Havaalanına her zaman olduğu gibi uçağın kalkış saatinden hayli erken geldi. Mutlu anları yakalamaya hazır. Zor bir kışı gülümseyerek uğurlayabilmenin rahatlığı içinde. Öğretileri yakınlarına iletemese de kendi alabildiklerine bakıyor. Değişim rüzgârına direnmeye gerek yok artık. Her şeyin bir zamanı olduğunu duymak başka, yaşamak bambaşka. Çoluk çocuğu, tüm sorumlulukları bırakıp ilk kez yalnız başına tatile çıkıyor. Kuş gibi hafiflemeye ihtiyacı olan bavulunu verdiğinde gene pencere kenarı istedi. Küçücük camdan kenti maket gibi görebilmek ne büyük keyif. Elini uzatsa yüksek binaları yok edip ağaç dikebilir veya arabaların istediği yöne akmalarını sağlayabilir. Sonrasında pamuk helvanın içinden geçerken en masum bakışıyla onu okşayabilir. Kar yığınını seyrederken yazda kışı yaşamak da hoş. Dünyaya kuş bakışı bakabilmek yaşamı kolaylaştırır ya… Bir an daldığı hayal dünyasından gerçeğe döndüğünde arkasında sırasını bekleyen bir kadının gözleriyle buluştu gözleri. Gülüştüler.
Adı Sevgi olsa ona ne yakışır. Kaymak kadar da tatlı… Aslında yabancı gibi gelmedi. Tanıdık biri mi acaba? Yanındaki adam kocası olmalı, alyanslarından belli. Adamın yaşı var bayağı ama şuna bak bir tane bile beyazı yok. Maşallah! Bence boyuyor saçlarını. Kadının saçlarıysa yaşamın yükünü gururla taşırcasına bembeyaz. Kendinden ne kadar hoşnut görünüyor. Zaten biz kadınlar taşıdığımız yüklerden gurur duymaz mıyız hep? Bir de üstüne üstlük yaptıklarımızı baldıra ballandıra anlatır dururuz.
Oldum olası insanları incelemeyi sever. Vapurda, otobüste, yolda bakışlara, mimiklere dikkat eder. Bazen insanlar hiç tanımadıkları kişilere yakınlık duyabilirler. Bu duygunun arkasında genellikle saklambaç oynayan ve yürek sobe diye bağırınca ortaya çıkıveren bir neden olabilir. Her neyse, lafı uzatmaya gerek yok. O bahsettiği kadınla da aralarında beklenmedik bir elektrik oluştu. Gözler gülümseyince kalbe giden yol açılıverdi.
O kadını bir yerlerden tanıyorum, tanıdığıma eminim diyebilirim. Nereden, nereden? Of kızım yaa, çalışmadın işte yıllarca, beynin pas tutmaya başladı. Yok yok, çok önemli bir iş yaptın! Ne yaptığını mı soruyorsun? Köle oldun, daha ne? Köleliği sen seçtin, suçlama kimseyi. Senin dışında herkes pek memnun halinden. Şimdi oflayıp pofluyorsun. Yaa, şu kadın kimin nesi acaba? Gidip soracağım vallahi. O kadar yakın güldü ki… O gülüş çok aşina ama çıkaramıyorum işte. Tatilde bol bol kitap okumalıyım. O kalın kafam çalışır belki biraz. Dur bakalım, dur bakalım diye diye gelen teklifleri reddettin. Hep harika planlar yaptın, seninkilere fayda sağlamaya adadın kendini. Eee, sonuç ne oldu yani? Kendin için ne yaptın? Sen ondan haber ver! Ay, tamam tamam! Şu kadının kim olduğunu öğreneyim de rahat edeyim önce. Sonra sıra bana gelecek. Bu tatile boşuna çıkmıyorum herhalde.
Gazetesini alıp bekleme salonuna geçti. Henüz oturdu ki yine aynı elektrik… Az önce rastladığı çift karşısına çıkınca bakışları buluştu yine. Bu defa tebessümler artarak devam ediyor.
Saçları ışıltılı kadın gülümseyip merakla soruyor.
“Pardon, bana hiç yabancı gelmediniz. Kusura bakmayın, gözlerim hep size gidiyor. Rahatsız etmiyorum değil mi?”
“Rica ederim, duygularımız karşılıklı. Ben de sizi tanıyor gibiyim. Karşılaştığımızdan beri düşünüyorum ama çıkaramadım bir türlü.”
“Acaba İzmir’de Mümtaz Bey Sokağı’nda oturdunuz mu?”
“Evet!”
Saçları ışıltılı kadın sabırsız.
“Biz elli numaradaydık. Ya siz? Kaç numara?”
Çabucak cevap verdi.
“Elli beş.”
İki kadın yine dikkatle baktılar birbirlerine, ikisinin de zihinlerindeki soru aynı. Duyacakları cevabın onları özel bir yere götüreceğini hissettikleri apaçık. Genç olan geçmişin odacıklarından birine ulaştı sanki. Gözleri pırıl pırıl, çabucak soruyor.
“Siz, Sedat’ın annesi misiniz yoksa?”
“Evet, ta kendisi! Sizi görür görmez, nedense o günlere gittim ama tam olarak kim olduğunuzu çıkaramadım. Hatta beyime de söyledim.”
Eşi de gülümsedi.
“Tabi, hepimiz epeyce değiştik. Kusura bakmayın, demin söylediniz ama duyamadım. Siz kaç numaradaydınız?”
“Elli beş.”
Kadın, “Aaa… Ne kadar da yakınmışız…” deyince o odacığın kapısı tamamen açıldı.
“Gülfidan Teyze! Mahallemizin en iyi aşçısı! Ne çok böreğinizi yedim.”
“Bravo! İşte bu kadar…”
Sevincini görünce, içinden hemen öpmek geldi Gülfidan Teyzeyi. Ne kadar farklı bir duygu bu. Yaklaşık kırk yıl görmediği bir insan nasıl da çabucak eski günlerdeki haline geri dönüverdi. Tombul kollarıyla sıkıca sarılırken yüzünde geçmişi kucaklayan mutlu bir ifade.
“Güzel kızım, adın Hülya, değil mi?”
Adını hatırlamasına nasıl da seviniyor. Hemen çocukluk arkadaşını soruyor.
“Sedat nasıl?”
“Şükür, gayet iyi. Güneş Hava Yolları’nı duydun mu?”
“Tabi, biliyorum.”
“Bizim oğlan onun sahibi.”
Sedat her zaman olduğu gibi onu şaşırttı. Gene de çabuk toparlanıyor.
“Evlendi mi Sedat?”
“Evet.”
Merakla bir soru daha soruyor.
“Çocuğu var mı?”
“Evet. Güneş adında felaket bir oğlu var. Eee! Bu işler sırayla.”
Tatlı bir kahkaha atınca o tombul kolları ne tatlı sallanıyor öyle.
“Bizimki Güneş’i kovalıyor şimdi.”
Uçağa bindiğinde, çocukluğu yanındaki boş koltuğa oturuverdi. Kalbine dokunan sürprizin etkisi sürüyor.
Yıllar önce, “Sedat, baban ne iş yapıyor?” dediğinde o kendinden emindi.
“Babamın uçağı var.”
“Yaa!” deyip kalıvermişti öylece.
Birkaç ay sonra öğrenmişti gerçeği. Meğer babası havaalanında çalışan bir personelmiş. Arkadaşının yüzüne vurmamıştı. Hatta anneannesinin eski Türkiye güzellerinden biri olduğunu söylediğinde de yüzüne vurmamıştı. Şaşırmış görünmüştü sadece. Ne yapsaydım ki… Onu seviyordum. Öyle tatlı dilliydi ki… Turşu alsın diye kaç tane yirmi beş kuruş borç vermiştim ona. O da benim gibi turşuya bayılırdı.
Borç istediğinde söylediği hep aynıydı.
“Yarın getiririm.”
Vermeyeceğini bildiğim halde her istediğinde ona yirmi beş kuruş vermiştim. Birlikte okuldan eve yürürken zaman uçup giderdi. Öylesine çizgi dışı şatolardan, arabalardan, uçaklardan söz ederdi ki… Hayal edebilmenin gücünü o öğretti bana. Hatta bir keresinde onu dinlerken kaldırımı görmeyip boylu boyunca yere yuvarlanmıştım. Yaşam ne tuhaf… Çocukken kendini hep arkadaşından daha zengin hissetmişti. Hatta Allah’a onun çok parası olması için dua ettiğini hatırladı. Taşındıklarında ne kadar üzülmüştü.
Uçuş anonsuyla geçmiş günlerinden geri döndü. Hayatta olduğunu öğrenmek, iyilik haberlerini almak ne güzel. Hele hayallerini gerçeğe dönüştürdüğünü duymak var ya… Harikasın arkadaşım, seninle gurur duyuyorum. Sayende büyük düşünmenin gücü neymiş, onun tadına vardım. Eee o zaman benim de senin yolundan gitmemi engelleyecek hiçbir şey olamaz. Yolculuğumun başlangıcı muhteşem, öyle devam edeceğine inanıyorum. Döner dönmez kolları sıvayacağım. Hayli geç kalsam da olsun… Hayallerimi gerçeğe dönüştüreceğim sonunda. Ne yapayım ancak hazırlanabildim bu kararı vermeye. Yıllar sonra günün birinde buluşup bir fincan kahve içersek sana teşekkür edeceğim Sedat, her şey için.
Bir cevap yazın