Aslında hiç öyle bir niyetim yoktu, yıllarca yaşadığın evi terk edip gitmek kolay mı? Ama artık canıma tak etti, daha doğrusu kalbim çok kırıldı.
Ev ahalisini seviyordum aslında. Pelinsu mesela, tatlı kızdır. Fakat doğum yaptıktan sonra çok değişti. Lohusa sendromu diye bir şey varmış, ben de ilk kez duyuyorum. İşte o sendrom denen şeye bir girdi, bebeğimiz neredeyse üç yaşına geldi, hâlâ çıkamıyor. Kendini nasıl bıraktı, o incecik kız gitti, şişman, koca memeli bir Pelinsu yağlı saçlarıyla dolaşmaya başladı ortalıkta. Beni rahatsız etmiyor ama Arda bu durumdan çok rahatsız. Arda Pelinsu’nun kocası olur. Yakışıklı çocuktur, ben beğenirim yani. O hantal kadının yanında bu sırım gibi adam olmuyor tabii. Seviyor da karısını. Ne psikologlara, spor salonlarına götürdü ama Pelinsu hanım bir gidiyor, devamı gelmiyor. Adam parçalanıyor, kadın oralı değil. Öğlene doğru uyanıyor olması bana batmıyor, sessizliği severim ben ama Arda bundan da hoşnut değil. Jilet gibi takım elbisesiyle akşam eve dönüyor, Pelinsu hanım dizi çıkmış eşofmanlarıyla kocasını karşılıyor, olmaz ki!
Zaten bebeğini de bir iki ay emzirdi, sonra sütüm kesildi ayağına emzirmeler sona erdi. Nasıl da tatlı bir oğlan çocukları var, da adını Hamza koydular. Pelinsu’yla Arda’ya bir adet Hamza, pek olmuyor sanki ama birinin dedesinin adıymış, hangisinindi unuttum, büyükleri onore etmek gerekirmiş. Yahu ölmüş adamın neyini onore edeceksiniz ya da o bunu nereden bilecek?, dedim ama içimden. Zaten bu konuda fikir beyan etmek bana düşmez. Ama şunu gururla söylemeliyim ki geceleri Hamza’nın başında Pelinsu’dan daha çok bekledim ben, azıcık hakkım vardır çocukta. Baktılar anne depresyonda, mecbur bakıcı tuttular, iki yaşındayken de kreşe verdiler. Anne evdeyken kreşe ne gerek var, dedim ama beni dinleyen kim.
Kocayla çocuk sabahtan gidiyorlar, bütün gün yoklar, kaldık mı Pelinsu’yla baş başa. İyice yaymaya da başladı. Televizyonu sabahtan bir açıyor, dedikodu programlarını izliyor ki hiç sevmem. Şöyle bir bakıyorum ekrana, beni açmazsa öbür odalarda takılıyorum. Mutfağı seviyorum mesela. Ayıptır söylemesi iştahım da açıktır biraz. Yok canım, yemekleri Pelinsu yapmıyor, her gün yardımcı bir hanımefendi geliyor, üstelik adaşım. Fatmanım’a hemen kanım ısındı, çok hamarat, sadece biraz dağınık çalışıyor. Tam benlik. Mutfakta döke saça nefis sofralar hazırlıyor, valla tıka basa doyuyorum. Gerçi bazen çöpü atmayı unutuyor. Ben şahsen bundan hiç rahatsız değilim, öyle şikâyet eden biri değilimdir ama Arda eve geldiğinde çöp kovası doluysa sinirleniyor, Pelinsu yine oralı olmuyor. Arda daha da sinirleniyor, ben hemen ortalıktan çekiliyorum. Neme lazım, karı kocanın arasına girilmez.
Hamza’ya oda yaptılar, azıcık kırıldım. Ben orada burada takılıyorum, yeni gelen bebeğe oda hazırlıyorlar ama öte yandan pek de güzel oldu. Yumuşacık tüylü oyuncaklarla doldurdular her yeri. Fatmanım’ın leziz yemeklerini yiyip bu oyuncakların arasında şekerleme yapmak gibi bir alışkanlık edindim ben de. Geçen gün baktım Hamza bana elini uzatıyor gülerek, kaçıyormuş gibi yaptım, nasıl eğlendi kerata. Arada oynuyoruz böyle, çocukla çocuk oluyorum işte. Gerçi geçen gün Pelinsu’ya yakalandık, o hımbıl kadın bir çığlık attı ki yer yerinden oynadı, yüreğim ağzıma geldi. Bu yeni nesil anne babalar çocuklarını kimseye elletmek istemiyorlar, yedik sanki.
Bir de Leyla var. Kendini prenses sanıyor. Sürekli kalorifer peteklerinin üzerinde uyukluyor. Koltuklar, halılar örtü gibi kedi tüyüyle kaplı ki hiç hoşlanmam. Neyse ki birbirimize ilişmiyoruz. Beni görünce başını çeviriyor, bir mağrur edalar, bir havalar. Ondan gördüm, ben de aynısını yapıyorum, en iyisi. Azıcık aşım, kaygısız başım.
Fatmanım’la aram iyi dedim ama banyoda görünmeyeceksin gözüne. Benim de evde en sevdiğim, kendimi en huzurlu hissettiğim yer orası. Nemli havası ciğerlerime iyi geliyor, çok parlak ışık da yok, gözlerim rahat ediyor. Ama Fatmanım en keskin kokulu deterjanlarla bir giriyor içeri, işte o zaman kaçacak delik arıyorum, yahu o koku solunur mu. Geçen gün süpürgeyle iteledi beni, çok kızdım. Ben de onun banyodaki her yeri, klozetin içini, dışını, lavaboyu hep aynı süngerle temizlediğini söylemezsem ne olayım. Pelinsu dinlemez ama titiz Arda’ya belki duyurabilirim sesimi.
Ohooo, bende daha ne sırlar var. Pelinsu fena halde tırnaklarını yiyor mesela, etrafa saçmıyor da koparıp koparıp yutuyor. Hele o sabah programındaki çekik gözlü kadın, katili bulmaya çok yaklaştığında, tırnaklar bitiyor da parmakların etlerini kemirmeye başlıyor. Bu neyse de tuvaletten çıkarken ellerini yıkamıyor. Orada değildim de kapı aralığından gördüm diyelim. Evdeki herkes yattıktan sonra Arda bilgisayarında sesi kısıp çok değişik filmler izliyor. Bir görseniz, suratı şekilden şekle giriyor. Benim pek sesim soluğum çıkmadığı için tüm ev ahalisini uyuyor sanıyor, yanına da koca bir rulo tuvalet kâğıdı alıyor. Aman ne yapsın, genç adam, karısından da hayır yok.
Hadi bunlar neyse de Fatmanım geçen gün kızarttığı köftelerden birini düşürünce bir güzel alıverdi yerden, gitti Hamza’ya yedirdi, olacak şey değil. Ben ki her şeyi yerim, benim bile içim bulandı. Leyla da kapağını açık bulursa klozetten su içiyor, sonra da gidip Hamza’nın pelüş ayısına işiyor. Birkaç kez rahatsız oldular ama kokunun kaynağını tam olarak çözemediler. Söyleyeyim dedim ama bana yine bağırdılar.
Her evin sırları vardır, bilirim. Sır saklamakta da üzerime yoktur ama artık yeter. Beni her gördüklerine çığlık atmalarından bıktım, elektrikli süpürgenin borusuyla üzerime üzerime yürümelerinden bıktım, hiç komik değil. Geçen gün Pelinsu terlik fırlattı, zor kaçtım, ya üzerime gelseydi? Hepsinin üzerine Arda’nın telefonla bir böcek ilaçlama firmasını aradığını duyunca bu iş bitmiştir dedim. Bir de beni şikayet edip “Acele gelin!” demez mi? Pis mis diye beni kınıyorsunuz ama hepiniz kendi ayıplarınızın hamalısınız. İstenmediğim yerde bir dakika durmam ben.
Bir cevap yazın