Hapishane de ki ağabeyinin gönderdiği fotoğrafa bakıp her
gece ağlayan Fidan. Yakamoz Apartmanı dördüncü katta oturuyor. Fidanın ağzına
sigarasını götürürken çerçeveyi tuttuğu elini yaktı. Çerçeve aşağıya. Üzerinde ki camları
temizledikten sonra fotoğrafı aldı. Beton avluda bir adam. Gülüyor. Kendisine benzetti.
Adamın, hapishane günlerine dalmışken. Orhan Veli Allah belanı versin senin diye
bağırdı Güneş apartmanın altıcı katında oturan Feridun, hep aşık. Kitabı tutuşturup
aşağıya bıraktı. Sönerek ve dönerek düştü yere Orhan Veli- Sakın Şaşırma. Merdivene
tekrar oturdu. Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire… Sayfaları karıştırıp başka bir şiir okuyacaktı ki, dışarıdan çıkmaz sokağa
bir cüzdan atıldı. Kimliğine baktı. Adı: Ayhan Soyadı: Efeoğlu. Konuş lan orospu çocuğu kim
veriyor sana emirleri… Ormanda sorguladılar. “Şefim cüzdanı ne yapayım, içinde kimliği de var.”
“ At gitsin.” Kimdi acaba. Kimlik işine yarayabilir. Hele, Ayhan askerliğini de yapmışsa.
Kimliği alıp cüzdanı bıraktı. Merdivene oturup. Kimliğe, soğuk damgasına baktı.
Sevinçten fırlayıp, sokağın ortasında dönerek sevinç içinde dans etti. Kendini yere bıraktı
ve dar gökyüzünden yıldızları izlerken, Sögüt apartmanın ikinci katında camdan dışarı
çıkmaya çalışan birini gördü. Hırsız olacağını düşündü. Hırsız. Bağırsa bir dert. Ne işim
var burada. Belki de intihar ediyordu. Allah’ım bu kulunun günahları bağışla, acılarını
hafiflet. Aşağıya atlayınca gözlerini kapadı. Söğüt apartmanının ikinci katı. Ev sahibi
Hacı. İki kızı var. Büyük olan Sıdıka. Kocaya kaçıyor. İki ayağını da camdan çıkarttı.
Gözlerini yumdu. Bir, iki, üç… Kız kendini aşağıya bırakınca gözlerini sıkıca yumdu…
Sıdıka hafif topallayarak ayağa kalktı. Binalara baktı ve aksayarak sokağın başına gelen
sevgilisinin arabasına bindi. Aceleden sokağın davetsiz misafiri görmemişti. Burada
herkes ve her şey kendi halinde diye düşündü. Kimse onun varlığından haberdar değildi.
Sokağı sevdi. Biraz daha tanımak için birkaç volta altı. Ahmet’in attığı telefon çaldı.
Ekranı kırık. Kimin aradığının önemi de yoktu. Telefonu açtı ve okkalı bir küfür yedi.
Hoşuna gitti. İnsanların cesareti ve samimiyeti mutlu etti onu. Gün ılık ve hafifçe
aydınlanmaya başladı. Sokağın başından tek tük insanların işe gitmek için geçtiğini
gördü. Sokaktan çıktı ve insanların arasından evine gitti…
Bir cevap yazın