Tahta kapı büyük bir gürültüyle kapandı. Kenarları yırtılmış kara lastik ayakkabılarını sürükleyerek ilerledi taş avluya. Üç sene önce İbişlerin Kazım’la bir haftada güç bela kurdukları çardağın altından geçerken başını yukarı kaldırdı Halil. Alacalıyla göz göze geldi. Gülümsedi. Kanatlarını çırparak havalandı. Sahibini üç takla ile selamladı. Sonra da İbişlerin evine bakan ceviz ağacının sarkan dalına kondu.
Annesi Mahmure kadın kaç defa:“Olmaz Halil. Bu kuş yazıda yabanda olmalı. Evde tutamayız. Hem Allah bize kızar” dese de, ikna edememişti.
Alacalı eve geldiğinde ne kadarda sevinmişti. Köy bekçisi Vahdet Emmi hediye etmişti. “En iyisini sana getirdim bilesin yeğenim” demişti göğsünü ileriye çıkartarak. Mahmure kadının azarından da çekindiği için sıkı sıkıda tembihlemişti çocuğu: “Aman Mahmure bacı benim getirdiğimi bilmesin. Çayırlığın altında gözelerde buldum dersin.”
Mahmure kadın önce kızsa da Halil’in boncuk gözlerinden akan yaşlara dayanamamış, Alacalının kalmasına izin vermişti. Ertesi gün arkadaşlarını eve davet etti. Annesine, Alacalının gelişine tandır yemeği yaptırmıştı. Tahta sininin üzerinde güle oynaya bir güzel yemişlerdi.
“Sen misin Halil?” diye seslendi Mahmure kadın, sırtını yasladığı otuzuna yaklaşan kayısı ağacının altından.
“Benim ana. Geldim işte. Sığırı başında paralansın. Dağıttım işte. Ne edeyim ana geldim bak.”
“Öyle deme Halil’im. Ekmek kapımız oğlum o sığırlar bizim. Hem baban demez miydi sana: ‘İşin neredeyse aşında oradadır’ Aşımız orası oğul. Sığırların ne günahı ola ki kızarsın öyle.”
“Kızmadım ana. Kızmadım. Hem babam rahat uyuyordur taşlık yolun sonunda.”
“Şimdi olsaydı Ali’m seni sığır peşinde koşturur muydu? Sende iyi bilirsin bunu.”
“Bilirim ana. Lakin giden gelmez.”
Derin bir iç çekti annesi Mahmure kadın.
“Gelmez ki ne gelmez…”
Halil, babası Ali’nin vefatından sonra köyün çobanlığını yapan Hüsam Emmiye çırak durdu. Hüsam Emmi sessiz sakin, kendi halinde bir insandır. Yaklaşık otuz yılı aşkındır köyün çobanlığını yapar. Ne zaman Hüsam Emminin çobanlığından söz açılsa, Mahmure kadın: “Hüsam emminin çobanlığı bizim Kayısı ağacıyla yaşıt” derdi. Söylendiğine göre çobanlık Hüsam Emmiler de babadan oğula geçermiş.
Ne zaman çobanlıkla ilgili söz açılsa: “Ata mesleği. Bırakamadık bu mesleği. Bizimde burada yiyecek ekmeğimiz varmış” der.
Hüsam Emmi, oğlu Cafer’i küçük yaşta yanında yetiştirdi. Cafer ne kadar da tek başına sığırları idare etmeye çalışsa da tek başına zor geliyordu. Hüsam Emmi de artık yaşlanmış yazıya yabana çıkamaz olmuştu. Bunu düşünen Hüsam Emmi Cafer’in yanına bir çırak tutmaya karar verdi. Bu işte en uygunun Ali’nin öksüz oğlu Halil olacağına karar verdi karısı Gülbahar’la. Hüsam Emmi, karısı Gülbahar’ın Halil’in çırak durmasında büyük çabasının olduğunu söyler Mahmure kadına.
“Kadınıma dua et Mahmure kadın. Bu iş birazda Gülbahar’ın istemesiyle oldu.”
Mahmure kadın, sürekli Halil’le birlikte selam gönderir Gülbahar’a.
“Cennetler onun ola. Adı gibi ola yattığı yer.”
Sonra da Halil’in arkasından seslenir ince sesiyle;
“Böyle diyesin emi benim akıllı oğlum?”
Sığırın gelmesine yakın Hüsam Emmi köyün meydanına elindeki meşe ağacından yapılma büyükçe sopasını omzuna atarak iner. Oğlu Cafer kasabadan yaklaşık bir buçuk yıl önce aldığı kara lastik ayakkabılarını toprağa beleyerek gelir babasının arkasında. Köy ahalisi sığırlarını köy meydanına yavaş yavaş getirmeye başladıklarında Halil, kavak ağacından yaptığı ince çubuğunu havada sallayarak görünür küçük bakkalın köşesinden. Hüsam Emmi büyük çeşmede sığırları suladıktan sonra oğlu Cafer ile Halil’e emanet eder. Çayırlığın köşesinden kayalıklara doğru çıkan toprak yola vururlar sürüyü.
Akşam olmasını dört gözle bekleyen Halil, Alacalıya kavuşmanın heyecanıyla gün batımına doğru sığırların yönünü çevirmeye başlar.
Bıçakla kenarlarını işleyerek kavak ağacından yaptığı ince çubuğunu sığırların peşi sıra savururken, babasından kalma taşlık tarlada duraksadı Halil. Derin bir iç çekti, küçük siyah gözlerini kıstı. İki elini de yumruk yaptı, boşlukta salladı hınçla. Dönüp bakmak istemedi önce, her gün yaptığı gibi yönünü gün batımına doğru çevirip gidecekti. Bu defa öyle yapmadı. Cafer’in acıyan ve bir o kadarda garipseyen bakışları arasında tırmanın kenarında bulunan taşlardan en büyüğünü seçerek var gücüyle tarlaya doğru fırlattı. Siyah taşlardan birinin üzerine oturarak hıçkıra hıçkıra ağladı. Köy meydanına geldiklerinde Cafer parmaklarının arasında sakladığı kuru kayısı çekirdeklerini Halil’in avuçlarına boşalttı.
“Çardağın altında ye. Söğütlünün çekirdekleri.”
Çekirdekleri pantolonunun ceplerine koyarken Alacalıyı düşündü. Babasının acısını unutmuştu. Gülümsedi.
Babası Ali’nin vefatından sonra emmisi İzzet Çavuş, eskisinden daha bir yakın durur oldu Halil’e. Karısı Neriman, Mahmure kadının etrafından ayrılmaz olur. Adeta dört döner elinde. Bütün işlerine koşturur olur kızı Gülnaz’la birlikte.
“Bacım, bundan gayrı bizi ailen bilesin. Gülnaz ile Yaşar ne ise, Halil’de odur bize. Zaten önceleri de ayırt etmemiştik bilirsin. Halil, rahatsızlanıp kasabaya götürdüklerinde emmisi nasılda çabalamıştı. “Biricik yeğenim hele bir sağ salim geliversin, kurban keseceğim” demişti. Emme dediğini de yapmıştı. Şahitsin. Ağıldaki en iri koyunu yatırmadı mıydı hemencecik.”
Gerçek yüzlerini çok geçmeden ortaya çıkarırlar. Emmisi İzzet Çavuş, karısı Neriman’ında yardımıyla ne yapar ne eder Mahmure kadını kasabaya götürmeye ikna eder. Cemşit’in traktörüyle kasabaya vardıklarında Mahmure kadın biraz işgillense de, Neriman’ın sırtını sıvazlamasıyla imzayı atar. Artık bütün tarla ve bağlar İzzet Çavuşundur.
İzzet Çavuş’un imza atıldıktan sonra bıyık altından pis pis sırıtmasını Zahitlerin Cemşit görse de, İzzet Çavuş’a olan saman borcundan dolayı sesini çıkartmaz. Traktöre bindiklerinde İzzet Çavuş, Mahmure kadının omzuna eliyle vurur; “Halil daha çocuk. Tarlayı nasıl işleyeceğini bilemez. Yeğenim hele bir serpilsin. Hepsini gerisin geri vereceğim. Hem kaldırdığım mahsulden ne kadar hakkınız varsa harman zamanı alırsınız. Sen hiç tasalanmayasın.”
İlk sene kardırdığı mahsulden paylarına düşeni veren İzzet Çavuş, ikinci sene niyetini açıkça ortaya koyar.
“Bu tarlalar zaten benimdi. Ekip dikmek kolay mı sandınız. Bunlar kardeşimin de değil. Baba malı bunlar, baba malı. Hem topraklar bölünmesin.”
Halil, can havliyle muhtar Koca Yusuf Emminin evine koşar. Nefes nefese:
“Muhtar emmi ocağına düştük. Hele bir çare söyle. Anam ‘ben şimdi ne edeyim. Başımı nerelere vurayım’ diye cam kenarında kendini helak eder durur. Elimizde bir şey kalmadı. Emmim nemiz var nemiz yok aldı.”
Merdivenin başında bastonuna dayanarak oturan muhtar Koca Yusuf Emmi, yapacak hiç bir şeyin olmadığını söyler.
“Bilesin muhtar emmi, anamın gözyaşları boğacak emmimi. Yaradan bunu böyle bırakır mı?
Aradan üç sene geçmeden köye haber gelir. Cemşit, yayan yalbırdak toprak yoldan köy meydanına koşar adım gelerek haber verir. İzzet Çavuş, traktörün işlemediği, taşlı tarlada kır atın çifte vurmasıyla boylu boyunca tırmanın kenarına yüzükoyun uzanıvermiş. Cemşit’in anlattığına göre debelenerek elleriyle toprağı kazıyormuş.
“Vardığımda dudakları kurumuştu. Su istedi verdim. İnsan bedeni ağır oluyor. Arabaya atamadım.”
Camiden ve kahveden boşalan köylü traktörlerle yola düşer. Vardıklarında zor nefes alıp veriyormuş. Cemşit, traktöre bindirilirken Mahmure kadının ismini sayıkladığını söyledi köy meydanında.
İzzet çavuş’u önce kasabaya, oradan da şehre götürdüler. Yaklaşık altı ay sonra beyaz bir taksiyle getirdiler köye. Neriman kadının, pencerenin kenarında, divanın üzerinde ömür boyu yatağa mahkum olan kocası İzzet Çavuş’a bakarak iç çekiyormuş:“Ettiğini buldun.”
İzzet Çavuş’un bir süre sonra da dilinin tutulmasını Mahmure kadının bedduasına bağladılar.
Çardağın altına geldiğinde damdaki güvercine baktı Halil, “Alacalının yanına bir eş bulmalı.” diye söylendi.
HALİL VE ALACALI – Mithat Önal
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın