Kıpkırmızı toprağa düşen iri yağmur damlalarından mütevellit, Nevzat Bey tepesindeki çam ağaçlarının diplerinden yükselen çemenli toprak kokusu, benim ilk ve tek bağımlılığımdı. Çocukluğumun resmi tarihi, sıcak bir kovboy filmi pazarında başlamışsa da bana göre tam olarak, yaz akşamüstlerinin ani bastıran yağmurlarının serinliğinde, ellerini açıp ‘ver allahım ver’ nidalarıyla semazen misali dönen çocuklardan biri olarak başladı.
İsimsiz, sınıfsız, çıkarsız bir grup çocuktuk o gün o yağmur dansında. Hangimizin babası nereli, aylık geliri ne kadar, ırkı dini nedir sormadan, sadece vardık işte orada. O, şehrin merkezinden uzak Stad Mahallesinde, o eski zaman parçasında… Sadece vardık ve mademki vardık, koşup oynamalıydık amaçsızca.
Sabah yağı sürülmüş, üstüne şeker serpilmiş bir dilim ekmekti bu durumun tek molası, kapıdan isteyip annemin getirdiği… Koşarken nasıl zevkle yenirdi o buğdayının genetiği değişmemiş ekmek ve nasıl koşarcasına harcandı o günler!
Kuğulu Park yolunun sol tarafında, şimdi villaların bulunduğu yerde, böğürtlen çalılıkları vardı. Sık sık giderdik arkadaşlarla havuzdan sonra böğürtlenlere ki o havuzda çingene çocuklarıyla çimerek başlamıştı bizdeki insan sevgisi. Elimiz diken yarası, ağzımız böğürtlen boyası, bir hızla geçti gitti çocukluğumuz.
İnsanın en çok haksızlık ettiği dönemidir çocukluk yılları bana kalırsa. Daha az teferruat hatırlar, daha az anarız o günleri. Hatıratlarda ise en kısa geçiştirilen bölümdür: Çocukluğum filanca yerde geçti, der ve on yıl sonrasına atlar yazar.
Ben her yağmurda tekrar çocuk olurum oysaki. O toprak kokusunu alabilirsem özellikle. -Bugünkü beton imparatorluğunda pek mümkün olmasa da- Yeniden giyerim çubuklu fener formamla kilitli naylon ayakkabılarımı ve uçarım o günlerde asıl evim olan ev dışına. Babam fabrikada, ablalarım okulda, annem mutfaktadır. Köpeğimiz Ateş kim bilir nerede, bağımsız, gezinmekte ama akşam mutlaka eve dönmektedir. Hayat çetrefilsiz sürmekte, dünya çok yavaş dönmektedir.
Yüreğimizde diken yarası, aklımızda böğürtlen boyası bırakarak hızla geçer çocukluğumuz. Bir yağmur damlası, bir ekmek dilimidir belki de koparabildiğimiz hayattan.
Uğur DEMİRCAN, Ağustos 2016 – İZMİR
Bir cevap yazın