Evet… Doğruların yanlış temsilcileri… Bu başlık çok hoşuma gidiyor çünkü etrafımdaki sıkıntının 3 kelimelik tanımıymış gibi hissediyorum. Her neyse daha da açacağım.
Saat geceyarısı bilmem kaç demek isterdim ama teknolojinin beni çepeçevre sardığı kendi küçük dünyamda sokak lambasının altında elinde bir kalem bir kağıt yoksul bir dahi gibi hissedemiyorum. Saat 02.28 Cuma.
Peki gelelim esas konumuza. Ne demek doğruların yanlış temsilcileri? Dışarıdan bir kaos olarak görülen, benim ise ‘düzenli bir karmaşıklık’ olarak gördüğüm konudur kendisi. Herkesin bir görüş etrafında toplanması, bu görüşün her zaman için başka bir görüşe karşı olması, söz konusu görüşün hiçbir yanlış kabul etmemesi ve bu görüşün işleyişinde meydana gelen herhangi bir problemin görüşün bir parçası olduğuna ve destekçilerinin anlayamayacağı bir şey olduğuna inandırılmalarıdır.
Bir yerlerde okumuştum tam kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama diyordu ki: Herhangi bir görüşün fanatik destekçisi olan insanların zeka seviyeleri diğerlerine göre daha düşüktür. Nedeni olarak da karmaşık yönetim biçimlerine basit ve tek yönlü bir ideoloji giydirilerek destekçiye sunulmasıdır. İşte benim kafamdaki soru işareti tam olarak da burada başlıyor.
Örnek olarak Türkiye’den başlamak istiyorum. Ve en çok destek alan görüşten (bu yazının yazıldığı 21 Ağustos 2020 yılına göre): Geleneksel ve dindar, İslami bir yönetim. Evet günümüz Türkiye’sinde bu açık bir şekilde görünüyor. Burada politikaya girmeden devam etmek istiyorum. Şimdi İslam görüşüne sahip olmak ya da bu görüşü desteklemek yanlış mıdır? Ben bu konuda bir hata göremiyorum. İslam barışçıl bir görüştür kaosu desteklemez. Evet peki İslamiyet’in kuralları vardır değil mi? Bunlardan bazıları dinin temel şartlarıdır, bazılarıysa dinin daha doğru ve uygun bir ortamda yetişmesini sağlayan uygun koşulların sağlanması için gereken kurallardır. İslamiyet’i temsil eden kişi dinin temel şartlarını yerine getiriyor mu? Örneğin İslam’ın şartlarından başlarsak namaz kılıp, Kur’an okuyor, şehadeti getirmeyi biliyor değil mi? İşte karmaşık bir yönetim sisteminde yönetici dinin temel şartlarını yerine getiriyor ya da yerine getiriyor gibi görünüyor fakat dini düşüncenin uygun şartlarda yetişmesine izin vermiyor. Nasıl? E dine göre hırsızlık, yolsuzluk, ticarette hile, yalan söylemek vb. vb. şeyler doğru mudur? Hiç sanmıyorum, en nihayetinde böylesine toplumsal ve kişisel sıkıntılara yol açan bir din doğru mudur, desteklenebilir mi? Ne var ki az önce saydıklarımın doğru olup olmamasının onu destekleyen yarım akıllı destekçilerinin bir önemi yoktur çünkü basit bir ideoloji o zavallı destekçilerinin zihinlerine giydirilmiştir. Medya da kontrol altına alındıktan sonra hele ki dinin ilahi olduğuna, kusursuz olduğuna inandıkları gerçeğini de göz önünde bulundurursak İslamiyet’in temsilcisi ölmeden baştan indirilemez.
Peki bu görüşü yeterince eleştirdik, şimdi de bu yanlış tarafın karşısındaki diğer yanlış tarafa geçelim:
Yenilikçi, çağdaş, modern bir yönetim anlayışı.
Bu görüşün destekçilerini tarif etmek dindar kesimin destekçilerini ifade etmekten bazı yerlerde daha zor bazı yerlerde daha kolaydır. Ayrıca dindar kesimin tamamen bir aldanma, bir oyalanma, bir uyku halinde olduklarına inanmaları; onlara onların da benzeri bir aldanma halinde olduklarını anlatmamızı güçleştirir. Çünkü karşıt taraf yanlıştır, zavallı insan bilmelidir ki yanlışın karşısındaki tarafın her zaman doğru olması gerekmemektedir.
Şimdi gelelim bu görüşün doğruluğuna… Temelinde Atatürkçülük yatar bu görüşün. Modern, çağdaş… Yanlış mıdır? Asla. Atatürkçü görüşün yanlış olduğuna inanmam, kaldı ki “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle çelişirse, bilimi seçin” diyen bir adamı desteklememek mümkün mü? Ben pek mümkün görmüyorum. Ancak… İşte bu doğru görüşün de yanlış bir temsilcisi, yanlış bir destekçisi olduğuna inanıyorum. Şimdi aslında her şey baştan çok güzeldi tamamen gelişmeye, çağdaşlığa, modern bir düşünceye adanmış bir görüş. Peki merak ediyorum, dünyada meydana gelen her gelişme insanlık tarihi açısından da bir iyiye doğru bir gelişme midir? Küresel olarak başlayan her yeni bir hareketin, bir akımın sorgulanmaksızın benimsenip kabul görülmesi doğru mudur? Yine medyanın kontrol altında olması ve medeniyetin kaynağı olduğu inanılan kişilerin ve görüşlerin her zaman yanlış olmasa bile ‘yanlış olabilirliği’, yeniliğe böylesine kör bir şekilde bağlı olan yanlış destekçileri daha da zehirlemez mi?
Düşüncem o ki bunlar üzerinde durulması gereken sorular bu ‘düzenli karmaşa’nın içinde.
Bir de bütün bu yanlış doğru görüşlerin yanlış destekçilerine karşı başka bir yanlış görüş daha var. Normalde yazmayı düşünmemiştim ancak destekçisi öyle arttı ki artık azımsanamayacak ölçüde. Onları da hemen tanıtalım:
Her şeye karşı, her şeyin bir yalan olduğu, insanların tamamen özgür olması gerektiğine inanan o serseri, asi grup. Bu iki tarafın da doğruluğundan, destekçileri yüzünden şüphe duyup ayrılan ve yaşamın bir anlamı olmadığına inanan grup kendileri. Peki merak ediyorum, dinin temel şartlarına, sadece tapınma kısmına bağlı kalıp sürekli kendi cebine çalışan grup mu desteklenmeli, yoksa kendilerini medeniyet timsali sanan, ve dünyada doğru yanlış her türlü yeniliği çok kısa bir sürede benimseyip destekçisi olan grup mu? Serseri olmak da mantıklı gelmiş gibi.
Bu görüşün yanlısı ne peki? Benim düşüncem şöyledir ki bu insanların sorumluluktan kaçan, ve kaçındıkları sorumsuzluklara “Özgürlük bu!” diye cevap vermeleri. Günümüzde sekiz milyara yakın insanın yaşadığı ,toplumsal bir yapının olmadığı düşünülemeyecek olan bu dünyada kişisel özgürlüklerini sınırsız sanmalarıdır. Her insanın birbirleriyle ilişkileri vardır ve bunları yok saymak bence doğru değildir. Bu sebeple o iki doğru görüşün yanlış temsilcilerine ve destekçilerine karşı çıkan üçüncü görüş ne yazık ki doğru değildir.
İşte insan bu görüşleri destekleyebildiği gibi, o görüşlerin temsilcilerinin verdiği basit ideoloji yapısına sığınmak zorunda değildir. Ancak bunu isteyen her doğru görüşün yanlış temsilcisi, görüşlerin karşı çıkılamaz kısımlarını kullanıp kendi yönetimine çalışmaktadır. Yazımın başında bahsettiğim gibi dışarıdan (görüşlerin destekçileri tarafından bakıldığında) bir kaos ortamı görülse de ortaya çıkan ‘düzenli bir karmaşa’dır. Benim naçizane görüşüm budur.
İşin en çok hoşuma giden kısmı ise kendimi bu üç görüşü de doğru bulduğunu ve üç destekçi tipine de yakın olduğumu hissedişimdir. Ancak her insan yaşamında özgür olabildiği gibi, zihnen de özgür olabilmelidir.
Bir cevap yazın