Mahallede İbrahim Amca’ların evine hırsız girmişti.
Kendi evine çıkan bir bina sakini, tesadüfen komşusunun kilidinin patladığını çakozlayıp feryat etti.
İstediği zaman görünmez olma yeteneği olan mahallelimiz,
bir yokuştan atılan kartopunun çığ büyümesi gibi sokağa toplanıverdi.
Eve kimin girdiğini ya da olayın ne zaman olduğunu kimse bilmiyordu ama şuçlu ne olursa olsun bulunmalıydı.
Suçluyu görmemeleri önemli değildi.
İpucu, delil felan bunlarda ne ki…
Tahmin yetenekleri olağanüstüydü; polisliği, dedektifliği aşmıştılar yani.
Hakan Abi ve anası Hacer Abla, Fahri Dayı’nın tek katlı evinin, bir duvar örüp dış kapı taktırdığı bölümüne kiracı olarak girmişlerdi. Hakan Abi’nin çöpten çıkardığı hurdaları, naylonları, kağıtları satıp geçimlerini sağladıklarını bal gibi bilirlerdi ama çöpün içine girmesi üstünün başının kir pasak olup kokması en beteriydi.
Ve dünya’nın tüm suçlarını sindirebilirdi.
Çöpe giren, herşeyi yapar mantığıyla onu suçladılar.
Aralarında hemfikir olan kalabalık çelik adımlarla yeri, binaları sarsa sarsa evlerinin önünde bitti.
Biri polis çağırmak için karakola kırdı kirişi.
Kalabalık hem onların hem de Fahri Dayı’nın kapısını yumruklayıp bir ağızdan gürledi:
-Açın! Hırsızlar!
İnsanın kapıyı açacağı varsa da açmaz.
Çirkin sıfatlar, kusulan küfürler, bazıları da göze batmamak için ses ve dudak kıpırtısı gönderiyordu.
Fahri Dayı kapıyı açar açmaz kalabalıktan biri:
-Bunları bu mahalleye sen getirdin, tanımaz etmezsin, bak İbrahim Abi’lerin evine girmişler.
Fahri Dayı: Yav ne alakası var,
Allah’tan korkun! Kime ne zararı var gariplerin. Çocuğu hor görüp, alay ettiğiniz için artık gece çıkıyor işe. Babasız sabi, daha kaçında ki? Ekmeğini kazanmak, ailesine bakmak zorunda.
Kendi muhtaçken yapmayın, günaha giriyorsunuz! Emekçi insana saygınız olsun.
Kalabalıktan biri: Bırak, senden mi öğreneceğiz saygıyı, günahı, sevabı…
Polis gelip kalabalağı dağıtabileceği kadar itip öyle kalmaları için uyardı ve kapıyı çaldı.
Polis: -Açın kapıyı!
Kapı açıldı. Hacer Abla’nın yüzü kıpkırmızı kesmişti. Hiçbirşey demeden sorup cevap almadan içeri girdi dört polis.
Bir göz oda yerde aşınmış bir kilim, duvara yaslı cilası geçmiş eski bir vitrin, oturmak için bir divan sandık, üzerine özenle istiflenmiş yatak ve yorgan, banyoyu mutfak olarak da kullanıyorlar. Çiviye asılı küçük bir el aynası, duvara çakılı tahta rafta üç beş parça kap kacak…
Her yeri aradılar, kapı arkasına asılı fazla giysilerin ceplerini, vitrin gözlerini, divan dibini, erzakların içini kısacası her deliği…
Aranan yatak yorganı etrafa saçıp, sandığı açtılar.
Polis: -Kimin bu giysiler?
Hacer Abla: -Rahmetlinin. Atamadık, hatıra işte.
Polis: -Bu saat ne peki? Pahalı bişey belli.
Hacer Abla: -O da rahmetlinin.
Polis: -Bırak palavrayı şimdi. Nerden buldunuz, nasıl aldınız? Haliniz ortada!
Hakan Abi: -Babam ölmeden durumumuz iyidi ama öldükten sonra herşey kötüye gitti. Akrabalarımız bizden kaçar oldu, selamı sabahı kesti.
Polis: -Neden saati koluna takmıyorsun da sandıkta gizliyorsun?
Hakan Abi: -O saati takmak için, fiyakanın düzgün olması gerekmez mi? Siz, herşey süreklidir sanırsınız ve tüm kötülükleri yoksulluğa yıkarsınız. Peki ya zenginler? Sırtı sağlamlar? Hiç suç işlemez mi? Milyonlarca insanı, oluşturdukları sistemin dışına çıkmasına izin vermeyen, ikinci bir kaderi reva gören, refaha ermemiz için her yolu tıkayan her türlü girişimlerimizi engelleyenler,
asıl suçlular; zenginliklerini fakir kalmamıza borçlu olanlardır!
Polisler ikna olmuştu. Hatta bi kaçı evi toplamaya bile yeltendi.
Hacer abla: -Tamam biz hallederiz.
Polis: -Kusura bakmayın, bizim de görevimiz.
Polisler çıkınca kalabalık: -Neden götürmüyorsunuz o pisliği, o hırsızı, o iti!
Polis: -Ne diyorsunuz… O yapmamış, hem o hepinizden temiz! Şimdi dağılın!
Kapıda beliren Hakan Abi: -Evet yaptığım iş pis ama zihniniz benim yaptığım işten daha pis!
Çöplere giriyorum, doğru ama siz atacaklarınızı ihtiyacı olanlara verirseniz çöp karıştırmamıza ne gerek kalır.
Ben açım diye iftira atıp üzerime yürüyeceğinize, neden açlar var deyip yürümüyorsunuz?
O zaman tüm sorunları çözersiniz.
Eğer utanç diye bir duygu varsa bu gün icat edilmişti…
Hakan abi, sonra ki gün duvara “En büyük pisliğin de, en büyük temizliğin de, iyiliğin de, kötülüğün de zihninizde olduğu bilin.
Tohum, zihinde ekilip dışarda filizlenir!” diye yazmıştı.
Olay öncesi söylediği söz kulağımda yankılandı birden “İnsanlar, hırsız, pezevenk, torbacı, ahlaksız, kimdir bilir. Ama sadece gücü yettiğine çöker.” demişti.
Çok geçmedi, mahalleden göçtüler…
Bir kelimede ben ekliyeyim istedim;
Başkaları adına utananları sevin.