Metin, ‘’ Mart’ın 25’inde Petersburg’da çok tuhaf bir olay oldu.’’ cümlesi ile başlıyor. Bir metnin tarih ve mekan vererek başlaması biz okurlarda olayın yaşanmış olduğu hissini uyandırıyor. Dolayısıyla bu, anlatacağı olayın daha gerçekçi olmasını sağlıyor. Metinde dış gerçekliğe gönderme yapan verilere sıklıkla rastlıyoruz. Örneğin, metin bizi o gerçekliğe çekebilmek için 25 Mart Petersburg verilerini vererek başlıyor. Üstelik bunu bizim gerçeklik algımızı bozmadan yapıyor.
‘’İvan Yakovleviç sofraya oturmadan önce kibarlık olsun diye gecelik entarisinin üzerine frakını giydi, iki baş soğan soydu, tabağına soğan için biraz tuz serpti, sonra eline bıçağı alıp büyük bir ciddiyetle karısının verdiği ekmeği kesmeye başladı. Ekmek ortadan ikiye ayrıldığında hayretle ekmeğin içinde ağaran bir kabartı bulunduğunu fark etti. İvan Yakovleviç önce bıçakla etrafını açarak ortaya çıkardığı nesneyi sonra parmaklarıyla yokladı. “Pek yumuşak bir şey değil, ne acaba?” diye düşündü. İki parmağını ekmeğin içine soktu ve… bir burun çıkardı dışarı! ‘’
Yazar önce tarih ve mekan vererek bir gerçeklik algısı yaratıyor, sonra ise ekmeğin içinden burun çıkararak biz okurları grotesk bir durum içine sokuyor. Bunun hem şaşırtıcı hem komik hem de oldukça tuhaf olduğunu söylemek mümkün. Bu sebepledir ki, biz artık ekmeğin içinden burun çıkar mı sorusunun yanıtını sorgulamıyoruz, aksine bu duruma gerçekçi anlamlar yüklemeye çalışıyoruz.
‘’İşte bu saygıdeğer yurttaş şu anda İsakiyev Köprüsü üzerindeydi. Önce etrafı kolaçan etti. Sonra köprü parmaklıklarından eğilip aşağı baktı: Güya ırmakta çok balık var mı diye… Sonra da burun çıkınını usulca suya bırakıverdi.’’
İvan’ın burunla köprüye giderken etrafı kolaçan etmesi, burnu hemen atamaması bize herkesin birbirini gözetlediği, insanların toplum içerisinde daima gözetim altında olduklarını ve toplumda korkunun egemen olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla bireyin sokağa çıkma korkusuyla beraber polis ve asker korkusunu da önümüze çıkarmış oluyor metin. Yazarın metnini yazarken kamusal alanda yoğunlaşması bir toplumsal eleştiri yapmak istediği gerçeğini de bize göstermiş oluyor.
‘’Ne yaparım ben burunsuz? Şu anki durumumdan daha kötüsü ne olabilir? Çünkü şu an benim ne idüğüm belirsiz. Bu iğrenç görünümümle insan içine nasıl çıkabilirim? Kibar çevrelerden insanlar tanırım. Örneğin bu akşam iki saygın eve birden çağrılıyım. 1. dereceden memur dulu Bayan Çehtareva ile 3. dereceden kurmay subay dulu Bayan Podtoçina… ama bu yaptıklarından sonra kurmay subay dulu olacak ikinci bayanla görülecek bir hesabım var tabii polis aracılığıyla…” Binbaşı durdu, soluklandı, sonra yalvarırcasına, “Gerçekten hiç imkânı yok mu?” dedi. “Bir şekilde tutturuverin… Öyle ya da böyle… Çok güzel oturması şart değil… Zor durumlarda düşmemesi için elimle hafifçe tutarak destek olabilirim. Ters bir hareketle zarar görebilir diye dans etmekten de vazgeçerim.”
Metnin içerisinde burnun üniforma ile başkalarına hükmedebildiğine şahit oluyoruz. Burun, üniforma sayesinde daha güçlü artık. Hatta burnun Kowalow’dan bile üst düzeyde olduğunu söylemek mümkün. Burun düştükten sonra ise Kowalow ciddiyetini kaybediyor, saygınlığını yitiriyor. Gogol, tıpkı bu örnekte olduğu gibi aslında üniforma ile, riyakarlıklar ile ve dolayısıyla insanların bencillikleriyle dalga geçmiş oluyor.
Gogol’un bu sürrealist metninde herkesin bir şeyi temsil ettiğini söylemek mümkün. Örneğin, Ivan ve karısı o dönemin temsili karı kocası. Aynı zamanda Ivan halktan olan sindirilmiş bir adamı temsil etmekte. Ivan’ın karşıt figürü ise Kowalow. Hırs, gurur, yaşamın olmazsa olmazı hiyerarşik rütbe bilinci ile yoğrulmuş bir karakter…
Bir cevap yazın