Süsünden, sanatından, dolayından feragat edip sonradan görme geceye teslim oldu yine kararsız bir eminlilikle. Şehrin titreşen ışıkları kararsız, şarkının ezgisi ise emin. Tezatlıklarda boğuldu kendini tanıyamadı o gece. Anlamsızlıklar içinden sadece bir anlam olsun çıkarmaya çalıştı, olmadı. Kendini zihninin olmayan rotasında gözü kapalı bir yolculuğa bıraktı.
Rüzgârın uğultusu gafil avladı, içeriden çekilen oh sesini duyamadı. Cereyan yaptı rüzgâr, dehlizlerin çıkış kapısını üstüne çarptı. Gürültüden hiçbir şey duyamadı, nefesini tuttu daha derine daldı. Bir kuş geçti, geçeni yarasa sandı. Göz çıkarmazdı çünkü kuş, kan emmezdi.
Sonradan başına gelecek aklı için zihnine en sade makyajı yaptı. En süssüz kıyafetini giydirdi ve salık verdi. Beklemekten ağaç oldu; kökleri yeşil, yaprakları kahverengi, sert ve. Bahar geldi diye kandırıldı, çiçek açtı sonra, can derdine düştü. Ezik büzük, ucube bir meyve verdi gurursuzca. Hiç vermemektense.
Üşüyen bir gecenin en izbe yerlerine tepeden baktı, içindekine duyduğu merakla. Kuytuluklarda haiz olan sığ bir alan gördü oturup dinlenmek için. Tepede yanan turuncu, muzip ışık, kulağını kaşıdı kuytulukların. Karanlıktan çok da memnun kalmayarak uykusundan uyandı. İki göz kapağı arasında kalan sahnede, seyre daldı bu puslu komedi filmini. Yiyeceksiz, içeceksiz. Montajı yapılmamış sahnelerin, uyumsuz fon müziğinin müsebbibini aradı jenerikte. Bulamadıkça filme daha da ısındı, içinde kendini buldu. Bilet parası vermeye değmeyecek filmden çıkmamak için gözünü kapatmadı, kırpmadı.
Sabah olup uyandığında yakamoz aradı gözleri, içinden gelmeyerek. Sonra inadı bıraktı. Gökkuşağının tepe noktasına yürüyüşe çıktı. Rüzgârın uğultusu ve dans eden saçlarına teşekkür ederek denize doğru kaydı. Tam düşecekken de asılı kaldı.
Bir cevap yazın