Bir kafede yaz gecesi üç arkadaş dertleşiyorduk. Üçümüzde yirmili yaşlardayız. Biri çocukluktan tanıdığım Yiğit di, diğeri Osman dı. Çocukken yaz tatillerinde nasıl gezdiğimizi, sıcakta top oynadığımızı, erik ve dut çaldığımızı, eğlendiğimizi özlemle hatırlıyorduk…
İnsan daha masum şeylere hep özlem duyardı. Osman çok iyi çocuktu.
“bir yetmişlik ısmarlayarak kendini affettirebilirsin” dedim.
“nedenmiş?” dedi yiğit.
“hani kızlara götürecektin, gidecektik?” dedim
“yine gideriz oğlum, yine gideriz…”
“Osman haklı mıyım?”; “ Elalemin kızlarına bela olunda, gör bakalım ne oluyor!” dedi Osman. Saftı ama dünya iyisiydi Osman. Beni severdi ve dinlerdi, arkadaştık. Yiğit in aylağın serserinin teki olması işime gelirdi. Çünkü başka dostum yoktu. Maceraya bizi çekebilen yiğit vardı yalnız. Adı gibiydi… Onu kızdırmak istesem zaafını söylesem yeterdi! Ama görmezlikten gelirdim, iyi şeyler söylemesini, insanlarla geçinmeyi, yozlaşmasını, gezmeyi tozmayı ondan öğrendim biraz!
Senelerce kendimi bildim bileli, kötü taraflarını, aşağılık ve zaaf yanını, gördüğüm insanları, hayatı sevdiğim için sevebileceğimi bilirdim. İyi tarafları da vardı hayatın!
Gece yarısına yaklaşırken kalkmak gerekti, adeta zifiri karanlık kaldırımlardan,
Sokakların kuytusundan evlere geçtik… Zenginlerin, doymuş insanların ama belanın da, gaspın da eksik olmadığı bir semtti burası!
Dükkan ışıklarının renkli olduğu yerlerden, çakırkeyif, büyük ve boş meydandan da yavaş yavaş geçtik, az ilerdeydi ev…
Ertesi günü izindeydim, yiğit iki kızla birlikte bize geldi. Daha önceden tanışırlarmış. Hareketlerinden anladığım kadarıyla kız, Yiğit e adeta aşıktı! Ya da dost gözüyle bana da bakıyordu arada bir. Çok sevebileceğim bir ürkek yaradılıştaydı Selin! Zeynep ise fazla güzel değildi bana göre… Evde pinekleyip boş oturduktan sonra, aynı kafe ye geçtik, oturduk. Osman yoktu. Bu daha iyiydi bence, ortalık tenha ve sakindi.
“Küçükken futbolcu olmak isterdim. Sonra boksa geçtim, şimdiyse sadece çalışıyorum…” dedim.
“üniversiteden terkim. İki tanesini bitirmek bana göre değil” dedi selin!
Bakışları öylesine içime işlemişti ki hoşlanmıştım! Anne-babasının boşandığından bahsetti! “ eğer içmek isterseniz ben varım, ama uyuşturucuya gelemem” dedi, selin.
Güldük… Bira, soda, gazoz, fıstık aldık… Sarhoş olmadık, sadece gülüşüp- eğlendik!! …
Zaman geçtikçe Yiğit e kızmaya başladım. O da kıza sokuluyordu çünkü!
Kız bana öyle baktı ki içim gitti.! Masum ve acılıydı… Sanki onu tanıyor gibi hissettiğimi, tam söyleyecektim ki; karşı masadan uzun saçlı, sakallı, sert ama birazda babacan görünümlü birinin bize ve Selin e baktığını gördüm!
Çok bozuldum. Tüm hepsinin tv. ye ama yalnız birinin bize baktığını çaktırmadan gözledim… Işıklar aydınlık, insanlar mutlu ve sakindi.
Dördümüz sohbeti koyulaştırıyorduk, selin iyi biriydi, Zeynep ise konuşkan ve yapmacıktı. Gece yarısına kadar deli gibi artarda bira içtik.
Alttaki tuvaletlere gitmem gerekti. Wc. ler bomboştu, tam orda birinin beni sırtımdan, tam belimden silahla kıstırdığını hissettim.!! Kıpırdayamadım, korktum ama daha çok hiddetlendim! “ o kızdan uzak dur! , yoksa senin işini bitiririm!” dedi soğukça. “ tamam” dedim mecburen…
Masaya dönünce az sonra titremektense “kalkalım” dedim. Bir daha kızla görüşemedik. Ben cesur ya da ölüme korkusuzca gidebilecek kişilerden değildim.
Bunu onlara söyleyemezdim! Çünkü korkuyordum ama sebeplerim vardı…
Kahramanlık yapsam bile korkardım! Ama şans eseri görüşmedik…
Onu çok düşündüm. Çılgınlar gibi aşık değildim. Ama hoşlanmıştım ve hoşlandığımı kimse bilmiyordu. Belki sadece selin hissetmişti. O adam kimdi?
Selin için önemli miydi? Tanıyor muydu? Aramalı mıydım onu? Riski göze aldım.
Selinle tekrar, sokak ortasında görüştüm. Sokakta çamaşır asanlar, küçük çocuklar ve arabalar vardı ama azdı hepsi… Tenhaydı:
“sen benim için ne hissediyorsun” dedim.
“senden hoşlanıyorum, bu gerçek” dedim. “ben bekarım, iyi birisin. Ama çok fazla ortak noktamız olmayabilir! … Ama anlaşabileceğimize eminim!” dedi, ama eğer istersek olabilir!” dedi Selin.
Aynı bakışı yine tekrarladı. Anladım seviyordu!! Aylarca bir daha görüşmedik.
Düşünmek için zaman vardı ama aşık değildim, sadece hoşlanıyordum, anlaşabilirdik, ne yapmalıydım?
Aramızda ister istemez mesajlar gelip gitmeye başladı.
“senden başka görüştüğüm kimse yok” dedi. “yiğit yok mu?” dedim
“hayır, o sadece arkadaşım” dedi. Asla korkaklık edemezdim.
“o adam kimdi?” sordum, “ tanımıyorum!” çok şaşırmıştı…
Güneşli, hafif rüzgarlı yalnız olduğum, güzel bir günde, elinde şampanya şişesiyle çıkageldi Selin. Hayatıma girmek istiyordu. Beraber yemek yedik, film izledik ve gitti…
Akşam vakti ıssız, soğuk, bulutlu ve kimsenin olmadığı bir sokakta evimin yolunu tutmuştum. Ağaçlar çiçek açmış, papatyalar kokuyor, ıhlamurlar dökülüyor ve arka sokaktaydım. Biri kafama sert bir cisimle vurdu!! Gözümü açtığımda evlerden birinin bodrumundaydım. Ellerim arkadan bağlı, ağzım sıkıca bantlanmış. Islak bir zeminin köşesinde, duvar dibinde oturtulmuştum! Her yer ıslak, zemin soğuktu, üşüyordum!
Kaçırıldığımı anlamaya başladım ama başım ağrıyordu! Yalnızca ayakkabılarını görebildiğim bir gölge, bana yaklaşmaktaydı… Karanlık ve kuytu, ıslak,
Bir yerdi. Çırpınıyor, inliyor ama kurtulamıyordum.! Yüzü yoktu, örtülüydü.
Vücuduma sivri bir şeyin girdiğini hissettim.! Çok fazla kan kaybettim, kırmızı oluk gibiydi. Halsizdim, bayılmışım.
Kendimi kaybediyorum ve o andan sonrası yokluktu. Sadece yokluk! …
CİLASİN ÖZGÜN.2016.
Bir cevap yazın