Yüreğinde sakladığı gizli defterleri açmak istedi adam. Bugün, hem de bugün. Belki de şu an
da. Tamda eski karısının yanında. Eski karısının gözlerine baktığında kendini kaybediyordu
ama bugün kaybetmek yoktu. Hayatı boyunca kaybetmiş olan adam, bugün kaybetmekten
yana değildi. Mavi gözlerinde, gizemler saklıyordu. Eski karısının adı Aynur’du. Aynur
isminin ne anlama geldiğini bile bilmeyen bu adamın ismi de Denizdi. İsmini anımsatan mavi
gözleriyle sevmişti Aynur’u. Deniz, Aynur’a bakmaya devam ediyor, kelimeler boğazında
düğümleniyordu. Belki de delirmişti. Belki de, hiç karısı olmamıştı. Halüsinasyon gördüğü bir
odanın içinde inanmak istemediği gerçeklerle yüzleşiyordu. Karısını başka adamla mı
görmüştü? Sevilen kadınlar hep bunu yapardı. Sen onu severdin ve o da gidip başkasını
severdi. Hatta yüzsüzce, yüzüne bakmadan aldatırdı seni diye düşündü Deniz. İlk defa aşık
olan bir adam için gördüğü manzara pek hoş değildi. Aynur, Deniz’in geldiğini fark
etmediğinden, başladığı işi bitirmeye çalışıyor, zevk noktasında kendine gelecekti. Deniz hiç
oralı olmadan kapıyı açtığı gibi kapattı. Önce yüzünü yıkadı, sonra ‘sevdim ben onu’ diye
ağlamaya başladı. Büyük bir adamın ağlama sesi, bir çocuk gibiydi. Çocukluğu geldi aklına.
Çocukken ne çok severdi annesini. Annesi de onu bırakıp terk etmemiş miydi? ‘Kadınlar
böyle üstat. Kadınları seversen giderler. Sevmezsen peşinden ayrılmazlar’. Deniz, banyoda bir
yandan kendine gelmeye çalışıyor, bir diğer taraftan eski karısını, başka bir adamın üstünde
gördüğünü düşlüyordu. Yine bugün hapını almayı unutmuştu; yoksa ne diye böyle saçma
hayaller görsün. Telefon çalıyor ve Aynur telefonu açmak için mutfağa koşturuyordu.
Telefonunu mutfakta bırakan tipik ev hanımlarından birisi olan Aynur, Deniz’in hastalığı için
mücadele etmekten yorulmuştu artık. Bir an önce Denizi tanımadığı günlerine geri dönmek
için gün sayıyordu. Deniz banyodan çıkmış, Aynur’un mutfağa geldiğini görerek, onu
gözlerini kırpmadan izliyordu. Bir yandan da telefon konuşmasına şahit oluyordu. Aynur,
Denizin annesine şikayette bulunmaya devam ediyor, Deniz onu dinliyor ve gözlerinden akan
yaşı fark etmeyerek, Aynur’un elinden telefonu almaya çalışıyordu. Her gün aynı sahneyi
yaşamaktan sıkılan Aynur, evi terk etmeyi düşündü. Deniz, banyoya geri döndü ve ecza
dolabından ilaçlarını aramaya koyuldu. ‘Nerede bu benim ilaçlarım’ diye söylene söylene
ilaçlarını buldu. Ağzına attığı hapı yutamadan Aynur girdi içeri; ‘Neden böyle yapıyorsun?’
diye soru yöneltti Deniz’e. Deniz hiçbir şey demeden, yutamadığı haplara yanaraktan yatağına
yöneldi. Eski karısını başka adamla bastığı yatağana. Eski karısını, o adam gibi memnun
edemediğinin farkındaydı ve o da bu hayatı yaşamaktan sıkılmıştı. Ölümü düşündü. Son
zamanları hep ölümü düşünür vaziyetteydi. Ölüm sözü ne kadar hoş geliyordu kulağa. Aynur,
ağlamaktan bitap düşmüş, bavulunu toparlamaya başlamıştı bile. Tam 8 seneden beri bu
adamın psikopat halleri ile uğraşmaktan yorulmuştu. Oysa onu tanıyarak evlenmişti. Hatta
aşık olmuş, canından bile çok sevmişti. Aşık olmasa, sevmese 8 sene nasıl dururdu onunla
aynı evde, aynı yatakta ve aynı yastıkta. Deniz, gözlerini yummaktan korktu. Hislerine
güvenip, tam da ve şuan da, eski karısının onu terk edip gittiğinden emindi. Ve bir daha geri
gelmeyeceğini de biliyordu. ‘Giden kadın geri gelmez üstat. Gittiyse bir sebep olmalı, gittiyse
demek ki seni yeteri kadar sevmemiştir’. Deniz, içinden seviştiği adama gitmiştir diye
söylendi. Aynur gidemiyor, elinde tuttuğu valizi yere bırakmaktan aciz bir kadına
dönüşmüştü. Sevdiği adam gözlerinin önünde bu hastalığa yenik düşüyordu. Ne zor şeydi
insanın psikolojik sorunları olması. Oysa ki Aynur, hiç aldatmamıştı Denizi. Oysa ki onu
canından çok sevmeye devam etmişti. Tam 8 sene. Dile kolay değil diye düşündü Aynur.
Deniz birden ayağa kalkıp, dış kapıya hızlı bir adım attı. Aynur orada, ağlayan gözlerinin
şişliğiyle, tam da orada duruyordu. Deniz güldü ve Aynur’un yanına sokuldu. Ona sımsıkı
sarıldı ki, gitmesin diye. Aynur, bir taraftan deli gibi bağırıyordu. ‘Öldürüyorsun beni. Ne
olur, nefes almama izin ver’. Deniz, farkında bile değildi, ne yapmaya çalıştığının. ‘O adam
nerede, nereye kaçtı’ sözleri ağzından yuvarlandı. Aynur hiç cevap vermeden, elindeki bavulu
bıraktığı gibi yatak odasına gitti ve kapıyı da kilitledi. Deniz, şaşkın gözlerle sadece Aynur’u
izliyordu. ‘Ah be Aynur, ne çok sevdim ben seni’ diye duygularını haykırdı. Aynur, ne
yapacağını bilemez bir vaziyette telefonuna sarıldı. Arayacağı ilk kişi de en sevdiği
arkadaşlarından birisi Leyla idi. Leyla, Aynur’un zor zamanlarında yanında olan arkadaştan
öteye kardeşti. Deniz, kilitli olan kapıyı zorluyor; ‘o adam nerede?’ diye bağıra bağıra kendini
harap ediyordu. Kapının ardında Deniz, odanın içinde çaresiz Aynur. Leyla, telefonun ilk
çalışında açtı telefonunu. O da durumdan haberdardı ve Aynur’a yardım etmek için elinden
geleni yapacağına söz vererek, bulunduğu yerden koşar adım Aynur’un evine geldi. Zil
çalıyor ve Deniz kuşkulu bir halde, ‘geldi mi sevgilin’ diyordu. Aynur kilitlediği kapıyı açtı.
Deniz tam da kapının ardında duruyordu. Denizin gözleri yaşlı, aklı karışmış, sadece Aynur
ve o adamı düşlüyordu; yatakta, çalan kapının ardında. Aynur, kapıyı açmaya yeltendiğinde
Deniz eline dokundu Aynur’un. Aynur kapıyı açamadan öylece kala kaldı. Kapı zili çalmaya
devam ediyor, Deniz kapıyı açmamakta ısrarcı bir tavır sergiliyordu. Leyla, kapının ardında,
kapının açılmasını umut edercesine bekliyordu. Daha fazla dayanamayarak, polisi aradı.
Kapıdan çılgın sesler geliyordu. Leyla, kapının ardından hiçbir şey yapamamaktan
deliriyordu. Aynur; ‘ne olur yapma Deniz. Haplarını almadın demi sen yine’. Deniz, bir ışımla
mutfaktan aldığı bıçakla, Aynur’un üstüne yürüyor ve öldürmeyi planlıyordu. Aklı karışıktı.
Uzun zamandan beri karışıktı. Bugün bir ilk değildi ve hiçbir zaman da ilk olmayacaktı.
Karşısında bağıran eski eşi vardı. Kendisini aldattığı eski eşi. Evlendiği yıllar geldi birden
aklına. En mutlu olduğu anlardan birisiydi. Eski karısı evlilikten geçen 4 aydan sonra fark
etmişti bir şeylerin yanlış gittiğini. Deniz’in durumunu geç fark eden Aynur, bunun bedelini
fazlasıyla çekmişti. Deniz, elinde bıçakla, Aynur’u rehin almış bir durumda; ‘seni sevdim ben,
neden aldattın beni?’ Aynur; ‘ben seni aldatmadım, saçmalama ne olur. Kendine gel artık.
Ben senin o çok sevdiğin karınım’. Polis çoktan kapıya dayanmış, ‘kapıyı açın’ emri
veriyordu. Deniz yerinden kıpırdamadan Aynur’a bakıyordu. Polis sonunda kapıyı açmayı
becermişti. Müdahale etmeye çalışan polisler, Denizi öyle tek başına, elinde bıçakla
gördüklerinde şaşkın bir suratla Deniz’in söylenişlerini dinliyorlardı. Polislerden en kıdemlisi;
‘bu adam deli’ dedi. Ne Leyla vardı ortalıkta, ne de Aynur. Böyle kişiler hiç olmamıştı. Deniz
hastaydı. Uzun zamandan beri rüya görüyordu. Polis, deli hastanesinin telefon numarasını
çevirdi ve durumdan haberdar ettiler. Bu adama kelepçe takmak istemeyen polis, Deniz’e
seslendi. Deniz hala Aynur’un gölgesiyle konuşuyordu. Eski karısı dediği kadın, gerçekte
varlığı bile şüpheliydi. Emniyet güçleri tarafından deli hastanesine götürülen Deniz, hala
Aynur’u sayıklıyordu. Deli hastanesinin bir numaralı psikiyatristi Selma, Deniz’e çok
üzülmüştü. Polisler tarafından getirilen bu hastanın hayat hikayesi masanın üstünde
duruyordu. Selma, bu hastanın hayat hikayesini okumak ve okumamak arasındaydı. Bir
yandan deli gibi merak ediyor, bir diğer taraftan sıradan bir hasta olduğunu düşünüyordu. En
sonunda kendine yenik düşüp, aldı eline kağıdı ve başladı okumaya;
Deniz Başaran, 29 yaşında ve şizofreni hastası. 21 yaşında, genç yaşında evlenen bu adamın
karısının ismi Aynur. Adamın gördüğü hayaller saçmalık değilmiş demek ki diye düşündü
Selma. Tipik klasik hasta örneğinden biraz daha da uzak göründü bu vaka ona. Deniz, çok
sevdiği karısını başka adamla yakaladığından beri bu haldeydi. Şizofreni tanısı konmuş
konmasına ama şizofreni olduğunu doğrulayan saçmalıklarda yok ortada dedi kendi kendine
Selma. Deniz, o günden sonra kendini içkiye vermiş ve bir daha da Aynur’un yüzünü
görmemiş. Ortak arkadaşları vesilesiyle bir gün Aynur’un öldüğünü öğrenmiş. Hem de kendi
tarafından öldürüldüğünü öğrenmiş. Görmediği eski karısını nasıl öldürebilmişti Deniz?
Sadece üzerine atılan bir suç. Deli değilken deli durumuna düşürülen bir adam. Selma, şaşkın
bir halde okuyordu yazılanları. Okuyor ve insanlara lanet ediyordu. Bir adamın hayatını
mahvetmek bu kadar kolay mı? Diye düşünmeden edemeyen Selma, Denizin yanına
geldiğinde ona sarılmadan edemiyor. Deniz; ‘o günden sonra kafayı yedim doktor hanım.
Beni delirttiler’. Selma hiç yanıt vermeden hastasıyla ilgilenmeye devam etti. Diğer
hastalarından farklıydı bu adam ve ona karşı da zamanla bir şeyler hissetmeye başlamıştı.
Deniz sadece hasta olmasını isteyen insanlara karşılık hastaydı. Uzun zaman bu deli
hastanesinde, Selma ile birlikte tedavilere olumlu yanıt vererek geçirdi. Deniz hayata karşı
olan gücünü Selma’dan alıyor, bir gün Selma’yı görmese, hasta bakıcılarına sorar bulurdu
onu. Aynur’dan sonra küçük aşk daha. Selma bu adamın gizemli gözlerine aşık olmuştu.
Kendini kaptırıp gittiği bu zamanlarda şimdi de korku hissini uyandırmıştı kendinde. ‘O bir
hasta ve bende psikiyatristim. Delileri iyileştiren psikiyatrist’ diye söylendi. Deniz, tedavilere
olumlu cevap vermesine rağmen; odada tek kaldığında söylenmeye devam ediyordu. Bazı
günler hava almak için pencereyi açıyor. Ve korkusuzca aşağıya bakıyordu. İnsanlar, o kadar
küçük görünüyordu ki onun gözünde. Deniz, ‘insanlar’ dedi. ‘Hayatımı insanlar mahvetti ve
ben bugün ölüm fermanımı yazıyorum’. Kendini aşağıya bırakan Deniz için yolun sonu
gelmişti. O bir deliydi. İnsanlar koymuştu bu tanıyı ona. O tıp dilinde şizofreniydi.
Psikiyatrist Selma’ya göre ise Deniz şizofreni değil, insanlar tarafından hasta edilen adamdı.
Ona duyduğu his kesinlikle acıma değildi. Ona duyduğu his; aşktan bile öte bir şeydi. İşinden
mutlu bir suratla ayrılan Selma, arabasına binmek üzeriyken fark etti Denizi. Yerde, öylecene
yatan bir adam ve ona aşk gibi derin hisler besleyen Selma.
Bir cevap yazın