Dikkat ediyorum, insanların çoğu yarış arabası sürücülerine benziyor. Sürekli başkalarını sollayıp öne geçmeye çabalıyorlar, birbirlerinden üstün olma telaşı içindeler. Gösteriş sevdalısı çok… “Arabası kaç model? Ne marka? Çocuğu hangi okula gidiyor? Evi nerede? Aylık kazancı ne kadar? Aileden desteği var mı? Yılda kaç kez tatile çıkıyor?” gibi sayısız soruyla kendilerini başkalarıyla kıyaslayıp sıkıntı çekiyor, kıskançlık tohumlarını benliklerine serpiyorlar. Benden güzel, benden genç, benden zengin, benden zeki, benden başarılı, benden yetenekli, benden şanslı gibi ifadelerin bize zararı çok. Ne kimseyi ilâh haline getirelim ne de yerden yere vuralım. Bu konu hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum doğrusu.
Yarış içindekiler maddi bazı olanaklara sahip olsalar bile ödedikleri bedeller o kadar fazla ki… Aşırı stres, sinirlilik, endişe, öfke, yorgunluk, yılgınlık, eziyet, huzursuzluk ödenen bedellerin sadece bir kısmı. Birbirlerinden daha fazla tüketirlerse mutlu oluyorlar. Ne yazık ki günümüzde bunun en somut ölçüsü para. Alım gücü attıkça olumsuz yönde değişen bir yaklaşım söz konusu. Maalesef aldıkça daha fazlasını almak istiyor insanlar. Aslında tükettikleri nedir sizce? Kendilerini tüketiyorlar, hem de dövercesine, zalimce…
Hâlbuki gerçek anlamda aydınlanmış kişiler başkalarıyla yarışmak yerine geçmişteki hâllerini aşmaya çalışırlar, kendileriyle yarışıp zirvelerine ulaşmak isterler. Kıyaslamalar yapmanın insanı kemiren, ruhu zedeleyen bir tutum olduğunun farkındadırlar. Sarf ettikleri çabaya göre bulunmaları gereken yeri düşünürler. Özeleştiri yaparlar, başarısızlığın sunduğu büyük öğretilerin farkındadırlar. Kapasitelerini en üst düzeyde kullanabilmek onlar için önemlidir. Dünleriyle bugünlerini karşılaştırırlar. Kendilerini aşarak içte, dışta bütünlük duygusuyla mutlu olabilecekleri uğraşlar içinde olurlar, kurdukları ilişkiler de geliştiricidir. Daha lüks bir araba peşinde koşmak yerine yürüyebilmek, bunun için şükredebilmek de çok anlamlı. Sistemin empoze ettiklerini körü körüne seçerek özgürlüğü satmak yerine, gerçekten bizim için değerli olan, özümüzü yansıtan ne varsa yapmaya çalışarak, gönlümüzce, insanca yaşayabilmek… ‘İnsanca’ deyince, yüreğime Nâzım Hikmet Ran dokunuverdi. “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…”
Sevgili Konfüçyüs’ün sözünü de paylaşmadan olur mu? “Akıllı insan kimseyle yarışmaz, böylece kimse onunla yarışamaz.” Her geçen gün kendinizi daha ileriye götürdüğünüzü hissetmenizi, huzurlu olmanızı candan dilerim.
Dağınızın zirvesine ulaşmanıza ne kadar kaldı?
Belki de ulaştınız bile…
?
Bir cevap yazın