Adamın adı girdi evvel gönlüme; SADIK. Benim olsun istedim ismi Sadık olan bir adam. Cisimsizdi benim Sadık’ım o zamanlar, sessiz, kokusuz, bir bende canlı. Çok sonra gördüm ben Sadık’ı Müjgân’ın yanında. O vakitler Hereke’de çalışırmış, ayda bir iki gelirmiş eve, girdi mi de pek çıkmazmış sokağa. Kurak Müjgan’ı gebe bırakacak ya, herhalde ondan. Yahu tarlada toprak yok, ne atıyorsun tohumu haybeye..
O vakitler Müjgan da arkadaşım değildi. Mahalleye yeni taşınmışım. Anam kendi halinde ,bir mevlüde bir pazara, babam emekli ,bir camiye bir kahveye. Konuşmayız aramızda. Konuşacak bir şeyimiz yok. Evlenmişim eski mahalledeyken biriyle, üç ay geçmemiş, adam seninle olmuyordu ben başkasına tutuldum demiş, gitmiş. Annem sordu bir kez ‘Niye böyle oldu?’ dedi.’Bilmiyorum’ dedim. Babam sormadı. Mahalleden çıktık, ‘Bir ayıbı mı var ki kocası geri getirdi babasının evine ?’ demeden kimse, derler diye çıktık. Gerçekten bilmiyorum, bir ayıbım mı vardı? Jilet gibi ütülerdim pantolonları, tane tane pilav yapardım. Ayıpsa bir bu ayıptır, çok roman okurdum. Az konuşurdum, çok seyrederdim alemi, bilhassa baktığımı görmeyenleri. Müjgân öyle mi ya? Eteklerini toplayamaz yürürken. Beceriksiz, yakışmaz eline hiçbir iş. Okuması bile eksik. Safi konuşur, güler. Güzel mi? Ne güzel, ne çirkin. Bir yanın ezmek ister Müjgân’ı, aşağılamak, örselemek ister, bir yanın acır kendi halindeliğine, yapamaz edemezliğine. Korumak istersin Müjgan’ı, ona ait olanı.
Mahallede bir mevlütte tanıştık Müjgan’la annemin zoruyla gittiğim. Bir çay tepsisini bile taşıyamıyordu. Nerede ne biçim duracağını bilemiyordu. Alaylı bakıyorlardı Müjgan’a, eksik der gibi. Bir an gözünde bir yardım çağrısı gördüm. Ben gördüm. İki üç yaş büyüğüm zaten Müjgan’dan. Ben Müjgan’ın gözlerinde anlamanın şifresini çözdüm. Müjgan bana sadece baktı, hiçbir şey göremedi.
Müjgan hiçbir şeyi göremedi. Sadık’ı gördüğümde bir akşamüstüydü. Günün çoğu derdi bitmeye yakın, gece iki elini açmış, birinde keder, diğerinde keyif. Sen hangisine uzanıp alırsan al diye beklediği saatler. Müjgan koluna girmiş kocasının:
‘Abla, bak Sadık geldi. Bu da……. Abla hani sana hep anlatıyorum ya’ dedi. Ben başımla hafif bir selam verdim. Sadık da bana baktı, karşılıklı söyleyecek başka bir şey bulamadık, o da başını eğdi. Keder mi aldılar geceden, keyif mi bilmem. Onların gecesi de gündüzü de çoğunlukla aynıdır bence.
Sonra sordum Sadık’a beni ilk gördüğünde ne düşündün dedim. Romanlardan bir cümle duyayım istedim. “Bilmem“ dedi, inandım.
‘Sadık’ın Herekede’ki işi bitmiş Abla. Artık buradan iş bakacak.’ ‘Hayırlı olsun Müjgan’ dedim. O zamanlar Sadık’ım hâlâ sessiz, kokusuz.
Planlamadım hiçbir şeyi. Bir gün reçel kaynatıyoruz Müjgan’la. Müjgan çıraktan geri, ayarlayamıyor kıvamını. Ablası yanında. Sadık evde. Ortalık ılık ılık çilek kokuyor. Pembe pembe kaynıyor tencere. Bütün ev şekerlenmiş. Önümüz yaz. Müjgan’a seslendi bir komşu.
‘Aman Abla sen şunun başından ayrılma, şerbet olmasın. Gelirim ben yarım saate hem Sadık da evde zaten’ dedi. Gitti.
Çilekten midir, bahardan mıdır, rüzgardan mıdır, Müjgan’dan mıdır hâlâ bilmem. Hayalimdeki Sadık işte o gün bedenimdeki Sadık oluverdi.
Annem pazarda, babam kahvede, Sadık bizde. Müjgan arada halasına gider, ben onlarda. Herkes aynı, her şey aynı. Değişen bir şey yok. Aklıma düşen Sadık içime düştü. Mutluyum. Sormuyorum, görmüyorum. Ben de biraz Müjgan oldum.
Üç ay geçmedi, Sadık’a bir haller oldu. Bir mevsimlik kadınım ben zaar. Önce ben gördüm, Müjgan göremez gözünün önünde olanı. Sadık başka şehirlerde iş bakıyor yine. Halbuki burada da var iş, yok mu?
‘Müjgan sen niye gönderiyorsun kocanı böyle başka yerlere, korkmuyor musun gönlü kayar birine?’
‘Yok be Abla, Sadık’ım sadıktır bana.’
(Ah Müjgan akılsız, akıl gözsüz Müjgan, Sadık’ımız gidiyor.) Sadık niye gidiyor, niye bizi bırakıyor, bulacağım ben bir yol elbet.
Kim dedi, nereden duydum bilmiyorum. Bir falcı varmış Yedikule’de. Fotoğraftan biliyormuş geçmişi de geleceği de. Bir fotoğraf; Sadık bir arabaya yaslanmış, elinde sigara, başı hafif yana eğik, kumral saçları dağınık, ince uzun parmakları, dudakları utangaç, gözbebekleri edepsiz bakmış.
Falcı kısacık bir bakış attı ‘Bu dalyanın ömrü az yazılmış’ dedi, anlamadım. ‘Dört kadın yanacak yokluğuna, birinin ömrü hepsinden az, başka da bir şey demem dedi, başını öne eğdi.
Ne dedi bu cadı Allah aşkına, benim soracaklarım vardı. Ömrü az ne demek, benim karısı olmadığımı anladı da ayrılacaksınız mı demek istedi acaba. Müjgan’dan mı yoksa? Dört kadın kim? Bir Müjgan, bir ben. Anası kız kardeşi yok ki! Sadık’ın iki sevgilisi daha mı var, yok canım olmaz öyle şey. Aman, iş bakıyor sadece, bulamazsa gidemez zaten. Hem daha önce de gitmiş, gelmiş. Sadık beni bırakmıyor ki, çorak Müjgan’ı bırakmamış, beni niye bıraksın. Sadıktır Sadık.
‘Hanımefendi iyi misiniz? Tansiyonunuz düştü galiba, başka bir rahatsızlığınız var mı?
Doğruldum yerden.
‘Teşekkür ederim, iyiyim ben.’
İyi değilim de gebeyim galiba.
‘Abla abla müjdemi isterim, iki aylık gebeyim ben! Önce güldüm içten.
‘Hayırlı olsun Müjgan’ dedim sonra içimden kızıma kardeş geliyor.
Mahalleden taşındık apar topar. Babam hep sus. Annem damadını kazada kaybetmiş, torunu yetim doğacak bir dertliye dönüştü bir gecede mecburen.
Ben korkuyorum. Kızım oldu. Sadık’ın öldüğünü duyacak mıyım, başka kim ölecek, ben mi, Müjgan mı, hangimizin kızı?
FAL – ASUMAN Z. GÜNAYDIN
Son Yorumlar
- DUYGU TAYLAN-UFUKTA BİR ÜLKESİN için Mehmet BONCUKOĞLU
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- DUYGU TAYLAN-UFUKTA BİR ÜLKESİN için Mehmet BONCUKOĞLU
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
Bir cevap yazın