1.
Hayvan öleceğini, insan ölmeyeceğini bilmez.
2.
Yalnız kalmayı bilmenin içinde her şey en saf biçiminde bulunur.
3.
Paranın satın alamadığı, karşısında gücün güçsüz kaldığı şeyleriniz olsun bolca.
4.
Okuyabiliyorduk ama anlayamıyorduk. Anlayabiliyorum ama okuyamıyorum.
5.
Şair gündüşleri içinde kıvranan bir şaman sanki!
6.
Sorumluluğunun bilincinde olmadan özgür olamayız.
7.
Deli olmadan veli olunmaz. İkisi de ikisinin umurunda olmaz.
8.
Okumak yazmaktır. Yazacağın şeyleri okumaktır.
9.
Birbirimizin ölümünden söz eder, birbirimizin aşk acısını anlatırız. Kimse kendininkini dile getiremez.
10.
Bir patlamada dökülen bağırsaklarını içine toplamaya çalışan biri gibiyim.
11.
Eleştirmenler için yazmamalıdır.
12.
İvan İlyiç öldü mü? ölebilir miydi? İnsan öleceğini düşünür. Bunu başkalarının ölümünden çıkarsar, ama ölmez. Bu yanılgısı dahil, pek çok nedenle acı çeker.
Bizim yerimize başkaları ölür hep. Biz ölmeyiz. Ölmek başkalarının gözünde ve üstündedir. Epikuros’un ünlü sözünü hepimiz biliriz. Ama eksiktir, bu yüzden yanlıştır. Kendine dışından bakmıştır. Kendini başkası yapmıştır. Korkuyu kaldırayım derken, iyice ateşlemiştir. Doğrusu, biz asla ölemeyiz’dir. Ölümü bile yaşarız demektir, bu da.
Bulunduğunuz yerde bir bomba patlar, siz havaya uçarsınız. Ölmezsiniz. Aylarca hastalık çekersiniz, ölmezsiniz. Kalp krizi geçirirsiniz, ölmezsiniz.
Bir yerde bomba patlar, bir dostunuz oracıkta ölüverir. Bir başkası kanserden ölür. Kalp krizi geçirir komşunuz. Yakınlıklarına göre acı çekersiniz. Siz ölmezsiniz. Bir biçimde birgün sizin de öleceğinizi düşünürsünüz. işte bu yanlıştır. Siz asla ölmeyeceksiniz.
Siz yaşayacaksınız!
Neleri yaşayacağınıza karar vermek elinizde olduğunda, bu seçiminizi mutluluk için yapmanızı öneririm.
Ölmek de öldürmek de ölene acı vermez. Acı sevenlerinedir. Acı yaşayana verilir. Ölmekten korkarak acı çekmek bu yüzden yersizdir.
Bir kimsesizi öldürmek o zaman kimseye acı vermeyeceğine ve kendisi de bunu bilemeyeceğine göre, doğru mudur?
Öldürmek herkesin yaptığı bir şeydir. Acımasızdır. Bu canlının insan olması zorunlu değildir.
Öldürmekten acı duymak bu nedenle uygarlığın temelidir, ölçüsüdür. Acı duymuyorsanız, niçin öldürmemek gerektiğini anlayamazsınız. Acı duymanın nedeniyse, sevmektir.
Tüm bu sözlerden sonra şunu söyleyeyim: Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayın, yarın öleceklermiş gibi sevin.
13.
Korkmayanlardan kork. Korkandan korkma. Öyleyse ilk korkan sen olma.
14.
İşinin bir parçası yüceltilmek olan, aşağılanmaya katlanmalıdır.
15.
Kavramak rahatlatır. Tutunmaktır o.
16.
Çalar çalmaz çalışan politikkacı ihraç edecekmişiz.
17.
Onur mu? Bir işe yaramaz. Bu yüzden onurdur.
18.
İnsan olmaktan utanılası bir dünyada yaşamak onur mu sanıyorsun? Onur buna karşı savaşmakla gelir. Kimse kendini peşinen onurlu saymasın.
19.
Adam 8,5 milyar dolar dağıttım diyor. Devletin başından aşağı dökersen bu çirkefi temiz kim kalır? Bu kaçıncı 8,5 milyar oysa!
20.
Gerçeği kim takar. Gerçek kimi takar.
21.
Kitaplıklarımız ruhlarımızın aynalarıdır.
22.
Birbirimizin dünyasına girdiğimizi sanırız.
23.
Kendini anımsıyor musun?
24.
Küçüğü olur mu? Mutluluk büyük bir şeydir.
25.
Cesaret hayatın kapısıdır.
26.
Herkesi kendimiz gibi bilirmişiz. Kendimizi de herkes gibi mi bileceğiz buna göre?
27.
Şiir yürek işi. Demişse bir sebep, şiirdir o. Şiirin yüreksizi de vardır. Cambazlıktır. “Büyük” şiirlerin bir kısmı böyledir.
28.
Tok, güvende, sevilen, sayılan, yaratan… Maslow’un gereksinimler piramidi böyle. Tüm bunların gerçek olması için özgürlük gerekiyor.
29.
Yanlışlar birlikte yapılır.
30.
Başkalarının yarası iğrendirir.
31.
Sevgiyi taşımak zordur.
32.
Bilge diyorsun… Sanki bir bok biliyorum.
33.
Kim benim yerimde olmak istemezmiş ki? Ben!
34.
Anlaşıldı ki, yazgım yazmak. Ben buna lanetliyim.
35.
Yalnız yürünecek yere geldim. Sert bir yaşam olacak.
36.
Siyasal topluluğun herkese korkusuz ve acısız bir yaşam sağlamaktan başka bir hedefi olamaz.
37.
Yine yazardım.
38.
Bazen sevdiklerimizin sevgisinden korkarız.
ELDE VAR ŞİİR
hiçbir şey aramıyorum
bedenim bile
çok bi’ şey
istemiyor
artık
bulduklarım çürüdü
yapraklarda
geldiğim ayna
alaysamayla
gülüyor
bir kuşun tüyünden
hafif gönlüm
veda veda
elveda ey vefa
vakit geldi
şimdi
sonsuzluk
bağımlılık maddem
yazmazsam
titrerim
soğuk bir geceyi
içimde
kimsesiz
terlerim korkulu
bir zirveyi
bir adım ötesi
uçurum
atsam paramparça
düşerim
suskunluğa
çığlık çığlığa martılarla
köpük köpük vapurların
dümen suyunda
boğulurum
söylemezsem
inan
insanın işi bir garip
bir garip kişi insan
eder ettiğini bilmez
der dediğini bilmez
bu yerlerde insan
pek mağrur yarasıyla
bildiğini dökmemeli
sözün
bildiğinden gelmeli
sessiz
yaşlı adam
ağrılarını
ağırlar
mağrur
sen misin
görünen
tanrı mı
gözlerinde
sözünü
verdiğin
ne
şu
şuh
dünyada
acıyla
doğurduğun ne
geceleyin
ağrıların
en ağır asıldığı
yalnızlıkta
bu
sancı
tanrı mı
saplanan
çakmak taşından
bir okun ucuyla
böğrüne
sen misin
sen
gözlerinde
gördüğüm
elde var şiir
elde vardı
elde var
olacak
şiir
elde var aşk
elde vardı
elde var
olacak
aşk
elde var hayat
elde vardı
elde var
olacak
hayat
elde var
elde vardı
elde değil
hep olacak ölüm
ne denli sakinsen
o denli hakimsin
kendine
zorla
tuttuğun
kırmızı gül gibi
sevmek
sessiz
söylemesi zevksiz
ikisinin de
cebimde ömrüm
günlerim defterimde
gülüşlerin beni öldüren
gülüşlerin cep defterimde
birer birer hepsi yaprak yaprak
hayat ağacımda yazda ayazda
yazdığım çın çın çin çin
duymadığın senin
duymadığı kimsenin
bir rüzgar gibi
fısıldayan tenime
geçmişten
cebimde cep defterimde
bu yeryüzünde
her birimizin
o bulvarda
o sokakta
o kapıda
o yolda
o anda
bulunup
bulunmadığı
her saniye
kamerayla izlenmektedir
bundan da korkunç hoşnutuz
hangi
merdivenden
inmeli şimdi
her yaşta
başa
bela
gül
dikeni
gül gelir
düşen çiy
gözdendir üstüne
sefalete yer yok
sefiller olmasa başta
gözü açlar olmasa
açlığa yer yok
ekmeğimiz özgürlüğümüz
büyür dağılır hakça
halka kalsa yönetim
düşünce sirakuza
oturup kumsala
işimize bakalım
demiş arşimet
biz içimize
bakalım
çalar çalışır
çalmaz çalışır
çalışmaz çalar
çalmaz çalışmaz
görüldüğü gibi
dörtte üçü çürük
bu devletin yönetimin
izmir’in yeniden işgali
yeniden Dumlupınar
yeniden umut
ezilene
yeryüzünde
yeniden duruşu
ayakları üstünde insanın
yılmak yüreği çürütür
bizim işimiz
avunmak
söz ile
dövünmek
diz ile
mil çekmek
göz ile
gerçeğe
leylak kokuyor
düşüm düşüncem
rengim leylak
bu bahar günü
bebeklerim
büyüyor
gözlerimde
tütüyorsun
ince
hasret
leylak açıyor
gittiğince
gelmediğince
bir serçe konuyor dalıma
sözcükler de çürür
ne çiçek ne kuş kalır
dallarında
meyveler unutulur
geçmiş yazdan
içten çürür sözlük
onur gibi barış gibi
sevmek gibi özgürlük gibi
estikçe sert yeller
inanmadıkça sen
yıkılırlar ayaklarına
diktatörlerin çaresiz
21
yanlıştı yanılmıştım
yanaştığım rıhtım
o değildi
demir attığım liman
demir aldığım liman
değildi
okyanuslar geçip
geldiğim geri
o değildi
asıl
geçmez
dediğin geçer
ya hu
aklımsıra
efkarımı
desin
diye
sözcükler
dizerim ardısıra
boşuna sır kalır içimde
bir görüntü sen
bir gölge
atlanmaz üstünden
karışık karmayız
içimle için
görünmeyiz
gönüllere
bir gölgeyiz
aşk oyunumuzda
sıkıntı
taklamakan
kervan be kervan
çektiğin ipek yükünle
bahar atlı düşleri yüreğinin
kanatlı katar katar göçen kuşlarda
sıkıntı kum gibi sıcak ufak ufuk ufuk
boğan buran duran düğüm boğazında
her sabah yeniden açınca içini bulduğun
ölümler
ikiye ayrılır
içerde ve dışarda
ayakta ve yatakta
bir de tek başına
severken seni
yalnız kimsesiz
dilsiz ağızsız
habersiz
ne haldesin
ölümler
ayırır ikiye bizi
şah vezir deyince
mattan başka
ne gelir
akla
ne okumak
ne çıkıp gezmek
ne uzanmak
ne başka bir şey yapmak
ne ölmek geliyor
insanın içinden
böyle bir gün işte
…
Bir cevap yazın