şehrin akşamından geceye doğru akıyor zaman
her şeyden vazgeçmenin tam saatinde
kırık bir pencerenin altında dikilip kaldığında
soğuk, hançer gibi sokulur
geceyle yaşam sana
toprak kımıldar, dal kımıldar, damar kımıldar
bir hayal gibi gözükür herşey sana
soğuk zannedersin
İçi titresin dersin benim gibi
oysa vicdanı yoktur aşkın
sus, diye başlıyor artık adın
andın ve hayallerin
bir varmış bir yokmuş gibi
mış gibi, yenilmiş, ufalmış gibi
her şey’in hiçbir şey’e eşdeğer olduğu bu an’da
aslına rûcu edersin
ellerini açıp göğe
derin bir nefes alır
elif, lam, mim
dersin !
allah her şeye yeter mi?
diye sordu birisi
el cavep dersin
kazandığın, kaybettiklerine de ğmişse
açmış kocaman gözlerini
hala cıvıl cıvıl gözlerini
tatlı mı tatlı, duru mu duru
ezilmiş yırtılmış bir çift yaprak gibi
körpe bir ıslık
körpe ıslak bir bedenle
ölmeden önce öl…
nefes al nefes al..
ağzında ecel yeşil
gölge, ağaç, hava ve güneşim
öyleyse genç kara ve yeşil
o kadın
bana umut veriyor
yontulmuş tümceler bir kalem yongası
yongaları bitmez tükenmez
o zaman şiire başlamalı
dökülmüş yaprakların arasında
ulu bir çınara sarılmalı
Mehmet Özgür Ersan
Bir cevap yazın