Yaradan’ım; yâre yazılan bu mısraları Gazze için başlık yaptıktan sonra emanet ediyorum kelimelerimi sana. Satır aralarında bir dehlizi doldurur gibi karanlıklara gömülüyor cümlelerim. Ardı arkası kesilmeyen anne feryatları haykırıyor yetersizliğimi bir uçurum kenarında. Sanki mısralarım sedye olmuş ve ben ölü çocukları yüklüyorum kelimelerimin omzuna. Bir yanda ne yazarsam yazayım yetmeyecek düşüncesi vazgeçirirken benliğimi; bir yandan da haykırıyorum saç diplerime kadar. Böyle ölmemeli çocuklar diyorum. Bir ülkenin kaderini diğeri yazarken ben asker doğmadığıma isyan ediyorum.
Şeker bayramında şükrüm zemzem oluyor semaya kalkan ellerimle yüzüme sürdüğüm. Kendi halime bakıp şükrederken Gazze’yi düşününce Müslümanlığımı sorguluyorum. Dakika başı çocuk ölürken Gazze’mde ben saat taşıdığıma utanıyorum. Akreple yelkovan kovalarlarken birbirlerini sanki Gazze’de ölen çocukların ömrünü ben çalıyorum.
Kelimeler merhem olmazken yarama ben tüm içime sinmişliğimle vicdanıma kaçıyorum. Bir ölü kapının önünde açılmasını bekliyorum. Ama kapı ardı beklemeler uzuyor ve uzadıkça sanki zaman da takvim yapraklarında hoyratça eriyor. Geçen her dakika bir bomba gibi beynimin ortasına düşüyor. Kim bilir diyorum şimdi Gazze’mde kaç çocuk üşüyor.
Bir çocuk bakıyor sanki gözyaşlarının pususuna yatmış. Uzaklardan gelen feryat sesiyle sandıklara kaldırdığım insanlığımı vuruyor yüzüme. Önce hafiften bir sızlar gibi oluyor içim sonra hayat telaşesiyle ardımda bırakıyorum tüm soluksuz kalmış küçük bedenleri. Birkaç yalpalamadan sonra işleri rayına koyan kendi derdine düşmüş feribot misali kendi hayatıma bakıyorum. Tam artık insan değilim ve sadece günleri avucumda ufalayıp bitiriyorum derken birden niye bilinmez aklıma geliyor yine mezarı bile olmayan o güneş saçlı çocuk. Gözlerinin çukurunda dinlenirken bana uzanan küçücük bedenine ihanet etmiş gibi hissediyor ve yanağının gamzesine gömüyorum et yığınına dönen bedenimi. Onun hak etmedikleri arasında kendime fazla gelen lüksleri sorgulayıp güya sözüm ona vicdan ferahlatıyorum. Usul usul gözlerimden boşluklara teslim olan gözyaşlarım sanki canını teslim eden masum sübyanlara su yetiştirir gibi hızlı hızlı akıyor. Onları kontrol edemezken hiç tanımadığım kır saçlı babanın sitemi içime dert oluyor. Neye ağladığını bilsem de bir türlü aynı hislerin samimiyetini yakalayamıyorum hayıflandığım cümlelerimde. Yalnız tek bildiğim çocuklarını kaybeden bu baba için kaybetmek için erken sevmek için çok geç. Belki bir daha kucağına alamayacağı evladını emanet ettiği melekler sıkı örtsün kefenini de üşümesinler. Bu dünyada yavrusunu koruyamayan anneler bari kabirden aşağısını düşünmesinler.
Ne yazsam ne söylesem yetersiz kalacak biliyorum.
Allah’ım Gazze’ye yardım diliyorum.
Ve bir sonbahar çaresizliğinde
Satırlarımı Necip Fazıl ile bitiriyorum:
Yıkılasın İsrail enkazını göreyim
Sana ülke diyenin yüzüne tüküreyim.
Bir cevap yazın