Eşeledikçe daha bir toprak kokuyordu yer. Kokladıkça daha bir eşeliyordu köpek. İzledikçe daha bir neşeleniyordu Dolunay. Dolunay. Altı yaşında. Biricik kız kardeşim benim. Saçı atkuyruğu. Kalbimin hazinesi. Hep bana toplattırır saçlarını. Banyodan sonra. Hindistancevizi kokar.
Yan komşunun köpeğiyle oyalanadursun Dolunay. Ben de annemlere yardım edeyim. Birkaç parça eşyadan sonra taşınma işlemimiz tamam demektir. Babam memur benim. Keşke biraz daha büyüseydik mahallemizde. Ne güzel olmaz mıydı?
…
Nihayet yola koyulduk. Büyükçe bir kamyonetin ancak yarısını doldurabildi eşyalarımız. Ben, annem ve kardeşim kamyonun kasasına tünedik. Babam şoför ile önde. Adet böyledir. Babalar hep önde oturur. Yol çok bozuk ve ha bire toz kaldırıyor kamyonetin tekerleri. Kardeşim sıkılmasın diye Sindirella oynuyoruz ellerimizi çarpıştırara………
…
Çarpışma. Saatler sonra gözlerimi açmışım. Annem, babam, Dolunay nerede? Bu sargılar? Doktorlar? Neredeyim ben?
…
Hastane. Hastanedeymişim. Üç gün komada kalmışım. Ailemden geriye bir ben kalmışım. Nereye gittiler? Allah babanın yanına mı? Herkes karşımda şaklabanlık yapıyor. Niye? Ağlamayayım diye mi?
…
Hala ağlamadım. Altı ay geçmiş. Helal bana. Teyzemlerin yanındayım artık. Teyzem yeni okuluma kaydettirdi bugün beni. Her şey olması gerektiği gibi şu an. Allah babaya şükürler olsun diyorlar benden ötürü. Beni onlara bağışladıkları için. Teyzemlere yani… Çok güzel bir yaz akşamında, teyzemlerin bahçesinde yemek yiyeceğiz birazdan. Ateş böcekleri konuğumuz olacak. Gülümseyerek anlattım sizlere öykümü. Hiç ağlamadım. Bu arada tepemizde salon avizesi niyetine cam gibi, toparlak bir dolunay var…
Bir cevap yazın