Güney Amerika’nın tangoları, çılgın şarkıları, kahvesi, yaygaracı insanları ve doğasıyla Meşhur bölgesi Arjantin’in, balta girmemiş ormanlarından birinde, küçük bir kamp çadırı kurmuş önünde ateşimizi yakmış üstünde alevlerin havaya karıştığı, çıtırtılı bir duman ve közlerin parladığı, ateşin yanında dinlenip seyrediyorduk…
Geniş yeşil yapraklı ağaçların yükseldiği, yerlerde altın rengi kuru yaprakların bolca meşe palamutlarının, kozalakların, dikenli bitkilerin ısırganların olduğu havanın bir açılıp bir bulutlandığı sıcak bir sonbahar gününde, ayaklarımızı uzatmış ellerimi sarkıtmış etrafa ilginç bir hayvan kuş tırtıl falan görmeye alışık ve havanın esmesini her an gözleyerek, ağacın dibinde kahvemizin pişmesini bekliyorduk…
Derelerinin şırıl şırıl aktığı falan yoktu. Yeşil bir tortu ve kuşlar vardı yüzeyinde ve biz sadece fotoğraf çekmek peşindeydik burada! …
Ben ve karım Türk’üz amacımız sadece doğada gezmekti ama sıcağı ve sinekleri hiç çekilmezdi… Buraya alışalı haftalar oldu, çünkü uçak bulamıyorduk, tren ise işe yaramazdı zaten… İnsanları, şehrin göbeğinde normal işte çalışır akşam eve giderlerdi… Tangonun ve müziğin tümgün duyulduğu şehirde hayat, başkaydı!! …
Fabrikalar, egzoz dumanları, kaffeleri ve restoranları vardı… Bazen bir köyde ya da kenar mahallede horoz dövüşü yapanları ve renkli giyimli kadınları ve kavgaları görürdük…
Köylerde hayat daha başka şehirde başkaydı… bu bölgede yaşayanlar Aztekler’den geldiklerine inanıyorlardı… Karımın buraya alışmak gibi bir derdi hiç yoktu, benim de yoktu ama birkaç kelime dillerini konuşuyorduk ve insanlarını sevebilmek için elimizden gelen her şeyi yapıyorduk.
İnsanlar arasında iletişimin daha kolay olduğu konular aşk, yemek, dans, deniz ve lokanta gibi ironik ama duyguların önemli olduğu konulardı! …
Denizden sadece 1-2 km. uzaklıkta bir yerdi şimdi burası orman… Yaşadığımız pansiyoncu kadının yaşlı olduğu için bütün getir götür işlerini genç oğlu yapardı… Jose, marketteki kıza aşıktı!! …
Yanımızdan hiç ayrılmıyor ve bize etrafı gezdiriyordu… Sanırım çok farklı şeyler öğrenebildiği için ve çalışmaktan kaytarabildiği için bizden hoşlanırdı! Jose ayrıca güvende olduğunu bilirdi ve sürekli iyi bildiği şeyleri müzik ve gezilecek yerleri anlatırdı…
Derisi dikenli iguanaları, papağanları, muzları, akvaryumları ve fotoğraf makinemi çok seviyordu jose! İnsanlarla anlaşabilmek için sadece aşk, para ve dans konuşmak yeterliydi. …
Marketteki kızı tavlayabilmek için her yolu deniyordu jose! Kız da ondan hoşlanıyordu ama sanırım yaşı biraz daha büyüktü ondan… Ve aldırmazmış gibi yapıp arada gülümseyip onu peşine takıyordu… Ve sadece duygularını belli etmekle yetiniyordu kız…
Jose kumral tenli kıvırcık saçlı, kısa kollu gömleklerden giyen, tüm gün mahallede arkadaşlarıyla dolanan biriydi… Bir gün aşkını bu sevdiği kıza anlatmasını, açılmasını, duygularını daha ciddi şekilde göstermesi için onu cesaretlendirmeye, çalışarak tembihledim… !
Sanırım zamanının çoğunu ergenlerle geçirmekten sıkılmış olacak ki, kız da birkaç gün sonra, onunla gezmeyi kabul etti.
Ve birlikte plaja ve hatta sinemaya bile gittiler.! Plaj dediğim sadece vahşi bir nehre bağlanan bir göl kıyısıydı. Küçük bir sahilden ibaretti. !!
Ormanda şimdi burada, önümdeki taşların arasındaki ateşe odaklanmış, bana anılarından bahsediyordu… ve beni sıkmamak için sürekli konuşmak yerine daha ilginç şeyleri parmağıyla işaret ederek, kuşlardan -papağanlardan etraftaki renkli çiçeklerden, sinema filmlerindeki adamlardan ve meyvelerin tadından dem vururdu… !!
Bütün gün dağ-tepe-bayır gezip dururduk. ! en sonunda burada kamp yeri beğenerek çadır kurmaya karar verdik. Ve üçümüz de bundan çok memnun olduk!!
Havanın nemi güneşin önündeki bulutlarla azaldı… şimdi rüzgarın ferah ferah serin serin esme zamanıydı.!! …
Çünkü akşama doğru, dağların ve tepelerin arkasına doğru sarkmaya başladıkça zaman, yani güneş akşamın serin olacağını haber veriyordu! Ormanın kenarında kamp çadırında asla kalamayacağımızı, ısırganların yaprakların sallanmasından ve beklediğimizden çok daha fazla serin olacağını hissedebiliyorduk!!
Böylece hemen toparlanmaya başladık. Köyün ve pansiyonun yolunu tutmak gerektiğini anladık… Kızıl bulutlardan ve uğultulu olması beklenen yağmurun uzak görüntüsünden, anlaşılıyordu…
Ateşi hemen söndürerek, toplandık ve köyün yoluna düşerek kendimizi yürümeye tam hazırlamıştık ki… birden olanlar oldu!!
Ağaçların kuytusunu gölgesini yani kamp yerini çoktan geride bırakmıştık. Biz yürürken ama uzaklardan büyük bir gürültü patırtı- uğultu ile araba sesleri gelmeye başladı!!!
Gelenler vardı ama kesinlikle yamyamlar ve yerliler falan değildi…
Araba motoru sesi duyuluyordu… Korkuyla ürkerek birbirimize bakındık. Yolun ilerisinden karşımıza bir yığın dolusu insan kamyonetle, tüm ürkünçlükleriyle çıkageldiler! ..ve araçtan inip dikildiler… Bunlar serseriydi, ellerinde sopaları vardı… belinde silah taşıyorlardı!!
İçlerinden biri jose’nin babasıydı. Bizi tüm şiddetli itip kakmalarına rağmen kamyonetin arkasına bindirdiler… ellerimiz bağlı, üçümüzü de çok korkutarak köye doğru götürmeye başladılar!! …
Dillerini bilsek bile söylenecek pek bir şey yoktu.! Jose kamyonet arkasında yol boyunca ağladı. Canımızı alacak halleri yoktu! ….
Amaçları sadece başımıza bela olmaktı, hem canımızı alsalar bile üçümüzü birden vuracağını sanmam dedim, çocuğa yanımdaki… Bunlar yarı yerli görünüşlü, ürkünç tipli adamlardı…
Yol boyunca kamyonetin arkasında oturduğum yerden, akşamın alacasına bakarak, aslında olmayan yıldızların, ne kadar romantik göründüklerini anlatmaya çalıştım… !!
Yol boyunca motor sesleri arasında ben aslında ,aileme, yanımdaki çocuğa cesaret vermeye çalışarak, az konuşarak gülümsedim sadece ve karıma onu sevdiğimi anlatmaya çalıştım.! … zaten korkmuyorduk artık… sadece olanları merak ediyorduk ve merakımız gittikçe taşmaya başlıyordu!!!
Hayatım boyunca yaptıklarımdan pişmanlık duymadığımı onlara anlatmaya çalışıyordum…
Tam bu sırada yanından geçtiğimiz bir çeşme sesleri ve çocuk sesleri köye vardığımızı belli ediyordu… tam hava kararacaktı ki, beni ayrıca alıp başka bir yere götürdüler.!! …
Ve karımı bıraktılar, ben ise sadece keskin bir merak içinde, olanları anlamaya çabalıyordum! Çocuk da bizimleydi… Tam bu anda, adamlar boş bir arazide, 7-8 kişi bizi ortalarına almış çember kurmuştu… !
Boş bir alanda etrafta hiç kimse yoktu ve toprağın rengi de değişikti. Tüm istedikleri beni pataklamak diye düşündüm!! …
Çocuk da aralarındaydı, son bir kez göz göze geldik, gözü yaşlı jose’ ye gülümsedim!
Adamlardan biriyle kavga etmemi istediler. Üstelik bu kavga silahsız ve adildi… ama asla karşı koyamazdım!! …yoksa ne olurdu bilmem?!
İstediklerini yaptırdılar, bayağı canım yandı ama önemli değildi. Hepsini dövemezdim.
Sonra hiç kimsenin haberi olmadı, çünkü anlatmadım!! Sadece tren saat kaçta, diye sordum ve ayrıldık! …
7 EKİM 2020. CİLASİN ÖZGÜN.
Bir cevap yazın