Bardakları koyduğu dolabın yanına astığı boy aynasına baktı. Saçlarını, bıyığını taradı. Gömleğinin yakasını düzeltti. Pantolonun paçalarını kaldırıp ayakkabısını seyretti hayran hayran. Özel yaptırmıştı. Belli etmemeye çalışsa da boyuyla dalga geçilmesinden rahatsızdı. Çocukluğunda az çekmemişti cüce olmaktan. Otuzuna gelmişti ama hâlâ alışamamıştı gizli bakışlara. Hele o şaka diye söylenenler yok mu…
Aynanın önünden ayrılamıyordu. Gülümseyerek mırıldandı: “Helal olsun ustaya. En az beş santim daha uzun görünüyorum.” Gizli topuk mucizesine son kez baktı. Artık aynayla vedalaşma vaktiydi. Sabah ilk çay servislerine özellikle önem verirdi. Koca şirketin Genel Müdürü onun çayını içmeden güne başlayamadığını söylüyordu. Tesadüfen çayını içtiğinde, o günden sonra her sabah çay getirmesini tembihlemişti. Kendini sıradan görmeyen yönetici katındakiler de en tepedeki adamın yolundan gidiyorlardı. Sorarsanız, sabahları çay makinelerinden değil de sıradan personelin çaycısının demlediği çayı içtiklerinde ancak afyonları patlıyordu.
İnce belli bardaklarda sunduğu tavşankanı çayla gönüllerini fethettiği insanların takdirleri göğsünü kabartıyordu. Ah bi’ de boyuyla ilgili şakalar yapmasalar… Gerçi hayli zamandır işitse de duymazdan geliyordu söylenenleri. Fakat iki ay önce her şey değişti. Personel Müdürü Nilgün Hanım işe başladığından beri şakalar katlanılmaz hâl almıştı. Farkındaydı onun kendisine benzer duygularla bakmayacağının. Yine de her sabah masasına çay bırakırken yüreğinin yerinden fırlayacakmışçasına atmasını engelleyemiyordu. İşittiği teşekkürle eli ayağı birbirine dolaşıyor, dili damağı kuruyordu. Üstelik boyuyla ilgili ne tek laf ediyor ne de imada bulunuyordu.
Duvardaki saate baktı. Vakit gelmişti. Çayı soğutmamalıydı. Genel Müdürün talimatıyla her sabah aynı asansörle yukarı çıkıyorlardı. Yanlarında da diğer müdürler. Tepsiyi kaptığı gibi fırladı. Asansörün önü kalabalıktı. Fakat o çayın sahibi görünmüyordu. Genel Müdür yanında yabancı biriyle birkaç dakika önce yukarı çıkmıştı. Misafir kimdi neciydi öğrenemeden asansörün kapısı yavaşça açıldı. İçeri girdiler. Kapı kapanırken son anda Nilgün Hanımı gören Pazarlama Müdürü kapının kapanmasına izin vermedi. Gülümseyerek karşıladığı genç kadına ilgisi hemen anlaşılıyordu.
Pazarlama Müdürü cin mi cin bi’ adamdı. Yeni ayakkabı sayesinde daha uzun göründüğünü hemen fark etmişti. Çenesi de hayli kuvvetliydi. Fırsatı kaçırmadan boyuyla ilgili can sıkıcı şakaları ardı ardına sırladı. Bir günde ne kadar boy attığını, böyle giderse milli basketbol takımına dahi girebileceğini söyledi. Sonu gelmeyen şakalarına diğerleri de katıldı; Nilgün Hanım hariç. Kendisine acıdığından mı yoksa ilgisizliğinden miydi suskunluğu bilmiyordu. Yine de onun suskunluğunu iyiye yordu.
Asansör sanki bugün inadına daha ağır çıkıyordu. Burnundan soluyordu. Onlarla hırlaşırsa işini kaybedeceği korkusuyla kendini frenledi. “Bari o varken bu sululukları yapıp küçük düşürmeseler” diye için için söyleniyordu.
Asansör kata ulaştı. Unvanlarının sırasına göre indiler, en son çaycı. Tam işkence bitti derken Pazarlama Müdürü döndü, “Kızmadın değil mi? Şakalaştık sadece. Asansör seyahatimiz neşelendi,” dediğinde dilinin ucuna gelenleri suratına fırlatmamak için kendini zor tuttu. Çayı soğutmadan Genel Müdüre ulaştırmalıydı. Sustu. Hızlı adımlarla uzaklaşırken arkasından saldıran lafları duymazdan gelse de özel yaptırdığı ayakkabının keyfini süremeyeceğini anlamıştı.
Özenle demlediği çayı masaya bırakırken yüzü gülmüyordu. Genel Müdür nedenini sorduğunda misafirin yanında konuşmasının yakışık almayacağını düşündüğünden susmayı tercih etti. Koca Müdür misafirine onun ne kadar güzel çay demlediğini anlatılırken yüzündeki gerginlik sanki o anda uçup gitmişti.
Onun rahatladığını gören Genel Müdür az önceki mutsuzluğunun gerekçesini tekrar sordu. Bu kez olup biteni anlattı: Asansörde boyuyla dalga geçilmiş, o özel ayakkabının keyfini sürmesine izin verilmemişti. Adam bu şirkette kendisi dahil yöneticilerle diğer personel arasında tek fark bulunmadığını, herkesin eşit olduğunu söyledi üstüne basarak. “Madem eşitiz, ben de üstlerimize karşı benzer şakalar yapabilir miyim?” demek içinden geçse de sesini çıkartmadı.
Genel Müdür kendisine ve misafirine o güzel çayından birer bardak daha getirmesini söyledi. Gururu okşanmıştı. Uzaklaşırken işittikleriyle tüm keyfi kaçtı bir anda. “Arkadaşlar haklıymış. Yeni ayakkabı sayesinde şirkettekileri kıskandıracaksın. Bu boy bos kimde var?” deyivermişti şirketin tepesindeki adam. Kahkahalar yüreğine hançer gibi saplandı. Fakat dilinin ucuna gelenleri yutarak yoluna devam etti.
O günden sonra Nilgün Hanımın ne zaman işe gelmeyeceğini kolladı. Bir hafta geçmemişti ki beklediği fırsatı yakaladı. Sabah tam vaktinde çayı demledi. Özel yaptırdığı ayakkabıyı çıkarttı, eskilerinden birini giydi. Aynanın karşısına geçtiğinde baştan aşağı kendini süzdü. Gülümseyerek mırıldandı: “O’lum bugün cüce günündesin.”
Tepsi elinde asansörün önündeydi. Genel Müdürün yanı sıra kabine girdi. Diğerleri konumlarına göre arkaya geçtiler. Kapı kapandı. Fakat asansör hareket etmiyordu. Katların düğmelerine tek tek bastılar; tık yok. Üstüne üstlük kapı da açılmıyordu. Yardım beklerken Genel Müdür çaycıya “Bugün neden o ayakkabını giymedin?” diye sormakla eskimiş malûm şakaların önünü açtı. O, gülümseyerek söylenenleri dinliyordu.
Cüce çaycı neden sonra başını kaldırdı. “Bi’ kere daha asansörde kalmıştım. Teras katın düğmesine bastığımda asansör çalıştı. Denemekte fayda var,” dedi. Genel Müdür içeridekilerin aklından geçenleri okumuştu sanki: “Evladım bu boyla o butona nasıl bastın?” Kabin kahkahalara dar gelmişti. Çaycı istifini bozmadan gülümseyerek devam etti: “Ne kaybederiz. Üstelik en uzunumuz sayın Pazarlama Müdürü düğmeye bassın!”
Genel Müdürün isteğiyle Pazarlama Müdürü en üstteki butona bastı. Ne olduysa o anda oldu. Dakikalarca susmayacak otomatik silah sesleri kabinin duvarlarını aşmış şirketin girişinde yankılanıyordu. Güvenlik görevlileri telaşla koşarken asansör hareket etmişti. Numaralar tek tek atıyor asansör yükseliyordu. Ardı sıra güvenlik görevlileri diğer kabine bindiler. Yürekleri saran korkunun eşlik ettiği takip teras katında bitmişti. İlk kabinin kapalı kapısından başlayıp uzaklaşan kızıl ayakkabı izlerini gördüklerinde dehşete kapıldılar. Yabancı birinin bir çocuğa ait zannedeceği o izlerin sahibini tahmin etmek zor değildi. İki görevli tedbiri elden bırakmadan izleri takip etti.
Hiç kimse kapı açıldığında karşılaşacakları manzarayı düşünmek dahi istemiyordu. İşin kendine kaldığını gören güvenlik şefi butona uzandı. Titreyen işaret parmağı hedefini tutturmakta zorlandı. Kapının açılması sanki asırlar sürmüştü. İçeridekilerin kimi yerde hareketsiz yatıyor kimi de ellerini yüzüne kapatmış tir tir titriyordu. Kabinin içindeki kızıllığa ne mide ne de yürek dayanabilirdi.
Güvenlik şefi telaşla bağırıyordu. Adamlarına ambulans çağırmalarını ve polise haber vermelerini söyledi. Telefonlar çalışmaya başladığında yerde hareketsiz yatanlara yöneldi. Genel Müdürün şah damarına dokunmasıyla bırakması bir oldu. “Yaşıyoor!” diye ortalığı inletti. Sonra diğerlerini kontrol etti tek tek. Her seferinde aynı nida duyuldu: “Yaşıyoor!”
Kabindekileri tek tek dışarı çıkarttılar sevinç içinde. Az öncesine kadar hareketsiz yatanlar kendilerine gelmeye başlamışlardı.
Güvenlik şefi hemen kabine girip ilk incelemeyi yaptığında gerçek ortaya çıktı. Yeri göğü inleten otomatik silah sesleri ses kaydından ibaretti. Göğüs seviyesi ve üzerine ateş edecek şekilde kurulan düzenek aynı zamanda harekete geçmiş, peş peşe boya toplarını fırlatmıştı.
Kabinden çıkıp olup biteni anlatmaya hazırlanıyordu ki ayak izlerinin ardı sıra giden güvenlikçiler yanlarında çaycıyla döndüler. Üzerindeki gömleğe tek boya topu dahi isabet etmemişti. Nasıl hedef olmaktan kurtulduğunu tahmin etmek güç değildi. Karşısındaki kızıla boyanmış yöneticilere gülümseyerek bakan çaycı yükselen hakaretlere aldırmadı. Öfkeyle üzerine yürümeye kalkan Genel Müdürün gözlerine dikti gözlerini, “Şakama kızmadınız herhalde! Hepimiz eşitiz demiştiniz değil mi? Şimdi eşitlendik!” dedi.
Genel Müdürün öfkesi ağız dolusu dökülüverdi: “Kendini ne sanıyorsun … kodumun cücesi!”
Mart 2017
Bir cevap yazın