“Hocam,günlük nasıl yazılır bana anlatır mısınız?”
Gırtlak kanseri olup ses telleri alınan Kemal Bey,Necdet Bey’in en büyük torunu olan
Okyanus’a kağıda yazarak günlüğün nasıl tutulacağını söyledi.
“Günü gününe yaşadıklarını geceleyin yatmadan önce altına tarih atıp yazdığın
yazıdır.Giriş,gelişme ve sonuç bölümlerine dikkat etmelisin.”
Yüzünde sanki öğretmenlik yıllarından arta kalan anıları canlanmış olacak ki nasıl günlük
tutulacağını yazılı olarak ifade ederken yüzünde çocuksu bir tebessüm belirmişti.Kampın
gazino diye nitelendirilen harabe yerinde bir tek dondurma satışı yapılıyordu.Okyanus’ta
günlük hakkında bilgi aldıktan sonra hem kendisine hem de ailesine ailesi tarafından
verilen parayla dondurma aldı.Tam o sırada ağzından yıllardır hiç Çiğdem lafı düşmeyen
çılgın aşık Görsel ile ast subayın küçük oğlu Yiğit geldi.Onlar da emekli öğretmenden
dondurma alırlarken Yiğit,Okyanus’a yöneldi:
“Hayrola,neden moralin bozuk?”
Okyanus’ta çocuksu bir ifadeyle derin bir iç çekerek Yiğit’e cevabı verdi:
“Nasıl moralim bozuk olmasın?Sizin de ilkokul öğretmeniniz yaz ödevi verseydi
görecektim sizi de.”
Okyanus,konuşurken bir çeyrek saat orada uçuşan arı gelip Okyanus’u soktu:
“Şekil A’da gözükmekte.İşin en acı kısmı da her gün aynı şeyi yaşamam.Al,bugünde
soktu arı beni.Bir şey değil,öğretmenim günlüğü okuyunca bana inanmayacak;zaten
adımız çıkmış bir kere.”
Gazinodan Okyanus,arkadaşlarınla beraber çıkarlarken dedesi Necdet Bey,samimi
olduğu Erengüç Bey ve Veli Bey ile ettiği sohbeti görüp duymaya başladı:
“İyi sen gidip dondurmaları ver,istersen gel bir denize girelim hep beraber.”
Arkadaşı Yiğit’e tamam diyerek barakasının olduğu yere gelip ailesine dondurmaları
verdi.Arkadaşlarının yanına gidip denize girmezden evvel dedesinin arkadaşlarıyla
sohbetine kulak kesildi:
“Yahu bir kere de beni dinle be adam.Buraya çakılı kaldın oturarak gel Erengüç ile
birlikte deniz kıyısına bir yürüyüş yapalım.”
Necdet Bey,sportif ve dipdiri olan arkadaşının teklifini kabul etmeyince Veli Bey’in
Okyanus’a yaptığı göz işaretiyle dedesini ikna etmesini istiyordu.Veli Bey de herkes gibi
Necdet Bey’in ilk torunu Okyanus’a olan düşkünlüğünü biliyor ve her dediğine evet
diyeceğine adı kadar emindi.Okyanus,dedesi ve arkadaşlarının yanına giderek önce
dedesini öptü ve ardından kulakları duymayan dedesine yüksek ses tonuyla konuşarak
başladı söze:
“Dede,ben denize gireceğim.Hadi gel beni izle.”
Yine bir dediğini iki etmemişti torununun.Necdet Bey,arkadaşına dönerek:
Tamam hadi deniz kenarına yürüyüşe gidelim.
Dedesi ve arkadaşlarının deniz kenarına gittiğini gören Okyanus,mayosunu giyip kardeşi
ve kuzeniyle beraber arkadaşları Yiğit ve Görsel’in bulunduğu deniz kıyısına gitti.Hep
beraber denize gireceklerken arkadaşlarıyla deniz kenarında sohbet eden dedesi Necdet
Bey,torunlarına uyarı da bulundu:
“Fazla açılmak yok.Tamam mı çocuklar?”
Okyanus;kuzeni,kardeşi ve arkadaşlarıyla birlikte yüzerken elinde zıpkını ile dalıştan
dönen uzun boylu,ak saçlı ve cılız olan Necmettin avladığı orta boylarında balığı kamp
ahalisine reklamını yaparcasına gösteriyordu.Deniz kenarında oturan ihtiyarların yanına
geldi:
“Şunun büyüklüğüne bakın.Derya kuzusu değil mübarek derya canavarı.”
Yüzünde çocuksu bir ifadeyle ihtiyarların yanından ayrılarak oturduğu betorname evinin
yolunu tuttu.İhtiyarlar,denizi izliyorlardı.Denizde Necdet Bey’in torunları ve arkadaşlarının
birlikte yüzüp şakalaşmaları gözüne çarptı.İskeleye yakın olan denizin bulunduğu yere
baktıklarında orada ise her zaman ki gibi iki arkadaş olan İlknaz Hanım ile Halide Hanım
şezlongta güneşleniyorlardı.İlknaz Hanım’ın kızı ise denizin dibine çökmüş elindeki
oyuncağı olan kovası ile denizin dibine vuran küçük balıkları avlamaya
çalışıyordu.Betorname evlerin olduğu yere göz gezdirdiklerinde emekli ilkokul öğretmeni
Kemal Bey’in eşi denizden yeni çıkmış,kendilerine özel olarak yaptıkları uzun boylu bir
çeşmede duşunu alıyordu.
Akşam oldu.Kamp ahalisi akşam yemeklerini yedikten sonra arkadaşlarınla buluşup
sohbetin tadını çıkartırlarken kampın çocuklarını oyalama zamanı bu sefer kampın ton ton
dedesi olan kamp sahiplerinin babasına gelmişti.Kampın çocuklarınla beraber dışarıdaki
masada oturan adam çocukları oyalamak adına cebinden kibriti çıkardı.İhtiyar adam,kibrit
çöplerinden bir balık şekli yaptı.Çocuklara yönelerek her bir çocuğa sırasıyla söz hakkı
vererek şekildeki balığa dokunmadan kibrit çöplerinle şekildeki balığı tavanın dışına
çıkartmasını istedi.Çocuklar,heyecanlı şekilde oyuna odaklanmıştı.Bunu başaran
yoktu.Sapsarı uzun saçlarınla geleceğin güzeller güzeli benim dercesine Zeliha ise
yapamayınca ağlamaya başladı.Kampın ton ton dedesi ortamı yumuşatmak adına adı
gazino olan harabe yerde bulunan dondurma dolabına yönelerek eline orada bulunan
çocuk sayısı kadar dondurma alarak çocuklara ikram etti.Ardından çocuklara sorduğu
soruyu kendisi cevaplayarak kibrit çöpleriyle gösterdi.Orada bulunan bütün çocukların
yüzünde güller açmıştı.Hele hele Batur’un bunun heyecanınına dayanamayacak şekilde
hiperaktifliğine hiperaktiflik katacak derecede hareketlenmişti.Bilmişliğinle ünlü Yiğit ise
yine bilmişlik tasladı:
“Aslında aklıma gelmişti ama..”
Bu sefer söze Görsel girdi.Ağzından yine farklı bir kelime çıkmadı:
“Çiğdem’de annesinden geçenlerde kibritle oynadığı için azar işitmiş.”
Seksenler modasını giyimi ve kuşamıyla takip eden Bünyamin Bey,oraya geldi:
“Na..Na..Na..Napıyorsunuz çocuklar?”
Hep bir ağızdan:
“İyi.”
Meryem,yine kendisine özgü konuşma biçimiyle ağzını yaya yaya Bünyamin Bey’e:
“Sen naaasılsın Bünyaaamin Aaağabey?”
Bünyamin Bey,o meşhur sözünü söyledi,alakaya maydonoz olan:
“Kırk ayak..”
Bir cevap yazın