Abim beni aradı. “Sen hatırlamıyorsun, ama ben hatırlıyorum, senle çuf çuf oynadık,” dedim. Abim sonunda hatırladı, babasının aldığı elektrikli treni. Günlerden Perşembe’ydi. “Abi dedim, ne fark eder ister Alevi olayım, ister Bektaşi, hepsi aynı kapıdan geçmiş velhasıl.”
“Niye soydunuz kuyumcuyu?” “Biz soymadık Ahmet, bizim üzerimize attılar. Parayı biz bulduk, yerine iade ettik.” “Demedi mi? Parayı bulamazsanız sizi mezarda bile rahat bırakmayız? “Dedi Ahmet, dedi.”
Zamanının MHP Genel Başkanı gelir memleketime. Çuf çuf Abi sorumludur. Sonuçta parayı iade eder de rahatlarlar. “Çuf çuf Abi, Gazimin dahli var mı?” “Olmaz mı Ahmet? O sevmezdi Kibaroğlunu, Yıldız takılırdı.” “Ne oldu Abi, hülyalandı işte.” Haram para hiç yaramadı çuf çuf Abiye.
Gökyüzü ne güzel? Mavisi, açık mavi. Albayrak derler, ama bordoya yakındır aslında. Çuf çuf Abimin damarları masmavi. Hoyratça dolaşırdı memlekette. Otuz beş yaşında, otuz beş kere maaşallah. Ben otuz altımda buldum kendimi. Hiç ihtiyacım olmadı, “Gözlerim Kapalı Bulurken Bağdat”ı. Oyalar bezedim ulusuma, niye diye sorma. Bir garip Orhan Veli vardı arkada, destekleyen beni. “Üzme aileni, anlat bana çektiğinizi” dedi çuf çuf Abi. “Yok Abi, üzer miyim seni?”
Düşünüyorum gözlerim kapalı, nedendir Uğur Mumcu’nun çektiği. Gül beyaz olmuş, barış isterler diyarda. Umarsızca sevdalanmış çiçeğe gelmezse geri geri. Niyedir bilinmez sesi, ince değil, içkiden, bozulmuş. “Konuşma çiçekle” dedi. “Konuşmuyorum çuf çuf Abi. Kestim bağlantıyı.”
Gül beyaz olsun, aşkıma kızılı gerek, ne söyleyeyim, ıstırabsız hasta mı var? Gül beyaz olsun, Mardin kapıda, surlar yıkılmasın, yıkanı yıkın! Ahmet’tir benim adım. İzin vermem kültür hırsızlarına. Ne çile çekti insanlar, sevdasıdır politika, zenginlik mirası. Kahpe felek, gülmedi ki, Doğu’ya hiç.
“Beni ara bir gün,” dedi çuf çuf Abi. “Sonra Abi, danışmanlık makamı için ben daha gencim. Muhteşem insanlar tanıyorum, onları ara sen.” Kullanıyorlar Abi, isimlerini kullanıyorlar, suçsuzlar onlar.”
“Yeşilim Karadeniz dağlarından gelir, çuf çuf Abi.” “Unutma beni, benim sana ihtiyacım olduğu kadara, senin de bana ihtiyacın var.”
“Ocakbaşı hediyesi İbrahim’in, boşuna üzdünüz onu.” Gel keyfim gel, nikah masasında rakının keyfine gel! Gel keyfim gel, düğün sırasında çalınan çalgıya gel! BirGün Abi başaracaklar insanlar umut dolu yaşamın aydınlığına. Senle ben, misafiriz sadece bu hayatta. Görürsek o günleri, hatırlarsın beni.
Çuf çuf Abi kapattı telefonu. Ucundaydı, yakınımdaydı. Ne güzel gür sesi vardı. Benim ki, ince çıktı. Bir Garip insan kılığında umut dolu yaşama merhaba. Halka halk için, halka rağmen halk için değil. Ben böyle öğrendim Ustalarımdan. Sadece onları kandırmışlar bilmem kaç sene sonra. Ne demiş Atalarımız, bizim sözümüz felsefe gibi, neden olmazmış sevda dizeleri felsefe?
Muradıma erdim ya, senle ben bir çilingir sofrasında.
Geriye kaldı bir Uğur Abi. Onunda hayatını öğrenince borcumu ödeyeceğim. Çok Çalış Ahmet Faruk, belki bir çınar ağacının altında yatarsın mutluca.
Davet varmış, Nazım Hikmet’e çınar ağacının altında Söğüt’te. Donanmadan değil miydi o? Evet, evet, donanmadandı. Beyazı giyince gözleri, çakmak çakmak parlardı.
Tuz kokar mı? Kokmaz olur mu hiç işe yaramadığında? Ekmekle tuzu yiyenler bilir nasıl koktuğunu ekmeğin ve tuzun. Garabet sardı etrafımı. Gül bahçesinde Cihan Bahçe’de kimler vardı, kimler yoktu? Umut dolu yeşillik içimi burktu. Tek düze yaşamak haram olsun bize.
Ne güzel söylemiş şair: “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” Şimdiki çocuklar ne yazık çuf çuf oynamıyorlar. Toplu saklambaç, maden, fildiş… haram.
Uğurlar olsun sabaha benim bu yazıyı yazdığım saatlere. Ne güzel günlerdi, çuf çuf yılları, senle ben, hoyratça tükettik kızları. Geriye kaldı bir makale, onu da sundu mu, alacağım tezimi alan saz gibi. Geriye kaldı sevda, iş yoksa işi yaratırım ben, top dağında.
Bir cevap yazın