uzun zaman oldu taç yaprakları gibi narin sayfaların arasında maviye uzanan sonsuz
gezintime çıkmayalı. Özlem… Özlemez olur muyum ? Özlem benim en büyük imtihanım
dost! Denize özlem , rüzgarı tenimde duymaya özlem , yârin gözlerini yeniden görmeye
özlem , o hayalleri dirilten sesine özlem , maveraya özlem… Ah dost! Nasıl çelişkili bir varlık
hali ki bu , bir yandan bu özlem beni yakar yakar kavurur eylüllerde kurumuş biçare otlara
dönüştürür bir yandan ise gül bahçesinin şahı, Gülşah’ın , vücut bulmuş hali eyler beni. Hele
gecelerime karışan buram buram hasret kokan rüyalarıma ne demeli ? Ben bu şehrin
sokaklarında hala bir çift gözü arıyorum. Ne bileyim hani köprüyü geçince içimi saran küçük
küçük kıpırdanmalar yok mu… Gözlerim boğazın eşsiz masalı ile buluştuğunda :” Ah o
gözler de bu masalla buluştu, kim bilir derin derin kayboldu bu masalın içinde!” diye
kanatlanarak çarpan yüreğimi sana hangi sözcüğün acziyetine sığınarak tarif edebilirim
bilmiyorum dost! Ne bileyim işte bir :”Yeşilköy” tabelası görünce karayol şeritlerinde kızgın
çöllerde bir damla suyun serabını görmüş yolculardanmışçasına çatlamış dudaklarımda
goncalar açıyor. Bir mesel vardır bilir misin dost ? Söylene gelir dilden dile , Mecnun sokakta
bir başına gezen köpekleri öper , koklar , bağrına basarmış. Mecnun’un bu halini görenlerse
sorarlarmış :” Ah seni zavallı! Ah seni garip! Sende akla dair ne varsa yitirdin gitti! Ne diye
öper koklarsın şu sokak köpeklerini ?” Mecnun ise öpmeye doyamadığı köpekleri hayranlıkla
izlerken yanıtlarmış :”Onlar Leyla’nın mahallesinden geçtiler. Ola ki Leyla’nın gözleri ile
buluşma şerefine erişmişlerdir…” Ah dost! Maviden en ufak bir parçaya rastlayınca İstanbul
sokaklarında neden gözlerim yaşla dolar sanırsın ? Ola ki yarin gözleri ile buluşma şerefine
erişmiş bir varlık haline karşı bir kusurum olur diye en keskin hançerler saplanır yüreğime.
Can dost! Bir yer bilirim gönlümün derinliklerinde , sümbüllerle çevrili uçsuz bucaksız bir
ırmak , ırmağın kıyısında tuttuğu yosunların üzerinde rengarenk çiçekler yeşermiş tahtadan
bir uçak vardır. Daha önce kimseciklerin ayak basmadığı bu diyarda yare hasret bir başına
düşlerim ilmek ilmek işlenir sözcüklerimle ve mısralarım işte böyle hayat bulurlar. Dost ,
nedir gökyüzü kadehi bilir misin ? Ne altından varakları ne de yakutlarla çevrili bir çapı
vardır. Köhne ve tahtadandır. Tabutu andırır insana adeta. Ölümü anımsatır onu öpen
dudaklara. Bu nedenledir ki pek az kimseye nasip olur gökyüzü kadehini öpmek. Dost , dost
bilir misin ? Kadehte şarabım , şarabımda sevgilim vardır : Yar ve ölüm… Ölüm ebedi
nişanlımdır bir ve tek olana kavuşmak ümidi ile yanıp tutuştuğumdur. Yar ise beni ebedi
nişanlıma sadık kılandır. Bütün alem şarabımın üzerinde gah beliren gah kaybolan fani bir
hava kabarcığından ibarettir dost. Bir hava kabarcığı ki ben yare vuslatın ümidi ile sarhoşken
şüphesiz yok olmaya mahkum. Kimi vakitler uğrarım gönlümün derinliklerine , ırmağın
kıyısına oturur ; şarabımdan yudumlarken yüreğimde filizlenen arayış kokulu tohumlarla
yalvarırım Hüda’ya. Hani vuslat gecesi sevgili en güzel fistanlarını giyer , allanır pullanır ,
süslenir ya sevdiği için işte yalvarırım ki Hüda’ya vuslat gecesine varmak nasip olduğunda
kamil bir iman ve yare sevdamdan başka bir süsüm olmaya… Seven sevgiliden ötürü güzel
değil midir ? Yarin sevdasından gayrı süsün varlığına ne mümkün! Ah dost! Yeşilköy’ü hüzün
kaplamış artık gülmez olmuş. Bağrından göklere açılan uçakların paslanmış pervaneleri ve
karalar bağlamış kanatları. Kimsecikler mana verememiş gökyüzü okulunun gözyaşlarına.
Yatakhane merdivenlerinin ağıtlarını ise yürekleri heyecanla çarpan genç kanatlar duymamış
, duyamamışlar. Bu ağıt bir sır olarak kalmış Yeşilköy’de. Sırdaş aramış kendine tıpkı
İstanbul sokaklarında elinde tahtadan bir kadehle arayış içre arayışta bir kadın gibi
Yeşilköy’ün de bir arayışı varmış. Sonra bir gün felek karşılaştırmış ve birbirlerine sırdaş
etmiş onları. Yeşilköy ve kadın , kadın ve Yeşilköy…
Dost , ben bu şehrin sokaklarında hala…
Ben , İstanbul sokaklarında hala…
Elimde köhne bir kadeh…
Can dost! Bilirim merak edersin madem avare avare arar arar durursun niye tek bir satır
karalamaz bir haber göndermezsin diye ,
Söylesene dost , İstanbul sokaklarında hasretle arayıp da bulamıyorken haber gönderip
yarin gözleri ile buluşma şerefine bir başkasının erişmesine bu gönül nasıl dayansın ?
SON
Bir cevap yazın