Yorganı üzerinden hızla attı, doğruldu ve sisli camı soğuktan kızarmış elleriyle sildi. Sökük ranzanın yanı başındaki kırık dolabın üstünde gözlüklerini aradı. Gözlerinde keskin kırmızılık, yaşarma, bir nevi morarma hâkimdi. Gözlüklerini taktıktan sonra dışarıyı seyretmeye koyuldu. Masmavi gökyüzünün kapkara yeryüzüne olan uzaklığı fazla değil gibi… Martılar mutlu görünüyor, kuşların kafaları rahat. Özgürce uçuyorlar… Böcekler, ne kadar güçsüz olursa olsunlar kimse onları ezmiyor, serbestçe hareket ediyor, istedikleri zaman gülüyor, istedikleri zaman şakalaşıyor, istedikleri zaman da yuvalarına yiyecek götürüyorlar. Yavaş yavaş düşen damlalar ise herkesin üzerine eşit bir şekilde düşüyor.
Pencereden dışarıyı seyreden zavallı çocuğun ismini kimse bilmiyor. Aynı zamanda çocuğun gözlerinde ağrı var. Doktorlar göz kuruluğudur dediler, sonra hastalığı ilerleyince gözlük önerdiler. Kendisi felsefe okuyor. Aşırıya kaçmış fizyolojik takıntılara sahip… Lise yıllarında bir kıza aşık olmuş. Bu bizzat gördüğü ve yaşadığı tek karşılıksız deneyimmiş. O zamanlar yüreğinde her daim kıpırtıların olduğunu, kelebeklerin uçuştuğunu anlatırdı. Lakin garibim bilmezdi ki kıpırtılar karşılıksız, kelebek ömrü az olur. Kıza gelecek olursak gözlerin bakmaya zorlanacağı bir güzellikteydi. Felsefeciye göre dünyanın en güzel kızıymış. Yüzünde sivilceler çıksa, boyu kısa olsa, kulakları büyük olsa yahut dili dışarıya sarksa da yine dünyanın en güzel kızıymış. Fakat güzel kızın felsefeciye bakış açısı çok farklıymış. Onu bir öcü olarak görüyormuş. Ona göre Tanrı; felsefeciyi yaratmakla hata etmiş. Yahut insanlar bakıp ta haline şükretsinler diye piyasaya sürmüş. Başka bir nedeni olamazmış. Felsefecinin kendisinden hoşlandığını da biliyormuş. Bunu arkadaşlarından ilk duyduğunda yaptığı ilk iş, kendini tuvalete atmak olmuş. Bayağı bir kusmuş ve ancak bir saat sonra kendine gelebilmiş. Felsefeci aradan geçen onca zaman zarfında ona şu mektubu yazmış…
Çirkin Felsefeciden Güzel Kıza:
‘’Güzel kız! Aradan on dokuz yıl geçti. On dokuz yıldır beni görmüyorsun. Sanırım hayatta seni mutlu eden en büyük duygudur bu. Nede olsa artık öcü bir surat görmüyorsun ve bu öcü surat senin güzel yüzüne gizlice bakamıyor. Sana gizlice baktığımda ve sende istemsiz olarak bana baktığında çok utanıyordum biliyor musun? Sana baktığıma, seni sevdiğime, güzel yüzünü tiksintiye çevirdiğime utanıyordum. Sana bir daha bu kötülüğü yapmayacağım derdim lakin başarılı olamaz tekrar bakardım.
Fakat güzel kız, sen beni hiç bilmiyorsun. Yaşamımın iğrençliği, suratımın yanında hiçbir şeydir. Tanrı seni yaratırken büyük hata yapmış derdin. Haklısın… Ama sence ben bunu ister miydim? Böyle var olmayı… Çocukluk bu yılların tam tersidir. Sadece dışarıda misket oynar, top peşinde koşturur elma, armut çalardım. Mutluluk dedikleri belki bu günlerde saklıydı. Sonra büyüdüm. Büyüdükçe aynalara imrenerek bakmaya başladım. Zaman geldi evde ayna bırakmadım, kırdım attım. Tükürdüklerim cabası… Çok utangacım değil mi? Utangaçlığımın en büyük sebebi ailemdir sonra çevrem. Köyde yaşamış bir kişiyim. Yani modernliği ve medeniyeti tam anlamıyla bilmem. Ama sen başkasın. Hayattan haz alan birisin. Uzun boylu, saçları düzgün taranmış, parlak cilalı ayakkabıları olan çok güzel dans eden ve çok güzel şarkı söyleyen kişileri yanında istersin. İstediğin zaman dans edersin, istediğin zaman beraberce yüzersin, lüks otellere gidersin… İstediğin zaman aralıksız öpüşür yahut sevişirsin. Fakat ben kişiliksizim değil mi? Senden hoşlandığım ve arzuladığım zamanlarda sana bakmamın tek sebebi seni çok sevmek değildi. Başka bir sebebi daha vardı, o da şuydu: Sen ve senin gibileri bin defa öldürmek, bin defa diriltmek ve tekrar bin defa öldürmek… Sana olan sevgim kadar nefret ve kinim de vardı. Hiç mutlu olamadım. Sahte gülüşlerim, komik hareketlerim acıya haykırıştır sadece. Ben bir isyan adamıyım ve mutluluğa sana gizliden baktığım gibi perdeyi aralayıp bakmak istemiyorum Bir olup unutulmak istemiyorum.. Benim için yaşam ve yazgı bu denli kötü olmamalıydı. Ne zamanki bir hiç olduğumu anladım işte o zaman insanlardan nefret eder oldum. Hepsini bir kaşık suda boğmak, hamam böceği gibi ezmek, hor görüp, küfretmek istedim. Çünkü beni rahatlatacak tek eylem budur. Meczup zaman ilerleyince ben de değişikliğe uğradım. Sevginin ne olduğunu hiç bilmem, hiç yaşamadım çünkü. Çok aradım… Lakin bulamadım. En sonunda sevginin günahların içinde gizlendiğini sandım. Çok alkol aldım, para için adam öldürdüm. Eroin sattım, hırsızlık yaptım… Yanımda bulunan serseriler hep anlatır dururlardı. Kadınlarla ilişkiye girmek çok zevkliymiş. Bunu da yaptım. Birden çok kadınla birlikte oldum. İlk yaptığımda çok utanmıştım. Kadın sanki bana her şeyi zorla yaptırıyordu. Elleriyle ellerimi tutup bacak arasına götürüyordu. Kısacası onların bahsetmiş olduğu saçma zevkleri tatmış oldum. Kinim daha bir arttı. Çünkü bütün bu kötülükler beni ruhsuz etti. İsyanı delicesine yaşıyordum. Ama en çok neyi merak ettim biliyor musun? Acaba benim yaşadıklarımı sen yaşasaydın ne yapardın? Mesela o güzel yüzünden hiç eser kalmamış olsaydı… Dolgun göğüslerin sivilce dolu, güzel kalçaların çıkık, gözlerinin biri sarı biri kırmızı renkte, bacak boyun çok kısa, ellerin her daim titriyor, kulakların kepçe, saçların kepekli ve daha bin bir misal… Acaba ne yapardın? Şimdi davrandığın gibi davranabilir miydin? Sence o zaman yanında pervane dolaşanlar artık yanında bir dakika bile dururlar mıydı? Yahut seninle gülenler, aynı evi aynı yatağı paylaşanlar seninle bir daha beraber olurlar mıydı? Ya da sonun ne olurdu? Şüphesiz fiyasko… Ya yıllar yılı hüngür hüngür ağlar dururdun, ya küfürler savurup isyanda bulunurdun ya da ince boynuna kalın bir ip geçirip kendini evin tavanına asardın. Belki hepsini kendine düşen paya göre yapardın, sırasıyla… Şuan gözlerim iyi görmüyor. Felsefeyi kendimce okuyorum ve biliyorum yakında öleceğim. Çünkü ölüm bir süreçtir, yaklaşınca kişi bunu hisseder. Sana karşı olan düşüncelerim değişti denilebilir. Bence siz kendinizi kibirli gören hayvanlar-ki bunun başını sen çekiyorsun- birer boktan ibaretsiniz. Çünkü hayvanlarda kibir olur. Örneğin tilki… Hem kurnaz hem kibirlidir. Fakat gel gör ki iki kurşunluk canı vardır. Ya da bir maymun olabilirsin. Çünkü senden öldüresiye nefret ediyorum. Artık yaptıklarımla senden üstün konuma geçtim. Şimdi ben senden üstünüm sen değil…
Az kaldı… Yaşlanacaksın, bedenin çürüyecek , cildin buruşacak, göğüslerin sarkacak, kalçaların büyüyecek, alnın kırış kırış olacak. Beni o zaman anlarsın maymun kadın… Beni kırk yıldır otuz sekiz yıldır rahatlatacak olan şu mektubumu okuyunca yüz ifadeni çok görmek isterdim.
Tüm iğrençliklerin ve çirkinliklerin her daim üzerinde dolaşması ve seni bir saniye bile rahat bırakmaması dileğiyle…
Güzel Kızdan, Tanrının Yaratırken Hata Ettiği Felsefeciye:
‘’Mektubun senden geldiğini görünce okumadan yırttım attım. Benim gibi asil, özgüvenli ve sıra dışı güzel biri, senin gibi orantısız bir hiçin mektubunu okuyacak mı sandın? Sakın bir daha mektup yazma ve çabuk öl…