Portakal çiçeği ve nar suyuyla yıkanmış gümüş bir tarağın üzerinde olduğu,ısıtılmış sımsıcak bir havlunun üzerinde her çeşit kokuyu barındıran parfümlerin ahenkle yan yana dizildiği,hepsinin ortasında ise kenarlarına aslan başları ve testi taşıyan küçük peri kızları oyulmuş oval biçimli büyük,siyahlaşmış,eski bir aynanın soylu bakışlarının eski çekiciliğini kaybetmediği küçük bir makyaj masası,boyası soyulmaya başlamış krem rengi duvara yapışmış halde kıpırtısız bir şekilde bekliyordu.
Rutubet dolmuş,terk edilmiş gibi görünen odanın bir o kadar eski kapısı kulak tırmalayan büyük bir gıcırtıyla açıldı,genç bir hanım ve koluna girmiş,ondan beş altı yaş büyük olduğu izlenimini veren ancak bir hayli büyük olan bir bey odaya girdiklerinde uzun bir süre hiç konuşmadılar.
‘’Neden ısrar ediyorsunuz,sevgili Peri,bu oda sağlığınıza iyi gelmeyecektir.’’deyip sessizliği ilk bozan genç adam,kızın amcası,oldu. Ancak genç kız çoktan amcasının kollarından kurtulmuş,makyaj masasının önündeki tahtaları kurumuş tabureye yerleşmiş,gözlerini duvarın bir noktasında sabitlemişti. Kumral saçları başının üzeride küçük bir tokayla topuz yapılmış,hastalıklı ancak güzel bir renge sahip ince boynunu ortaya çıkarmıştı. Üzerinde eski zamanlardan kalma,sıkı korseli,eflatun renkli uzun bir elbise vardı.
‘’Peri,eğer bir şeye ihtiy-‘’
‘’Lütfen,beni yalnız bırakın,akşam olduğunda almaya gelirsiniz.’’Ardından öyle sessiz,ancak acılı bir halde öksürmeye başladı ki amcası gözlerine dolan yaşları akıtmamak ve sesinin titremesine engel olmaya çalışmak için hiçbir şey demeden arkasını döndü ve kapıyı hafifçe arkasından kapattı. Hemen sonra ise tekrar kendisi tarafından kapı açıldı,
‘’Söylemeyi unuttum,duvardaki şu delik,sizi rahatsız edecekse kapattırırım.’ Tekrar kısa,ancak acı dolu bir öksürük krizi.
‘’Hiç,gerek yok.’’Tekrar kapı gıcırtılar eşliğinde kapandı. Genç kız,dirseğini sıcak havlunun üzerine dayadı,duvardaki deliği incelemeye başladı. Kocaman bir delikti,krem rengi duvarı adeta delip geçiyor,gözleri kendisine çekiyordu. Amcası,odadan çıkmadan içeriye temiz hava girsin diye pencereyi kıyık bırakmıştı,ancak büyük bir gürültü içeri nüfuz ediyordu. Kapatmak için dizlerinden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı,o sırada deliğin öteki tarafından içeriye sıcak bir duman girmeye başladı. Genç kız,başını deliğe doğru uzattı,koluyla duvardan destek aldı. Öteki odadan sıcak kahvelerden çıkan tatlı bir duman yükseliyor,şöminenin başındaki tekli bir koltukta genç bir kadın oturuyor,kucağındaki küçük kızını kollarıyla sımsıkı tutuyor,birbirlerine aşkla bakarak gülüşüyorlardı.
Peri,uzun süre sonra gülümsedi,taburesini deliğin karşısına çekti,yüzünü duvara dayadı ve kahve kokusunu memnuniyetle burnuna çekerken gözlerini kapadı. Tekrar açtığında koltukta sadece küçük kız kalmıştı,kıvırcık,kumral saçları minik yüzüne düşmüş,kocaman mavi gözleriyle etrafı süzüyordu. Acaba annesi nereye gitti,diye düşündü Peri. Ardından küçük kızın annesi,yanında henüz fötr şapkasını çıkarmamış,genç,tatlı yüzlü bir adamla Peri’nin görüş alanına girdi. Küçük kız heyecanla koltuğun üzerinden babasının ütülenmiş ceketinin omuzlarına fırladı,babası küçük kızının tatlı çehresini binlerce minik öpücüklerle doldurdu. Sonrasında küçük kız babasının omuzları üstünde uyuyakaldı,anne ve baba sessizce kahvelerini içmeye başladılar. Aç değil demek ki,diye düşündü Peri,durmadan burnunun içini kaplayan tatlı kahve kokusunu içine çekerken,baba yemek yememişti. Şimdi ikisi,sessizce kahve içerken babası sol eliyle küçük kızının kıvırcık saçlarını kibarca okşuyordu,yavaşça kahvesini koltuğun kenarına bıraktı. Minik kızının ensesini saçlardan kurtardı,küçük bir öpücük kondurdu.
Peri,tekrar uzun soluklu bir öksürük krizine tutuldu,başını duvardaki delikten çekti,sıcak havluyu yüzüne bastırdı,öksürük devam ediyordu ancak Peri olabildiğince sessiz öksürmeye çalışıyordu,yoksa küçük kız uyanacak,baba ve annenin keyfini bozacaktı. Oysa böyle ne kadar da mutluydular. Daha fazla öksürmüyordu ancak odaya kaba öksürük sesleri hakimdi,Peri tekrar gözünü deliğe dayadı. Öksüren,kendisi değildi,hastalıklı Peri değildi,küçük kızın annesi öksürüyordu. Baba minik kızını koltukta bırakıp genç kadının yanına koştu,küçük bir testiyle havluları ıslattı,yüzü öksürmekten morarmış kadının terli saçlarını sildi. Peri,büyük bir dehşet ve acıyla önündeki sahneyi izliyordu,küçük kızın yüzü kireç kesilmişti,minik eliyle koltuktan destek alıyor,halının üzerine yığılmış annesini ve başında duran babasını tek kelime etmeden,tatlı çehresine fazla gelen büyük bir sabırla izliyordu. Kadın,Peri’nin görüş alanından çıkmıştı,yalnızca yere çökmüş,gözlerinden yaşlar akan babayı,gözleri gözyaşlarıyla bulandığından hiçbir şeyi seçemiyordu,zar zor görebiliyordu.
Tekrar öksürük krizine tutuldu,kendini pencerenin kenarına attı ve amcasının deyimiyle temiz havadan derin bir soluğu içine çekti,neredeyse bütün yıldızları içine alacak kadar büyük bir nefesti. Tekrar deliğe baktığında anne ve baba,hatta küçük kız bile yoktu,biraz önce annenin yattığı halının üzerinde çok tanıdık bir cisim duruyordu. Kanlı bir peçete,böyle mutlu akşamları bozan bir ölüm sessizliği,boş bir oda.
Kapı,gıcırtıyla açıldı.
‘’Peri,gitme vakti,sen ağlıyor musun?’’
Amcası telaşla deliğin altına yığılmış,hıçkırıklarla ağlayan Peri’yi yerden kaldırdı,terli alnına minik bir öpücük kondurdu.
‘’Sana beni çağır demiştim,hiç yalnız bırakmamalıydım,iyi olacaksın hayatım. Hastaneye gideceğiz ve orada kalacaksın,iyi olacaksın.’’ Peri,ağlamayı kesmiş,kanlanmış mavi gözleriyle amcasına bakıyordu.
‘’Ölecek mi amca,ölecek mi?’’
Amcası o sırada çantasından ıslak bir mendil çıkarmış Peri’nin alnını,yanaklarını ve ensesini siliyordu.
‘’Kim ölecek mi Peri,kimden bahsediyorsun?’’Peri,başını amcasının omzuna yaslamış,kollarını boynuna dolamış,yeni bir öksürük krizine tutulmuştu. Duvardaki deliğin ötesindeki odadaki kadının öksürüklerini anlatmaya gücü yetmemişti,elinde olsa söyleyecekti amcasına,minik kızı da yanlarına almaları gerektiğini,annesi ölürse onu teselli etmeleri gerektiğini söyleyecekti.
‘’Hemen hastaneye gidiyoruz,gidiyoruz tatlım,sakin ol.’’
Kapı,gıcırtıyla kapandı.
***
‘’İyi olacak,deyin doktor bey,lütfen.’’Yaşlı doktor,hastane odasının önündeki bankta oturan amcanın omzuna elini dayadı,sol eliyle alnındaki teri sildi.
‘’Tehlikeli bir nöbet geçirmiş,şu an uyuyor,iyi olacaktır. Ancak umut etmeyin. Getirdiğinizde,onu uyuttuğumuz ana kadar ‘minik kız’,’delik’,ah evet,’duvardaki delik’ diye mırıldanıp duruyordu. Uykusunda bile küçük kızı kurtarması gerektiğini sayıklayıp durdu.’’
Amca,şaşkınlıkla doktora baktı,ardından yüzünü ovuşturdu.
‘’Bana da söylüyordu,ne demek bu doktor bey?’’
‘’Maalesef,hastalığın dimağındaki bir hasarı olsa gerek,birazdan uyanır,gidin ve ihtiyaçlarını getirin.’’ Ardından doktor,eliyle zavallı adamın sırtını okşadı ve hızlı adımlarla koridorun öbür ucuna doğru yürüdü. Amca,uzun bir süre keskin kokulu ilaçları,pansuman kokusu ve bekleyenlerin teriyle karışmış hastane kokusunu soluduktan sonra hastaneden ayrılıp caddeye çıktı. Peri’nin en sevdiği şey,annesi yaşarken,ona yaptığı şekerli kahvelerdi. Zavallı kız,diye mırıldandı amca. Hala da seviyor kahveleri,diye düşündü,kahve almaya gidecekti. Ancak ondan önce,makyaj masasının yer aldığı,terk edilmiş,binanın en alt katındaki rutubet dolu odaya yöneldi. Gıcırtılı kapıyı ittirdi,odaya girdiğinde yavaş adımlarla aynanın yanındaki duvara yöneldi. Gözlerini deliğe dayadı.
Karşısında boyaları dökülmüş eski bir duvar,yerde ise evszilerin yakmış olması gereken bir ateş,kahve fincanları fırlatılmış. Sadece bir bardak kahve dolu,ancak o da kokmuyor.
-SON-
Bir cevap yazın