Yaman, kahvehaneye girer girmez gözleriyle masaları taradı. Günlük
gazeteleri arıyordu. Basılı yayınları okumayı oldum olası çok severdi. Gazeteleri mutlaka
matbuattan okurdu. Kendisi de meraklı bir edebiyatsever, amatör bir yazar ve şairdi.
Yayımlattığı iki roman ve bir şiir kitabı vardı. Okuyucu sayısı iki elin parmağını geçmese de o,
yazmaktan oldukça memnundu. Gazete okumak için kahvehaneye gelir, üç tane çay içer ve bu süre
içerisinde de iki gazeteyi hemen hemen baştan sona okur ve bulmacalarını da doldururdu. Fakat elinde
olmayarak bugün biraz geç kalmış ve gazeteleri okuma önceliğini başka müdavimlere kaptırmıştı. Onun
masalarda göz gezdirdiğini gören garson İsmet, parmağıyla arka tarafta bir masayı işaret etti. Yaman’ın
gazeteleri aradığını biliyordu. Garsonun işaret ettiği masaya doğru ilerlerken, bir çay siparişi verdi.
Yaman kahvehanenin arkalarına doğru yaklaşınca aynı masada oturmuş gazete
okuyan iki adamı gördü. Hemen yanlarındaki masaya oturup pusuya yattı. Onlar gazeteleri
bırakır bırakmaz kapacaktı. Tetikteydi. Garson çayını bırakırken, eğildi ve kulağına
“İşin zor, bunlar hayatta bırakmazlar bu gazeteleri.” dedi ve pis pis sırıttı. Sonra gazete
okuyanlara döndü ve “Eskidi o haberler, eskidi; öne yaklaşın da televizyondan anlık haberleri
izleyin.” diyerek, onlara da takıldı. Gazete okuyanlardan biri, “Laf yapma İsmet, kahve yap,
şekersiz iki tane.” dedi. Garson İsmet, olduğu yerden çay ocağına doğru “İki şekersiz, entel
abilerime.” diye seslendi. Ocaktaki adamın, sıra sıra cezvelerin asılı olduğu yere doğru
uzandığı görüldü.
Gazete okuyanlardan biri, “Böyle sanat mı olur, böyle haber mi olur!” diyerek, gazetenin açık
sayfasını ona doğru tuttu. Arkadaşı ilgiyle bakınca, haberi yüksek sesle okumaya başladı. “ABD’nin
Miami şehrinde sanatçı, Maurizio Cattelan’ ın,“Duvara Bantlanmış Muz” olarak da adlandırılan eserinin
120 bin dolara satılması üzerine.” tam burada gazeteyi kapatıp haberi irticalen antlatmaya başladı;
“Adamın teki, birde güya sanatçı olacak, duvara sanat eseri diye bir muz yapıştırmış. Daha deli başka bir
adamın teki de sözüm ona bu sanat eserini 120 bin dolara satın almış. Ama ne olmuş biliyor musun, başka
bir sanatçı gelmiş ve o muzu yemiş.” dedi. Öteki, bir kahkaha patlatıp, “Anamur’dan muz tarlası satın
alınır be o paraya, bunlarda zırnık akıl yok.” dedi. Adamın sözü biter bitmez, Garson İsmet ve gazete
okuyan diğer adam, zoraki de olsa güldüler. İki adam arasında geçen konuşmaları kelimesi kelimesine
işiten Yaman, yerinden kalktı ve garson İsmet’in şaşkın bakışları arasında kahvehaneden çıkıp gitti.
Garson, onun kapıdan çıktığını görünce, önlük cebinden çıkarttığı karton parçası üzerindeki listenin en
altına kargacıkburgacık harflerle Şair Yaman yazdı. İsmin önüne de bir çarpı attı. Sonra da onun hiç
dokunmadığı sıcak çayı masadan alıp içmeye başladı.
Beş saat kadar sonra, ters istikametlerden sirenleri açık vaziyette gelen iki tane resmi polis ekip
arabası, kahvehanenin önünde durdu. Her birinden inen üçer polis memuru, kahvehanenin kapısından
içeriye hızla daldılar. İsmet, gelen polislere şaşkınlıkla, “Hoş geldiniz abi.” dedi. Gelen memurların
hepsini de tanıyordu. İki polis, masaların arasında dolaşırken, en kıdemli olanına “Hayırdır Hayrettin abi,
bir durum varsa yardımcı olayım” dedi. Polis Hayrettin, “Şu kıytırık şairi arıyoruz İsmet, geldi mi bugün
buraya?” dedi. İsmet, “Yaman mı?” diye sordu. Polis, evet manasında başını salladı. O ara merakı tavan
yapan İsmet, ocakçıya doğru, “Yeni demlikten altı çay.” diye seslendi. Sonra, polislere döndü ve “Birer
çay için hele.” dedi. Polisler isteksizmiş gibi görünerek, boş sandalyelere oturdular. İsmet çaylarını
verdikten sonra, boş bir sandalye çekti ve polis Hayrettin’in yanına oturdu. Onun merakını anlayan Polis,
“Yav İsmet, bu şair kitap mitap yazdıydı ya, sen tut yazdığın kitapları güzelce paketle, git bir belediye
otobüsünün arkasına bantla.” dedi. İsmet gülümser gibi oldu ve “ Eee!”dedi. Polis çayından bir yudum
aldı ve “Paketi fark eden bir vatandaş, bomba ihbarı yapmış. Görecektin hengameyi. Otobüsü durdurduk.
İçeri girdim. Uygun bir dille yolcuları uyardım ve otobüsü sakince ve sırayla boşaltmalarını rica ettim.”
dedi. Çayından bir yudum daha aldı. Herkesin kendisini dinlediğini fark edince, sesini biraz daha
yükselterek, “Dediğim gibi, hengameyi görecektiniz, ayılanı bayılanı mı ararsın, slogan atanı mı ararsın,
çocuğunu pencereden sarkıtmaya çalışanı mı ararsın. Sanki, sakin olun dememişim.” dedi. Polis Hayrettin
çayından bir yudum daha aldı ve devam etti, “Neyse otobüs boşaldı, çevre emniyetini aldık. Bomba imha
uzmanı arkadaş geldi, bastı fünyeyi.” dedi. Polisten kocaman bir yudum daha ve İsmet’in ocakçıya doğru
çayları tazele işareti. İsmet, kulağı polisin anlattıklarında, taze çayları servis etmeye yeltendi.
Polis tazelenen çayına küp şekeri atarken, aynı anda, “Gümm… etrafta uçuşan kitap sayfaları,
savcı, tutanak, güvenlik kameraları derken, iş çözüldü.” dedi. Çaydan büyük bir
yudum daha. Peşinden daha gürültülü bir yudum daha. Polis bir elini İsmet’in omzuna koydu ve “Bu sizin
salak şair yok mu!” dedi. Kahvedekiler topluca “Eeee…!”dedi. Polis, “Yazdığı üç kitabı paket yapmış,
otobüse bantlamış. Savcının dediğine göre, Amerika’da bir sanatçıya özenmiş. Güzel reklam dedi savcı.
Bize de bulun getirin şunu diye emir verdi. İşte buradayız İsmet. Telefonu vardır sende ara da gelsin.”
dedi. Kahvede topluca atılan kahkaha eşliğinde İsmet, cebinden telefonunu
çıkarıp Yaman’ı aradı.
Yarım saat sonra Yaman, kahvehaneye girdi ve doğruca polis Hayrettin’in yanına kadar gitti. Sonra
hangi filmde gördüyse artık, yumruk haline getirdiği iki elini önünde birleştirip, polise doğru uzattı. Sözde
kelepçe vurduracaktı kendine. Polis, İsmet’e doğru, “Şairdeki racona bak İsmet,
sanırsın namus cinayeti filminde başrol oynuyor ayarsız.” dedi. Sonra Yaman’a döndü ve “İndir elini de
otur şuraya, avukat akraban filan var mı senin? ” diye sordu. Otururken, “ Ne gezer, memur bey.” dedi
Yaman. Polisle karşılıklı birer tane çay içtiler ve on beş dakika kadar konuştuktan sonra, birlikte çıkıp
gittiler. Şair Yaman, alınan ifadesinden sonra, adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı.
Ertesi gün garson İsmet, çay ocağının yanından arka masalara doğru, “Şair, savcı en son ne
dedi sana, bir daha söylesene.” diye seslendi. Arkalardan Yaman’ın sesi duyuldu, “Kitaplarını okuyacağım
Yaman. Şayet beğenmezsem, ibret-i alem olsun diye, seni adliyenin duvarına muz gibi yapıştıracağım
dedi.”dedi. Gülüşmeler, gülüşmeler, gülüşmeler..