“Yaşamı belirleyen bilinç değil, tersine, bilinci belirleyen yaşamdır.”
Alman İdeolojisi, Karl Marx – Friedrich Engels
Bilmeyenler için kısa bir özet geçelim: Game of Thrones, George R. R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı (A Song of Ice and Fire) adlı roman serisinden uyarlanan Demir Taht için yedi krallık arasında geçen mücadeleleri anlatan bir TV dizisidir. Daenerys Targaryen kendi hanesi olan Targaryen Hanesi’nin son mensubudur. Daenerys Targaryen, yani nam-ı diğer “Daenerys Fırtınadadoğan, yanmayan, Meereen’in kraliçesi, andalların ve Rhoyne’luların ve ilk adamların kraliçesi, Büyük Çayır Denizi’nin Khaleesi’si, zincirlerin kırıcısı ve ejderhaların annesi”.
Game of Thrones’un 4. Sezon 3. Bölümünün son sahnesinde Daenerys Targaryen “özgürleştirdiği kölelerinin” önünde ve Meereen’in efendilerinin ve onların kölelerinin karşısında şu manidar konuşmayı yapar:
“Ben Daenerys Fırtınadadoğan. Sahipleriniz size hakkımda yalanlar söylemiş veya hiçbir şey söylememiş olabilirler. Önemi yok. Onlara söyleyecek sözüm yok. Sadece sizinle konuşacağım.
Önce Astapor’a gittim. Astapor’da köle olanlar şu an arkamda duruyorlar. Özgürler.
Sonra Yunkai’ye gittim. Yunkai’de köle olanlar şu an arkamda duruyorlar. Özgürler.
Şimdi de Meereen’e geldim. Ben düşmanınız değilim. Düşmanınız yanınızda duruyor. Düşmanınız, çocuklarınızı kaçırıp öldürüyor. Düşmanınızın size zincir, acı ve emirlerden başka verecek hiçbir şeyi yok. Ben size emir getirmedim. Bir seçenek getirdim. Düşmanlarınıza da hak ettiklerini yaşatacağım.”
Hikayenin en başına dönecek olursak Daenerys Targaryen, Demir Taht için verdiği mücadelede kendisi dışında tüm Targaryen Hanesi öldürüldüğü için yalnızdır. Westeros’daki Demir Taht’a oturabilmesi için de Dar Boğaz’ı geçecek gemilere, silahlara ve elbette ki bu silahları kullanacak, gemileri sürecek ve “onun için savaşacak” insanlara ihtiyacı vardır.
Yunkai, Meereen ve Astapor, doğudaki Köle Körfezi’nin büyük köle şehirleridir.
Khaleesi, Astapor ve Yunkai’den sonra Meereen’e gelir. Meereen’deki kölelere seslendiğinde artık arkasında büyük bir ordusu vardır. Bu ordu özgürleştirdiği kölelerden oluşmaktadır, Doğulu efendilerden özgürleştirip kendisine köleleştirdiği kölelerden…
Seslendiği kişiler efendiler değil kölelerdir ve onlara bir “seçenek” verir: Ya onunla birlikte “özgür” insanlar olacaklar ya da efendilerinin yanında “köle” kalacaklardır. Yedi Krallık’ın “Doğu”sundaki Astapor ve Yunkai’ye özgürlük götüren “koyu tenli” köleleri özgürleştiren “Batı”lı “beyaz” kadın Khaleesi, şimdi de Meereen’e gelip kölelere “özgürlük” teklif eder. Khaleesi’nin “bahşedeceği” bu özgürlük onları gözle görünen zincilerinden kurtaracaktır elbette, lakin aynı zamanda onları Khaleesi’nin “özgür köleleri” yapacaktır. Çünkü arkasında onunla Westeros’taki Demir Taht’a yürüyen bir “köleler ordusu” vardır. “Khaleesi’nin adaleti” “özgür kölelerinin” onun için savaşıp onun için ölmeleridir. Elbette ki “barbar, kadın ve zenginlik düşkünü, doğulu” efendiler de “Khaleesi’nin adaletinden” paylarını alır, öldürülerek…
Bu seslenişin ardından Khaleesi kölelerin “maddi gerçekliklerini oluşturacak” ve onlara “bilinç taşıyacak” emri verir:
“İleri!”
“Ateş.”
Bu emirle birlikte mancınıklar ortaya çıkar ve variller ateşlenir. Efendiler ve köleler korkuyla irkilirler. Hepsi ölümcül bir saldırı beklemektedir. Lakin mancınıklar surlara çarpıp da kırıldığında içinden kölelerin boyunlarına bağlanmış zincirler çıkar.
Khaleesi bu konuşmayı yapmadan önce köleler gülüyorlardı ve efendilerinin yanında gayet mutlulardı. Fakat ne zaman ki Khaleesi kölelere seslenmeye başladı ve ne zaman ki köleler Khaleesi’nin onlara fırlattığı zincirlerin boyunlarındakilerle aynı olduklarını anladılar o zaman suratlarındaki ifade ciddileşti. Khaleesi söylemini düşman, onun zincirleri ve yarattığı acılar üzerine kurduğunda köleler umursamaz tavırlarını bıraktılar. Khaleesi’nin onlara attığı zincirlerle efendilerinin onlara taktığı zincirlerin aynı olduğunu anladıklarında köleler gülmeyi bıraktılar. Çünkü Khaleesi hem saldırısıyla hem de söylemleriyle onların köle olduklarını farketmelerini sağlamıştı.
Nihayetinde, Game of Thrones başladığından beri “Köleleri kurtaran Khaleesi”, “Yaşasın Khaleesi’nin Devrimci Yolu” gibi mizahi söylemler duymaktaydım. Bunun Alman İdeolojisi okuması yaptığım sıralara denk gelmesi de pek bir manidar oldu. Game of Thrones’u izlediğimde görebileceğim şeyler salt savaşlar, ilişkiler vs. değildi. Tarihle okunabilecek birçok şey vardı: Feodal ilişkiler, oryantalizm, kölelik, kadın… Tarihsel materyalizm ile okuduğumda ise 4. sezon 3. bölüm üzerine böyle bir değerlendirme yazmaya karar verdim.
Khaleesi’nin eylemlerine ve söylemlerine hakim olan şey, bir özgürlük yanılsaması oluşturma ve kölelere bilinç taşıma amacıydı. Yani kölelerin yaşamını Khaleesi’nin onlara vereceği bilinçle yapacakları tercihler belirleyecekti. Özgürlük olarak bahşedilen ve kölelere altın tepside sunulan ise Khaleesi’nin “özgür ordusuydu.” Tarihsel materyalist bir okuma buradan yola çıkılarak bizi temel bir sonuca götürecektir: köleler kendilerine özgü olan maddi gerçeklik ile birlikte hem düşüncelerini, hem de düşüncelerinin ürünlerini değiştireceklerdir. Kölelerin yaşamını belirleyecek olan şey Khaleesi’nin onlara bahşettiği özgürlük ile taşıdığı bilinç olmayacaktır, kölelerin düşünceleri ve eylemlerini belirleyecek olan şey özneleri oldukları kölelik gibi bir maddi gerçeklik olacaktır.
“Fikirlerin, anlayışların, ve bilincin üretimi, her şeyden önce doğrudan doğruya insanların maddi faaliyetine ve karşılıklı maddi ilişkilerine, gerçek yaşam diline bağlıdır. İnsanların anlayışları, düşünceleri, karşılıklı zihinsel ilişkileri, bu noktada onların maddi davranışlarının dolaysız ürünü olarak ortaya çıkar.
(…)
Bilinç hiçbir zaman bilinçli varlıktan başka bir şey olamaz ve insanların varlığı, onların gerçek yaşam süreçleridir.”
Alman İdeolojisi, Karl Marx – Friedrich Engels
Bir cevap yazın