Çocukken üst komşum Hikmet amca vardı. Şekerleme yemeyi çok severdi. O kadar severdi ki evinde her çekmecede şekerleme vardı. Karısı Hacer Hanım şekerlemelerden nefret eder hatta tüm tatlı şeylerden nefret ederdi. Sevdiği tek şekerli bir şey vardı o da kesme şeker. Onu da çayına atmaz, atanla da arkadaş olmazdı. Çünkü çayda şekerin uğursuzluk getirdiğine inanırdı. Erzurum’da böyle bir inanış varmış. Hacer bunun için şekeri ağzına atar, çayı yudumlayıp şekerle dolu ağzında şöyle bir çevirir, öyle midesine gönderirmiş.
Hikmet, Hacer’i bu hareketinden dolayı terk etmiş. Çünkü bunu, şeker pancarına hakaret olarak düşünmüş. Hatta ona “Bu yaptığına inanamıyorum Hacer.’’ Demiş ve evdeki bütün şekerlemeleri, kesme şekerleri toplayıp evden kaçmış. Bolu’ya bir çiftliğe yerleşmiş. Orada atlarla beraber sadece şeker yiyerek hayatta kalmaya çalışmış. Bu arada Hacer de Hikmet’e boşanma davası açmış ve boşanmışlar. Ayrıca ayda 18 kilo kesme şeker nafaka kazanmış. Hikmet atların ve kendi rızkından ayırarak her ay Hacer’e şeker yetiştirmeye çalışmış ama her ay birkaç kilo eksiği çıkıyormuş. Hacer de eksikleri toparlayıp, faiz hesabını yapıp, faiziyle istiyormuş.
Hikmet sonunda atları satmaya karar vermiş. Başka türlü yetiştiremeyecekmiş ama kimse Hikmet’in şişko atlarını almak istememiş. Bunun üzerine Hikmet atları sıkı bir rejime sokmuş. Hatta bir tanesinin üstüne o kadar düşmüş ki at yarışlara katılmak istemiş. Hikmet atı alıp Veli Efendi’ye götürmüş, yarıştırmış. At bütün yarışları kazanmış. Hikmet ve at zengin olmuşlar. Çiftliği de büyütmüşler. Hikmet yarışı kazanan ata Dört Ayak ismini vermiş. Dört ayağı çiftlikte diğer atlara hoca yapmış ve büyük bir At Yarış Akademisi kurmuş. Bir süre sonra bu akademi çok ünlü olmuş. Bütün at sahipleri atlarını bu akademiye yazdırmış. Dört Ayak da memleketin en ünlü bir yarış hocasıymış.
Her şey olağan saçmalığında sürerken bir gün bir mektup gelmiş Hacer’den. Aslında Hacer’den değil ama Hacer’le ilgili. Hacer ölmüş ve Hikmet mektubu okuyunca o da oracıkta ölmüş. Dört ayak tek başına kalmış. Bir süre akademiyi devam ettirmiş ancak çiftliği bir türlü üstüne alamamış. Aslında Hikmet’in vasiyeti açık; akademi dört ayağın olacak ama belediye çalışanları bir atın mal sahibi olamayacağını söyleyerek onu sürekli geri çevirmişler. Dört ayak son bir çare belediyeye gitmiş, içeri girmiş ve gişe memuruna yanaşıp ona ‘’merhaba, ben büyük at yarış akademisinin kurucu üyesi ve baş hocasıyım’’ demiş.’’ Gişe memuru elindeki işlerle uğraşıyormuş. Kafasını önündeki dosyadan kaldırmadan ‘’Nasıl yardımcı olabilirim?’’ demiş.
Dört ayak hafif buruk bir özgüvenle ‘’Akademimizin sahibi öldü ve bir vasiyetname ile okulun benim olmasını bildirdi’’ demiş. Gişe memuru hiç istifini bozmadan, kafası hala önündeki dosyada ‘’Anladım. Nasıl yardımcı olabilirim?’’ demiş. Dört ayak bu terbiyesiz memura uyuz olmuş ve sitemle ‘’Anlattığım kadarına olsanız yeter.’’ Demiş. Gişe memuru sitemli sesi duyunca kafasını kaldırmış ve karşısındakinin bir at olduğunu görünce kafasını yine önündeki işine götürüp ‘’biraz daha anlatın lütfen’’ demiş. Dört ayak ardı ardına iki nefes almış kendini sakinleştirip basitçe ‘’Neden?’’ demiş. Gişe memuru elindeki işi bırakmış aniden gözlerini Dört ayağa dikmiş. Sonra önündeki dosyayı sakince kapatıp masanın yanındaki rafların birine sokmuş.
Dört ayak sevinmiş ilk defa memur bütün varlığıyla onunla ilgilenecek durumdaymış ama birdenbire memur raftan başka bir dosya alıp aynı umursamazlıkla ‘’Neden mi? Siz atsınız sahip olacağınız tek şey saman’’ demiş. Dört ayak hemen yelesinin arkasındaki çantadan vasiyetnameyi çıkartıp ‘’İyi de vasiyetname var.’’ Demiş. Memur anında ‘’Önemli değil. Bakın isterseniz tüm samanları sizin üstünüze yapabilirim ama başka atlar beslemek zorunda kalırsınız.’’ Dört ayakta memurun hızına kaptırmış kendini ve birden ‘’Saman değil de kesme şekerleri alsam bari’’ demiş. Memur ‘’Olmaz samanları alın samandan kazandığınız parayla bir seyis tutun o size şeker verir.’’ Demiş. Dört ayak ‘’Seyis tutmam serbest mi?’’ Memur ‘’Yasak değil.’’ Dört ayak ‘’Peki seyis tutsam ve benim adıma o sahip olsa çiftliğe.’’ Memur birden afallamış ve dehşetle ‘’Yoksa siz Yasa Denetleme Kurumu’ndan mısınız?’’ demiş.
Dört ayak ilk defa böyle bir şey duyuyormuş ve merakla ‘’Öyle bir kurum mu var?’’ demiş. Memur aniden ‘’Var ama atları işe aldıklarını bilmiyordum.’’ Demiş. Sonra bu sözün onu kızdıracağını düşünmüş ve ‘’Yasada açık bulduğum için beni bildirecek misiniz?’’ demiş. Dört ayak gizemli bir edayla ‘’Bildirmeli miyim?’’ demiş. Neden bilinmez memur da dört ayağın gizemli tavrına kapılmış ve ‘’Yasaya göre yapmalısınız.’’ Demiş. Dört ayak artık tam olarak bir denetici edasıyla ‘’Elbet o yasaya da bir açıklık bulursunuz. Sizi içeri tıkmanın başka yolu olmalı. Bana iki gün içinde yasada atlarla ilgili bulduğun bütün açıklıkları bir dosya haline getireceksin. Ben de yasada açık bulduğunu unutacağım.’’ Demiş ve oradan hızla ayrılmış. Dört ayağın amacı yasada kendiyle ilgili açıkları memurdan alıp, akademiyi üzerine almak için yasada bir açık bulmak. İki gün sonra memurun yanına tekrar gelmiş. Memur onu kapıda görür görmez bağırarak ‘’Hoş geldiniz denetici bey.’’ Demiş. Dört ayak hızla yanına gelmiş kısık bir sesle ‘’Sus ahmak, çaktırma bir işlem yapıyormuş gibi yap.’’ Demiş sonra da diğer belediye çalışanları gizli bir şey yaptıklarını anlamasın diye yüksek sesle ‘’Ah evet, miras işlemi yaptıracaktım.’’ Demiş üzgün bir tavırla. Memur bu oyunu hemen kavramış ve hemen cevval bir memur gibi yüksek bir sesle ‘’Miras mı? Tam yerine geldiniz işleminizi hemen yapıyorum.’’ Demiş ve kulağına yaklaşarak kısık sesle ‘’Dosyayı hazırladım.’’ Demiş. Dört ayak da kısık sesle ‘’Nerede? Ver hemen.’’ Demiş. Sonra yine yüksek sesle ‘’Yapın hemen acımız büyük ama bu işlerde yapılmalı.’’ Demiş. Memur hızlı ve kısık ‘’Ben de ama hemen veremem. Önce bir şey görmem lazım.’’ Demiş. Dört ayak foyası ortaya çıkmadan biran evvel dosyayı alıp gitmek istiyormuş. Artık terlemeye başlamış ve cevap vermiş. ‘’Ne görmek istiyorsun?’’ Memur hin bir tavırla ‘’Denetici kimliğinizi.’’ Demiş. Dört ayak birden ‘’Göremezsin.’’ Demiş. Memurun hin tavrı iyice yükselmiş. Dört ayağın gözünde memur devleştikçe devleşiyormuş ve memur ‘’Ya bana yalan söylüyorsanız. Ya sadece bir atsanız ya o akademiyi üzerine yaptırmak için yasada atlarla ilgili açık bulmaya çalışan kurnaz bir atsanız.’’ demiş.
Dört ayak köşeye sıkışmış memur her şeyi çözmüş görünüyormuş. Ne yapacağını bilememiş ve ağzından şunlar çıkmış. ‘’Ben aslında yokum.’’ Memur’ un bütün hinliği kaybolmuş ve saf bir tavırla ‘’Nasıl? Delirdim mi ben?’’ demiş. Dört ayak artık zihnini serbest bırakmış ve aklından ilk geçenleri söylemiş ‘’Hayır, delirmedin. Ben gerçekte varım. Devlet için yokum.’’ Memur iyice ahmaklaşmış ve ’’Yoksa sen ajan mısın?’’ demiş. Dört ayak aniden yalanını nasıl devam ettireceğini bulmuş. Artık dört ayak ajanmış. Bu tavra o kadar kaptırmış ki kendini bütün bedeni ve sesiyle yıllardır görev yapan bir ajana dönüşmüş ve bu tavırla ‘’Evet ajanım. Adın ne senin çocuk?’’ demiş. Memur ‘’Veli’’ demiş yutkunarak. Dört ayak aynı tavırla ‘’Veli, çok gizli bir görevdeyiz. Atlar dünyayı ele geçirmek üzere. Yasada açık bulmuşlar. Bu açıkla oy kullanabileceklermiş ve nüfusları bizden fazla. Başımızda atlar mı olsun he? Bunu mu istiyorsun. Demiş. Veli anlamsız bir inançla ‘’Olur mu canım? Atların devlet yönettiği nerede görülmüş. Ama siz de atsınız.’’ Demiş. Dört ayak sakin bir tavırla ‘’Hala anlamadın değil mi Veli? Biraz çalıştır saksıyı. Ben at değilim. Kamuflaj bu.’’ Demiş. Veli sakinlikle ‘’Demek atların arasına sızmış bir ajansınız he.’’ Demiş ve bir kahraman edasıyla dosyayı Dört ayağa vermiş. Dört ayak da ‘’Veli, vatan sana minnettar çocuğum, aferin sana’’. Demiş ve çiftliğe geri dönmüş. Dosyaya bakarken bir açık, gözüne çarpmış. Gitmiş Hikmet’i mezarından çıkarmış ve aile doktoruna götürmüş. Kendi kafasını kestirip Hikmet’in kafasını kendisine taktırmış. Bunu gören belediye ekipleri ikna olup akademiyi dört ayağın üzerine yapmışlar.
Bir cevap yazın