TEN DİVAN’E
Sarıyorum seni
Bir gemi kalkıyor içimden ülkesiz
Gecenin orta yerinde buluşuyoruz
Halin halim oluyor yakamozlar kalbim
Toplasan bildiklerim bir divane elif
Avucumda aşk boyu turnalar kimsesiz
Ne olur tenimi öperken ölümü düşünme yar.
Yelda Karataş.
2012- 2013
EZBER BOZAN KADINLAR
Yok, yavrum öyle değil.
Senden izin almam sevişmek için.
Seninle sevişmek için bile senden izin almam.
Hani bu kıskançlığını sevginin gücüne eş tutan amper gibi parlatıyorsun ya, aklıma babam geliyor: Beni bütün erkeklerden esirgeyen babam.
İlk ezberi o yaptı, eline erkek eli değmeyecek dedi.
Neden değmeyecek baba, diyecektim ki bu soruyu bile sormak; erkek istiyorumla bir olacaktı.
Tenimin sahibi bile olamadım, neyin sahibi olacaktım? Başarılarımla hep siz övünmediniz mi sayın yakın akrabalarım ve aziz komşularım?
Kırmızı kurdeleli okuma ‘zorluğu’nu daha okula gitmeden dört buçuk yaşımda becerdiysem ve zekâmı sadece evin kapılarını keserle yontarak şekil verme -ah bunu bir heykeltıraşın ruhuyla yaptığım hiç anlamadınız- dışında altı aylıkken konuşarak gösterdiysem, benim suçum ne!
Ezber yapmayı bilmiyorum. ‘ Baba bana bal al ‘ ı ezberlemeden kavrayarak okuduğumda anlamsızlığı kavrayıp, kendimi odalara atıp, gizli gizli Oscar Wilde’ın Mutlu Prens’iyle sarhoş olduğumda beni dövmenin anlamı ne!
O kitabı komşunun kitaplığından izinsiz bluzumun altına sokarak almış olabilirim. Daha nice kitapları da evin mutfağına, kuzinenin içine saklamış olabilirim…
Gazap Üzümleri ile 10 yaşımda karşılaşıp son sahnesini ömür boyu unutmamış olabilirim.
Oradaki işçilerin hayatı bize ne kadar benziyor dediğimde, neredeki diye sorduğunuzda, kitabı gösterince beni saçlarımdan tutup ‘ bu yalanlarla uğraşma ders çalış ‘ diyerek dövmenin âlemi var mıydı ha anne?
Sonra, üniversiteyi en yüksek puanla kazanınca, evlen bir mühendisle kısa yoldan rahat et şarkılarınızı reddedip kapıyı vurup çıktığımda İstanbul’un ortasında şuncacık kız çocuğu kendimi koruyarak üniversiteyi bitirdiğimde, diplomamı bütün mahalleye beyaz çarşaf gibi bağıra bağıra niye gösterdiniz?
Hala, kime dokunacağıma yine siz mi karar vereceksiniz?
Bu hayat, bu diploma, bu kitaplardan görüp öğrendiklerim ve bu ten benim değil mi?
Karnımı doyurup, sırtımı pek tutup önümü aç komadınız ve aile olma saadetini size tattırdığım için gerine gerine evin her yanına fotoğraflarımı astığınız için teşekkür mü edeceğim?
Namus hakkımı niye size vereyim. Beynimin kıvrımları oluşurken beni insan olarak görmek yerine, bir kız çocuğu olarak esirgemelerinizin ağır bedeli için size hepsi pekiyi karne mi vereyim?
Şimdi de geçmiş son sevgilim, babamın hayaleti gibi karşıma,
‘ Benden sonra kimseye dokunmadın değil mi?’ diyor.
‘ Hay Allah! Aslında bizim bakkalın oğlu çok yakışıklı ama kültürü tenime uygun değil.’ diyeceğim, erkeklik gururu incinecek. Sizin erkeklik gururunuzu hesap etmekten, yoruldum yahu!
Bana ne gün orospu diyeceksiniz diye korktum, onca bilgime rağmen; az buçuk iktisat da bilirim birkaç yabancı dil de ama hangi dilde orospu olamayacağımı ve tenimin sizin tasarrufunuz altından hangi lehçede kalkacağını bir türlü bilemedim…
Küçük burjuva suçlamalarına gülüp geçmeme gerek yok; emeğimin hakkını göremezsiniz ki…
Kimseye kızmıyorum kendimden başka. Sizin ezberinizi okumayacağım artık. Alfabeyi yeniden yazanlara saygımı kimse elimden alamaz…
Ne sevişme isteğimi açıkça belirtmemi ne de tenimi.
Benim olanı; kadınlığımı kimseye ezbere vermeyeceğim haberiniz olsun!
Yelda Karataş
Fotograf: Neslihan Yazıcılar
Bir cevap yazın