Camın ardındaki yol kenarından gözüken binalara bakıyorum. Saçaksız balkonsuz çirkin. Eskiden yol kenarındaki ağaçlara bakardım. Her ağacın dallarını saymaya çalışırdım. Şimdi binaların katlarını, camlarını saymaya çalışıyorum. Ama öyle çok ki sayılmıyor. Ağaçlardan çok. Dallardan daha çok.
Sokak sessiz. Caddeler sessiz. Tek bir araba sesi yok. Ne zaman başladı bu sessizlik?
Cafelerin berberlerin restoranların pastanelerin mağazaların kapılarına kilit vurulmuş. Masalar sandalyeler toplanmış. Kahvelerde tavlalar okey tahtaları koltuk altına sürülmüş her yer sessizliğe bürünmüş. Bir gün baktım artık camlarda sıkı sıkıya kapanmış. Hafif bir aralayıp arada burnunun ucunu uzatıp gizlice sokağı kolaçan edende kalmamış.
Salgın dedi biri önce diğeri pandemi kimi grip bu derken öteki uydurma yalan bunlar inanmayın dedi.
Yalan yok endişe duydum önce. ‘’Nereye gidiyoruz böyle?’’ Sağlık bakanı çıktı televizyona.
‘’Endişeye gerek yok. Evde otursanız yeter. Panik yok. Rahat olun. Kitap okuyun şarkı söyleyin. Hem evde vakit geçirmeyi öğrenin canım biraz’’
İyi dedim. Rahatladım biraz. Zaten evde boş boş oturmak bekleyip bulamadığım fırsat. Bol bol oku bol bol yaz. Hem bu vesileyle yavaşlarsın biraz. Adımlarını küçült. Bu yaşa kadar öğrenemedin hiç değilse bundan sonra öğren otur biraz. Yavaşla. Hayatını koşarak yaşama. Oh ne ala…
Derken yeni bir açıklama geldi.
Yahu kardeşim mutluyuz diyenler var. Ölenler var. Yoğun bakımda olanlar var. Olur mu böyle şey Allah aşkına? Nasıl mutlu olabilir siniz? Kendinizi kandırmayın. Bu bir hastalık belirtisidir. Böyle diyenlerin psikolojisi bozulmuştur efendim.
Dedim lan adam haklı galiba. Millet ölüyor ben ayaklarımı üçlü koltuğa uzatmış kitap okuyorum.
Hamur yoğurup kek börek ekmek yapıyorum. Sosyal medya ya geçip marifetlerimi bir bir sergiliyorum. Ayıp valla tüü sana. Bir dakika hasta mıyım yoksa ben acaba?
Mutluluk ile mutsuzluk olumluluk ve olumsuzluk umutluluk ve umutsuzluk arasında pin pon topu gidip gelirken kendimi televizyona verdim.
Evde kalın tamam ama sporunuzu da ihmal etmeyin dedi yeni bir bilge. Dinlemek lazım. Okumuş adamlar. Boşuna konuşmaz bunlar.
Odadan odaya mutfaktan banyoya banyodan salona yatak odasına derken her gün düzenli koşuyorum. Sonra her başlanılan şey gibi bir süre sonra sıkılıyorum. Bütün dünyada bir tek ben kalmış gibiyim. Televizyonda olmasa.
Seksenlere kalmıştım. Sabah gözümü onunla açıyor akşam onunla kapıyordum. Bencillik yapıp vur patlasın çal oynasın demiyordum alt tarafı koltukta miskin miskin takılıyordum. Ta ki bu sabaha kadar.
Uyandığımda baktım elektrikler gitmiş. Yukarı kattan aşağı kattan gelen ayak sesleri yok. Yan taraftan gelen çocuk ağlamaları kavgaları yok karşı binadan gelen müzik sesleri yok. Tavandan hoplama zıplama sesi hatta her Allah’ın günü uçak kalkışı gibi ses çıkaran süpürge sesi yok. Her sesi her gürültüyü özlüyorum birden
Ah ulan diyorum bir bitsin şu hal şu olay çıkıp bütün komşularımla tek tek tanışıp sarılacağım boyunlarına. Dost olacağım kavga falanda yok diyorum. Benim mahallemde de yok mudur Ayşe teyzeler seven sevilen güzel kalpli insanlar sanki diyorum. Yok diyorum sonra komşuluk mu kaldı?
Alt yazı geçiyor gözlerimin önünden
Boşver sen şimdi komşuluğu da bak bakalım insan kaldı mı acaba?
Kimseler yok mu?
Nüfus kaç artık buralar da?
Aynaya bakıyorum korkuyla
Yok.
Yokum…
Bir cevap yazın