Yalnız olmak dünyadan soyutlanmaktır; insandan soyutlanmaktır. Yalnızlık boşluğu akla getirir. Boşluk sessiz bir çığlık gibidir. İnsan eliyle yapılmış mimari mekanlar, boş havuzlar, boş park kanepeleri, sokaklar, bilinen büyük dünya kentlerinin bellekte kalan bilinmedik köşeleri tıpkı bir film karesine bürünmüş an’ların görüntüleri, Akdeniz güneşinin ışıklı renkleri, Güliz’in ele aldığı ve sorguladığı başlıca konular. Üstelik büyük boyutlu resimler. Boyutun büyüklüğü boşluk kavramını daha da çarpıcı hale getiriyor. Kullandığı sembolik öğelerin kendine özgü anlamları var. Doğanın görüntüleri ile insanın var ettiği nesneler birbirine ters düşer. Bu zaman ve mekan sorgulamaları Güliz’in resimlerinin kaynağı oluyor. Belki bize de hissettirmek istediği yaşamın yapay yönleridir. Bunu çoğunlukla kullandığı renklerin seçiminde gösteriyor. Belki, tükenişe giderken düzensizliğe sürüklenen evrende, boşluk ve yalnızlık duygusunun seyirciye de yansımasını ister. Acaba bu yansıma izleyicinin kendini ve yaşamını sorgulamaya mı sürüklemeli Güliz bunu mu amaçlıyor.
Aslında İnsan her zaman yalnızdır. Kalabalık içinde.
Benim bir zamanlar değerli ve duyarlı çalışmaları ile ilgi çeken, geniş hayal gücü ile dünyayı kucaklamaya çalışan değerli öğrencim Güliz şimdi hem sanat eğitiminin zorlu yollarında kendini gösteriyor hem de sanatın evrensel dilini kullanarak çok özel ve kendine özgü bir dünya kuruyor. İnsan sevgisi onu insanla yüzleştiriyor. Hem kendisini geliştiriyor hem de insanlara yeni bir bakış açısı getirecek olan pencereleri açıyor.
DEVRİM ERBİL
Bir cevap yazın