Boynumda sancısı yağlı ilmeğin
Sen portakal çiçeği olmayan bir iklimden bu şiiri
Yazmak okumaya benzemez diyerek gelmiştin
Sen gibi okuyamam doğru, sence de konuşamam
Niçin kurşunca geçip gider sözcükler içimizden
Nasıl yapar bunu bazı sesler, bilemem
Rüyalardan kalkıp unutmaya gelmiştim oysa
Boynumda ilmek, elimde şiir, gözlerimde kan
Tercihsiz bir yol ayrımında, hikâyemin burasında
Ne yapsam nefessiz kalacağım o derin okyanusta
Çok şarkı var lakin tutuyorum yağmura dair
Bazıları çok açık itiraf olur sisli sabahlara
Kıyamet olur bazısı düşerse rüzgârlı yamacına
Önce tutmayı öğrendim bu yüzden, susmayı sonra
Kahve kokuyordu bir de kitap, düşündüm ben de
Sana hiç portakal çiçeği armağan edemedim
Durduğumuz yerde kayıverdi zaman, yetişemedim
Şiirler arasından bakıyordum puslu fotoğraflara
Söz vermeden içimde çalkalanan denize
Nasıl sürükler insanı daha uzağa
Bir bayram sabahı, konuşmadan atılan yılgın adımlar
Bu da bir şiirdir bilenler için
Sessizce çekilip gidebilenler için
Gideceğim diyorsun ve tam o anda
Kırılıyor zamanımızın gümüş yayı
Sonra yollar uzuyor, bulutlar uzuyor
Sen gülüyorsun, sarıldığın ağaç gülüyor
Derdimi işleyecek bir gergef kuruyorum yayın parçalarından
Portakal çiçekleri efil efil tütüyor aramızda
Zaman nasıl uzuyor, nasıl uzuyor, nasıl…
Bir cevap yazın