Bu aralar tuhaf bir huy edindim. Başladığım kitapları bitiremiyorum. Bir, iki bilemedin üç sayfa okuyor, kaldırıp başka birine yöneliyorum. O da benim bu maymun iştahlığımdan nasibini alıyor. Oysaki hiç sevmem bir işi yarım bırakmayı. Huyum mu değişti yoksa? Burası beni başka birine mi dönüştürdü?
Geleli dört ay oluyor neredeyse. Şu yaşıma kadar İstanbul dışına çıkmayan ben, farklı bir dünyaya adım atmış gibi hissediyorum. Çoğu kez de kızıyorum, kavga ediyorum kendimle. Gezip görebilirdim memleketin bu köşelerini tatillerde, hep aynı yerlere gitmektense. Neyse, işte şimdi buradayım ve ne kadar kalacağım belli değil.
Son iki aydır aşırı sıcaklar kâbusum oldu diyebilirim. Kuru, boğucu, nefes kesici bir sıcak. Alışık olmadığım. Kapı, pencere açık tüm gece. Hafif bir esinti yakalamak peşindeyim. Ne gezer! Bir iki saat uyusam şanslı hissediyorum kendimi. Bu uykusuzlukla sabah işte kahve üstüne kahve içerek gözlerimi ancak açıyor, dikkatimi hastalara zor veriyorum. Allahtan doktorlar anlayışlı, hastalarda fazla gürültücü değil, bir şekilde idare ediyorum.
Bazen gecenin bir yarısı kalkıp duş alıyorum. Yine fayda etmiyor. Oda oda dolaşıyorum ara sıra, adımlarımı sayıyorum koyun saymak yerine. Tuhaf! Kocaman evde ayak seslerimi dinliyorum pıt pıt.. Buralarda küçük ev bulamazsın, demişti ev sahibi. Haklıymış. Nohut oda bakla sofa yaşamaya alışmış olan ben, üç beş parça eşyamla yine evin tek bir odasında hayatımı sürdürüyorum. Sanki başka odalara doğru yayılsam sınır ihlali yapacağım.
Adımlarımın yankılanan sesini dinlerken ve tam uyku bedenime uğramışken yaşlı yük treninin sesi geliyor, kulağımın içine yapışıyor. Bir kulağından girip diğerinden çıkıyor kara kara vagonlar. ‘‘ Buralarda yolcu treni ne gezer a kızım? ’’ Diye gülümsemişti komşum Hatun Teyze. ‘‘ Yük alır, yük boşaltır bir ömür tıpkı ben.’’ Kömür karası gözleri dalıp gitmişti uzaklara.
İstasyona yakın tuttum bu evi, kirası ucuz ne de olsa. Belki zamanla alışırım kara trene, sesini duymaz olurum.
İşten sonra eve geldiğimde ılık bir duş alıyorum, akşama hafif bir şeyler hazırlıyorum yemek olarak. İştahım kalmadı hiç! Geleli beri dört- beş kilo vermişimdir. Giysilerim bol geliyor üzerime. Anneme gönderdim fotoğraflarımı telefondan, inanamadı son halime. E haklı tabii, yıllarım diyet yapmakla geçti. Böyle kolay olduğunu bilseydim önceden gelir yerleşirdim, gelir miydim ?
Ağzımı yokluyor her seferinde, üzülmeme yoruyor kilo verişimi. Alakası yok hâlbuki. Böyle olacağı belliydi zaten. Önce ben de gelirim ardından dedi, her fırsatta konuşuyorduk. Sonra bildik şeyler, telefonlar azaldı, sevda sözleri söylenmez oldu, bahaneler ardı ardına sıralandı ve bir gün tek bir mesajla her şey sona erdi. Kim İstanbul’u bırakıp gitmek ister doğunun bu ücra köşesine?
Yemekten sonra ufak tefek ev işlerine dalıyorum, oyalanıyorum, unutuyorum yalnızlığımı. Gün çökerken de kuruluyorum balkonuma. Hava erkenden dönüyor karanlığa. Gün bitmeden bulutları izliyorum ben de. Gri, beyaz, karaya çalan, yer yer top top olmuş, yer yer kıpkırmızı gökyüzünde dağılmış arsız bulutları.
Çok geçmeden güneş dağların arkasından kayboluyor, koyu karanlık bastırıyor. Oysa İstanbul hiç karanlık olmaz geceleri.
Uyuyabildiğim nadir anlarda küçük evim giriyor rüyalarıma. İlk işim pencereleri ardına kadar açmak olurdu uyanınca. Aynı şeyleri yapıyorum düşlerimde de. Denizin kokusunu içime çekiyorum derin derin, Şehrin gürültüsünden çıkıp gelen martıların, sokak kedilerinin sesini dinliyorum, kafamı pencereden uzatıp her gün aynı saatte geçen insanları takip ediyorum. Hafta sonuysa eğer, Ortaköy’e uzanıyorum arkadaşlarla. Karaköy’de balık ekmek yiyorum. Boğazı görmeden geçirdiğim bir hafta sonu yok gibi. Sokaklarda umarsızca dolaşıyorum yalnız kalmak istersem. Kimsin nesin diye sormuyor kimse bana. Kayboluyorum kalabalık arasında. Hakan’ı özlüyorum en çokta. Onu tekrar görmek istiyorum, bu isteğime kızıyorum.
Bir hevesle uyanıyorum ardından, İstanbul yanı başımda. Koşuyorum balkona, denizi arıyor gözlerim, karşımda sıra sıra dağlar, sabahın mahmurluğuyla selamlıyorlar beni. Soruyorum kendime, bir umut taşıp dağılıyor gönlümden, dağlar denize döner mi diye?
Bir cevap yazın