orhan kemal’in güzel anısına
asacaklar aydemir’i
asacaklar gürcan’ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi
asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!
‘’ O, yağmur yüklü bir buluttu; çorak topraklar üstüne yağan…
Bizler o topraklarda yeşerdik,
O yüzden acısını bal eyleyemedik… ‘’
Mehmet Özgür Ersan: Zeki Göker’in yaşam öyküsünden bahseder misiniz?
Bilge Can Göker : 1946’da İstanbul’da doğdu. Tiyatroya, 1959 yılında Adana
Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda başladı. Ceyhan Belediye Şehir Tiyatrosu’nu kurdu ve yönetti. 1970’de arkadaşları ile birlikte Çukurova Bölge Tiyatrosu’nu kurdu ve yönetti.
12 Mart darbesi sonrası, Adana’yı terk etmek zorunda kaldı.
1971 yılı Eylül ayında Ankara Birlik Tiyatrosu’nu kurarak, politik-devrimci tiyatro anlayışıyla, ölümüne dek sürdürdü. Muzaffer İzgü ile birlikte yazdığı ‘Kara Düzen’ ve ‘Yeniden Doğarız Ölümlerde’ oyunları ile başladığı yolculukta, yerli ve yabancı yazarlardan seçtiği oyunlar dışında, kendisi de oyun yazarak tiyatrosunu güçlendirdi.
ABT’de bütün bu oyunları sahneye koydu. 1971’den 2006’ya dek yönettiği ve oynadığı bu oyunların tamamı yasaklandı, defalarca oyuncularıyla gözaltına alındı, yargılandı…
Ankara da ve İstanbul da, Kültür Merkezleri, tiyatro salonları kapatıldı, mühürlendi…
Devlet yardımına başvurmadan inat ve kararlılıkla inandığı tiyatro anlayışından ödün vermeden, bütün oyunlarını Ankara ve İstanbul merkezli salonlarda sergilemekle kalmadı, Anadolu’yu defalarca kent, kasaba ve kimi köylere değin dolaştı. Yazar, yönetmen, oyuncu kimliğini sadece tiyatro ile sınırlamayan Zeki Göker, sinemada da birçok film senaryoları yazmış ve oynamıştır.
Mitinglerde, kitlesel gecelerde, Avrupa’nın birçok ülkesinde sunuculuk yapmış, o gür sesiyle şiirler okumuş, inandığı dünya görüşünün ışığında yeteneklerini alanlara, meydanlara taşımıştır.
Kendisini bir ‘tiyatro işçisi’ olarak tanımlamıştır.
2004 yılında, gırtlak kanseri nedeniyle sesini tümden yitirdi. Hiç konuşamayan bir aktör olarak son kez ‘Günde Dünü Yaşamak’ adlı oyunu yazarak, bu oyunda sahneye çıkıp, iki saat boyunca sahnede hiç konuşmadan oynamış ve Anadolu’yu dolaşmıştı.
2006 yılı 19 Aralık’ta yaşamını yitirdi…
1968 kuşağının ölümüne koşan gençlerinden biri olarak, diğerleri gibi O da güneşe uğurlandı…
Mehmet Özgür Ersan:ABT ne zaman, hangi şartlarda ve nasıl kuruldu?
Bilge Can Göker:1971 yılının 10 Eylül’ünde Dev-Genç (Devrimci Gençlik)’in maddi desteği ile kuruldu. Cihangir’de bir otel odasında üç – beş kişinin öncülüğünde 12 Mart diktatörlüğünün karanlığına karşı, cezaevlerindeki devrimcilere giysi ve para desteği sağlamak, Anadolu kentlerinde turneler aracılığıyla kentler arasında iletişim kurmak, halkın içine düştüğü karamsarlığı kırmak, devrimci umudu yükseltmek amacıyla kuruldu. Halil Ergün’den Ankara Birliği Sahnesi’nin “Birlik” sözcüğünü kullanma onayını alarak, Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu ile turneye çıktı ve hiç dönmeksizin ilk üç yıl Anadolu’yu dolaştı.
Ankara Birlik Tiyatrosu, Samsun’da yerleşik salonda 1,5 yıl, daha sonra Ankara’da 11 yıl ve 1987’den itibaren de İstanbul’da olmak üzere 2006 yılına dek 35 yıl kesintisiz varlığını sürdürdü.
Bu sürede 40’ın üzerinde oyun sergiledi. Anadolu’nun hiç gidilmeyen bir tek kenti ya da ilçesi kalmadı. Hatta bazı köylere giderek, sahnenin olmadığı yerlerde, köy kahvelerinin masaları üzerinde, traktör römorkları üzerinde dahi oynadı.
Avrupa’nın 5 ülkesinde 10 yıl turneler yaptı. Ankara ve İstanbul’da 6 noktada kültür merkezleri inşa etti. “Güneşe Merdiven Dayayanlar” başlığı ile Hasan Hüseyin, Yılmaz Güney, Rıfat Ilgaz, H. İzzettin Dinamo, Orhan Kemal, Nazım Hikmet ve İbrahim Kaypakkaya’nın yaşamlarını oyunlaştırarak kitlesel anma geceleri yaptı.
Sultanahmet Cezaevi’ni açıkhava sineması ve kültürel etkinlikler için düzenledi.
“İstanbul’un Orta Yeri Sinema” başlığı ile Gezi Parkı içinde, “Merhaba Sinema” başlığıyla ile de, Doğu ve Güneydoğu’da seyirciyi sinema ile buluşturdu.
Tiyatro atölyeleri ve çocuk kulüpleri ile sanatsal eğitim çalışmaları yaptı.
Mehmet Özgür Ersan:Türk tiyatro tarihinde bir tiyatro adamı olarak Zeki Göker’i ve onun kurup yaşam verdiği Ankara Birlik Tiyatrosu’nu nereye koyarsınız?
Bilge Can Göker:Zeki Göker, ABT’nin yazarı, yönetmeni, oyuncusu, önderi, lokomotifi idi.
Tiyatroyu sosyalizm mücadelesinde bir araç olarak gören, bu nedenle tiyatro sanatına politik bir misyon yükleyen bir anlayışla yazar, sahneye koyar, oynar ve oynatırdı.
“Kendinde tiyatroyu sevmek” yerine, politik tiyatroda kendini sevmek duygusunu taşırdı hep.
Ustalık niteliklerini taşıdığı dönemde dahi öğrenciliğini hiç bırakmadı, okumayı, araştırmayı sürdürdü…
Alaylı idi ama 1959 yılından başlayarak Türk Tiyatrosu’nun akademisyenleri ile çalışmış; geleneksel tiyatronun ustaları ile uzun soluklu birliktelikleri, onun yazarlık, rejisörlük yanını beslemekle kalmamış, aktörlüğünü de güçlendirmişti.
Dostları ya da düşmanlarının hepsinin birleştiği tek nokta, usta aktörlüğü idi.
Türk Tiyatro Tarihi diye bakarsak önce şunu söylemeliyim: Zeki Göker’i ABT’den, ABT’yi Zeki Göker’den ayrı tutmak mümkün değil.
Profesyonel anlamda politik tiyatro yapan çağdaşımız uzun soluklu iki tiyatrodan söz edebilirim: AST ve Dostlar Tiyatrosu.
Aynı kulvarda gibi görünsek de onlardan daha farklı bir kesimi hedeflemiş bir tiyatro idi ABT:
Sadece üniversiteli öğrenciler değil, daha yoksul ve tiyatrodan yoksun bırakılmış yığınlar…
ABT’nin yıllar boyu sürdürdüğü anketlerden toplu organizasyonlara dek, sendikal, DKÖ’sel ilişkilerden bize ulaşan en değerli sonuç hayatında ilk kez tiyatroyu izleyenlerin çokluğudur. Özellikle Pir Sultan Abdal oyunu… Köylerden Anadolu’daki kent merkezlerine traktörlerle gelen seyircilerden tutun, metropollerin varoşlarına, emekçi mahallerine kadar ayağına gittiğimiz seyircilerden de, bunu anlayabiliyorduk.
Buradan tiyatro tarihine bakabiliriz: Şimdi böyle kaç tane tiyatro sayabilirsiniz?
Simurg Sahnesi ve ÖBKM Politik Tiyatro Topluluğu şimdilerde metropollerin varoşlarında, tiyatroyu halkın ayağına götürmek konusunda özel bir çaba sarf ediyor.
Yine ABT’yi bütün tiyatrolardan farklı kılan, bugüne kadar oynadığı bütün oyunlarının istisnasız yasaklanması idi.
Yasaklanmak, bir tiyatroyu daha değerli ve ayrıcalıklı kılmaz elbette. Ama ABT’yi farklı ve değerli kılan, yasaklandığı bütün kentlerde inadına oynaması, yüzlerce kez gözaltına alınması, polis merkezlerinde saatlerce sorgulanması, mahkemelerde yargılanması ve idare mahkemelerinde karşıt davalar açması, bunun direncini, yorgunluğu ve yoksulluğunu 35 yıl boyunca taşımasıdır.
Yasaklanan bazı tiyatro grupları gibi, oyun metinlerinde kısaltmalar, bir daha bir başka kentte de yasaklanmamak için bu kararların üstünü örtme, basına bile yansıtmama, gerekirse oyun değiştirme tercihleri, bizim için bir tek gün dahi başvurulası yol olmamıştır.
Yasaklara karşı Ankara’ya meclise dilekçe götürme çağrımıza 1990 yılında hiçbir tiyatrodan bırakın desteği, bir basın açıklaması bile görememiştik.
Kızılcahamam yakınlarında önümüz jandarmalar tarafından kesildiğinde ve 26 kişi Ankara Destek Kıtalarında gözaltında sorgulanırken de, DGM’de yargılanırken de hep yalnızdık. Pardon, meslektaşlarımızdan (!) hiçbiri yoktu. Ama seyircilerimiz hep etrafımızda çember oldu.
Şimdilerde artık resmen yasak yok. Herkesin kendine koyduğu yasakları saymazsak…
Hatta Gezi Parkı direnişi birçok tiyatroyu sokağa çıkarmayı başardı. Selam olsun…
Türk tiyatro tarihi mi? Zeki Göker ve ABT bunun neresinde, çok umurumuzda değil. Açıkçası; böyle bir soruyu kendimize bugüne dek hiç sormadık. Türkiye sınıf mücadelesi tarihinin neresinde yer alacağımızı bilmeyi daha çok önemsedik…
O gitti… ABT bekliyor. Neyi mi? Onu kaybettiğimiz gün sonrası hayatımız boyunca birlikte tiyatro yaptığımız bir insanın bir daha ABT’de olamayacağı düşüncesi ile bir işi sürdürmenin ona bir haksızlık olacağı duygusu elimizi kolumuzu bağladı. Gerek ABT’lilerin beklentisi, gerekse seyircilerin talebi yeterli değil elbette. İşin ekonomisini oluşturmaya çalışıyoruz. Malum devlet yardımına başvurmayan bir tiyatronun, bu ekonomiyi kendi koşulları içinde yaratması şart. Politik tiyatronun şimdi tam zamanı… Bu kadar malzeme varken… Bir bakarsınız yakında bir ıslık çalarız.
Mehmet Özgür Ersan:Zeki Göker’in yaşamının son günlerinde sağlık sorunlarına bağlı olarak sesini yitirmesine rağmen tiyatro sahnesinde oyuncu olarak yer almaya devam ettiğini biliyoruz. Bize bu süreçten biraz bahseder misiniz?
Bilge Can Göker: Gırtlak kanseri nedeniyle ses tellerinin tümü alındı. Bu teşhis ve ameliyat çok hızlı oldu. Ameliyat öncesi kendisine açıklandı. Bir cihaz yardımıyla konuşabileceği ifade edildi. 12 saat süren uzun bir ameliyat sonrası artık hiç konuşamıyordu.
Bu gerçeği kabullenemedi. Takılan cihazla ayna karşısında saatlerce gizli gizli çalışıyor, ancak yitirdiği sesi geri getiremiyordu. Bilimsel açıdan bu mümkün değildi. Bunu kabullenemedi. Kapılarını dünyaya kapattı. Sadece kitap okuyor ve anılarını yazıyordu. O süreçte ABT durdu, provalar, yeni tasarladığı oyunlar, yazdığı senaryolar, olası turneler vs. Sadece ABT Çocuk Tiyatrosu turnelerle bizi ayakta tutuyordu.
Birkaç gün sonra Zeki Göker, elinde yeni bir oyunun müsveddeleriyle geldi ve yeni bir oyuna başlayacağımızdan söz etti: “Günde Dünü Yaşamak”.
AKP’nin iktidara gelmesinden sonra dünyaya kapılarını kapatarak hiç kimseyle konuşmayan, her şeye tavır alan yaşlı bir dedenin, kaybolan değerleri savunması, çevresindeki teslimiyete rağmen direncini, başkaldırısını anlatan bu oyunu sahneye taşıdı ve çıktı oynadı.
Tüm Ege bölgesinde 100’ün üzerinde oynandı oyun. İki saat boyunca, sahnede hiç konuşmadan… Dünyada benzeri yok.
Seyirciler dakikalarca onu ayakta alkışlarken, çoğu onun sesini tümden yitirdiğini bilmiyordu bile…
O gece hep birlikte, O’ndan bir şey daha öğrenmiştik. Usta bir aktörün sesi çıkmasa da ustalığı ile iki saat seyirciye kendini izletebileceğini…
Mehmet Özgür Ersan:Önder Babat Kültür Merkezi ile birlikteliğiniz ne zaman ve nasıl başladı? Ö.B.K.M Politik tiyatro topluluğu nasıl kuruldu?
Bilge Can Göker: 2008 yılında ‘’Büyük Buluşma’’ adıyla bir şenlik gerçekleştireceklerdi. Bu şenlik için bizimle iletişime geçip, Gül Göker’in gecenin sunuculuğunu üstlenmesini istediler. Sanki ilk kez tanışmıyor, uzun yıllar görüşmeyen dostlar gibiydik. Kültür Merkezi’ne gittiğimizde, sıcacık insanlar karşıladı bizi. Uzun uzun sohbet ettik. Sadece sunuculukla kurtulamadık tabi Gecenin içeriğine uygun olarak, yitirdiğimiz devrimcilerin mücadelelerini anlatan üç farklı dramatik kurgu hazırladı Gül Göker ve katılan müzik grupları da bu oyunlara eşlik etti. Maydonoz Show’da yapılan bu buluşmada oynanan bu üç kısa oyun, katılan o coşkulu ve kalabalık kitlenin tansiyonunu yükseltti.
Geceden sonraki buluşmalarımızda, bir tiyatro grubu oluşturmak istediklerini anlattı dostlar.
Önce bu üç katlı Kültür Merkezi’nde ‘’Politik Tiyatro’’ atölyesi açıldı. Atölye çalışmalarımız sürerken, ‘’Güneşe Merdiven Dayayanlar’’ ve ‘’Sesleniş’’ adlı şiir-oyunlar sergilendi. İlk ürünlerdi bunlar. ‘’Filistin’in Küçük Adamları’’ adlı oyunda, Kültür Merkezinin çocuk kulübünden çocuklar da katıldı aramıza.
Ama biz daha kapsamlı bir oyun çıkarmak için kolları sıvadık ve ilk oyunumuz Maksim Gorki&Bertholt Brecht’in ‘’Ana’’ adlı oyununu çalışmaya başladık. Oyun, Yavuzer Çetinkaya çevirisiyle çalışıldı. Yaklaşık 6 ay sürdü çalışmalar. Bu arada aramıza yeni katılan arkadaşlarımız da oldu, yollarımızı ayırdıklarımız da…ÖBKM Politik Tiyatro Topluluğu, 2009 yılında ilk oyununu Dormen Sahnesinde buluşturdu izleyiciyle. İlk göz ağrımızdı. Elbette eksiklerimiz vardı ama doğru yoldaydık. Bunu izleyicilerin desteğinden ve eleştirilerinden anlıyorduk. Atölye çalışmaları devam ederken, oyunumuzu da hızla sergiliyorduk. İstanbul’un birçok salonunda. Derken, Anadolu turneleri başladı.15. Ankara TAKSAV Uluslararası Tiyatro Festivali’ne de katılan oyun; Samsun, Ankara, İzmir, Kocaeli ve İnegöl turnelerinde izleyicileriyle buluştu. İzlenildiği her yerde coşku ve beğeni ile karşılanıyordu. Hiçbir oyunculuk deneyimleri olmamasına rağmen, her türlü çabayı göstererek ilk yaşını doldurmuştu ekip.
Oyun, 1917 Ekim Devrimi öncesi Çarlık Rusyası’nda işçi sınıfının çarlığa karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Pelage Vlassova (Ana); bir işçiden dul, bir işçinin, bir devrimcinin anası..
Okuma yazma bilmeden, kendi kabuğunda yaşarken, oğlu Pavel’in siyasal mücadeleye katılmasıyla; kendisi de değişmekle kalmayıp, yaşadığı toplumu ve sistemi de değiştirmek istemektedir artık..
Pelage Vlassova, dünyanın tüm analarına örnek teşkil edecektir.
1905-1917 yılları arasında sıradan bir ev kadınının değişimini anlatan bu oyun, Gorki’nin romanından esinlenen Bertolt Brecht’in epik anlatımıyla eşsiz bir yapıta dönüşmüştür.
Gezi direnişinde oğullarını yitiren annelerin, oğulları ile ilgili düşünceleriyle başlayan bu oyun, Dünyadaki tüm acılı analara ve onların yiğit oğullarına adanmıştır..
Dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde de defalarca sergilenen bu oyun, ÖBKM Politik Tiyatro Topluluğu içindeki her sanatçı adayının değişimi ve dönüşümü için de önemli bir araç olmuştur.
‘’Ana’’ oyunu, halen oynanıyor. 27 Aralık Cuma günü Gebze’de sergilenecek.
2010 yılında, Zeki Göker’in oyunlaştırdığı ‘’Tutsak Kentin Öyküleri’’ adlı oyunun çalışmalarına başladı ve yine 6 ayın sonunda sergilendi. Tutsak edilen sadece devrimciler değildi artık..Artık bir ülke, kentleriyle, insanlarıyla kocaman bir tutukeviydi…Din bezirganlığı ile her türlü yolsuzluk ve yoksulluğu izleyen, ruhları tutsak edilmiş insanlar…
Geleceğini düşlemek ve planlamak yerine bu gün ekmeğini bulabildiğine şükrederek susanlar..Haklarını arayan işçinin, emekçinin, öğrencinin sokaklarda biber gazı ve coplarla tartaklanması.Türlü entrikalarla, tezgahlarla, gazeteciler, yazarlar..
Bu tutsaklıklara sessiz kalan, iktidarla çıkar ortaklığı kuran medya patronlarının kanalları ile uyuşturulmuş, ele geçirilmiş koca bir ülke…Bu sürek avını sessizce izleyen, suskun bir Halk!
”Tutsak Kentin Öyküleri” ÖBKM’nin bu sürece tanıklığıdır. Bir oyun, bir ülkenin tutsaklığını yok edemez elbette ama size bir nefes aldırır.Güldürür, güldürürken düşündürebilir..Ozan Hasan Hüseyin’in dediği gibi;
Matarasında suyu,
Torbasında ekmeği,
Kemerinde kurşunu kalmamışları
Belki ayakta tutabilir!
Yazarları ”Zeki Göker” ve ”Muzaffer İzgü” ye saygı ile…
Mehmet Özgür Ersan:Genel olarak tiyatroya bakış açınız nedir?
Bilge Can Göker: Kitle katliamlarının, faili meçhul ve faili belli cinayetlerin sürdüğü, irticanın baş kaldırdığı, köşe dönücülüğün, dönekliğin baş tacı edildiği bir dönemde, sanatçılar da saflarını belirlemek zorundadır. Brecht’in de dediği gibi; ‘’Kendi saflarında dövüşmeyenler/ Dövüşmüş olurlar karşı saflarda. ‘’
Bizler de, işçi sınıfının dünya görüşü doğrultusunda politik tiyatro yapıyoruz.
Mehmet Özgür Ersan:ÖBKM Politik Tiyatro Topluluğuna göre politik tiyatro nedir?
Bilge Can Göker: Bizce politik tiyatro, seyircisini belirleyen, hangi sınıfa tiyatro yaptığını bilen tiyatrodur. Politik açıdan seyirciye bir şeyler anlatır. Kafasında soru işaretleri açar, çözüm göstermez. Kısacası, seyirci içeriye x olarak giriyorsa, x+1 olarak çıkmasını sağlar.
Mehmet Özgür Ersan:Tiyatronun, sınıfın politik örgütlülüğündeki önemi nedir?
Bilge Can Göker: İşçi sınıfı mücadelesinde tiyatronun işlevi, siyasal bir görev üstlenmesiyle başlar. Tiyatronun, sınıf mücadelesine bir silah olarak hizmet etmesini, seyirciyi koşullandırmaların etkisinden kurtararak, yaşamın gerçeklerini doğru bir biçimde algılamasını sağlamayı öngörür. Tiyatro, siyasal bir görüşü savunan, ortaya koyan bir araç olarak, konularını genellikle güncel olaylardan alır. Tiyatro devrim yapmaz ama devrime giden yolda birikimler sağlar. Bir grevi sonuçlandırmaz ama grevi yönlendirebilir. Grevdeki işçinin direncini arttırabilir. Çözüm göstermez ama kafalarda soru işaretleri açar, yanıtını kendisinin bulmasını sağlar.
Mehmet Özgür Ersan:Ekipten söz eder misiniz biraz. Kaç kişilik bir kadro var?
Bilge Can Göker: Biz ilk oyunumuzdan beri az kadroyla oyun çıkarmadık. İlk günden beri 16 kişilik bir ekibimiz var. Bu arkadaşlarımızın hemen hemen hepsi ayrı işlerde çalışıyor. Ama o kadar büyük bir özveri var ki, hala birbirimize sımsıkı tutunuyoruz. Dekorları da, kostümleri de, aksesuarları da hep birlikte hazırlıyoruz. En büyük şansımız da, Önder Babat Kültür Merkezi’nin bize sınırsız desteği… Ben biriktirdiklerimi öğretirken, onlardan da çok şey öğrendim ve karşılıklı öğrenmeye devam ediyoruz.
Mehmet Özgür Ersan:Yeni oyununuz ‘’Haziranda Ölmek Zor’’ nasıl ortaya çıktı? Oyunun içeriği nedir?
Bilge Can Göker: Bu yıl Nazım Hikmet’in aramızdan ayrılışının 50. yılı ve Orhan Kemal’in doğumunun 100. yıl dönümü.
‘’Haziranda Ölmek Zor’’ Zeki Göker’in yazdığı en iyi oyunlarından. Üretiminin en zengin ürünü.
Egemen güçlerin unutturulmaya çalıştığı en önemli değerlerden ikisi Orhan Kemal ve Nazım Hikmet.
Bu oyunu sahneye koymayı sabırsızlıkla bekledim, çünkü ekip hazır değildi. Ama artık zamanı gelmişti ve çalışmalara başlamıştık. Ama en çok afiş tasarımında zorlandık. Uğur Emre Yürük bu oyunun afiş tasarımını yapıp bana gönderdiğinde, aslında bütün oyunu izledim sahnede. Tasarımının güzelliğinin yanı sıra da afişin üzerinde ağaca, gezi direnişinde ölen devrimcilerin isimlerini kazımış, tam da oyunda da yer verdiğimiz gibi, bu güne taşımıştı oyunu. Ona da sizin aracılığınızla çok teşekkür ediyorum.
Oyun, Nazım Hikmet ve Orhan Kemal’in ayrı ayrı yaşam öykülerinden kesitlere yer verirken, Bursa Cezaevinde ki yol arkadaşlıklarından ve Orhan Kemal’i, Nazım Hikmet’in yönlendirmesiyle şiir yazmayı bırakıp, öykü yazmasına nasıl vesile olduğunu anlatırken, Nazım Usta’nın şiirlerine de yer veriyor. Bu yıl ilk kez canlı müzik kullandık oyunumuzda ve ‘’Adalılar’’ müzik grubu bu oyunda bize şarkıları ve güçlü yorumlarıyla eşlik etmeye başladı. Serhad Raşa müzik grubunu çalıştırdı ve tam da tiyatro müziği yaptılar oyunda. Sinevizyon görüntülerinin de yer aldığı oyun, sürpriz bir final yapıyor. Ve her iki ustayı da günümüze getiriyor.
Çünkü bizler; o topraklarda yeşerdik
Ve bunun için onların acılarını bal eyleyemedik…
Mehmet Özgür Ersan:Kadıköy’de açılan Zeki Göker Kültür Merkezi’nin oluşumundan bahsedebilir misiniz?
Bilge Can Göker: Önder Babat Kültür Merkezi’nden arkadaşlarımız, yaklaşık dört ay önce, Kadıköy’de tarihi bir konak kiralayarak restore ettiklerini, bir Kültür Merkezi amaçladıklarını ve buraya Zeki Göker’in ismini vermek istediklerini belirttiler. Bu, hepimizi çok mutlu eden bir öneriydi.
Zeki Göker, Adanalı; yaşam öyküsünden de anlaşılacağı gibi Adana’da tiyatrolar kurmuş, yönetmiş ve birçok oyuncu yetiştirmiş bir tiyatro adamı.
Bunun dışında, çok sayıda senaryoları film olmuş ve film oyunculuğu ile de sinemada yer almış olduğu için bir sinemacı kimliği de var. Memleketinde bir sinema müzesi açıldı. Bu sinema müzesinde, sadece sinema ve tiyatro alanında değil ayrıca bir de Adanalılar köşesi yer alıyor. Ne tuhaftır ki, burada Zeki Göker yok; onun yetiştirdiği sinemada şöhret olmuş öğrencilerinin fotoğrafları var.
Öte yandan, tiyatro buluşması adı altında özel tiyatro toplulukları, dernek tiyatroları, amatör ya da profesyonel gruplar biraz da politik kaygılar taşıyarak, 5-6 yıldır Dikili ve çeşitli kentlerde “Tiyatro Buluşmaları” yapıyorlar. Bir araya geliyorlar. “Tiyatro-Devlet” ilişkisini, gelmiş geçmiş baskı, yasaklama ve engelleri masalarda saatlerce tartışıyorlar, birbirlerini ödüllendiriyorlar hatta Dikili de bütün bunları gerçekleştirirken sokak adlarına, yitirdiğimiz değerlerin adlarını veriyorlar. Zeki Göker’in adı bile geçmiyor. Bütün bunları okurken, bıyık altından gülüyorum. Hepsinin yolu açık olsun. Bütün bu tiyatro adamlarının, köşe başlarını tuttukları bu organizasyonlarda adından bile söz edilmeyen Zeki Göker için birileri de çıkıp, adını taşıyacak bir Kültür Merkezi yaratmaya çalışıyor. Bu emeğe saygı duymamak ve desteklememek mümkün değil.
Bir Kültür Merkezine, Zeki Göker’in adını vererek onu yaşatmak ve gelecek kuşaklarla buluşturmak isteklerini, onları yakından tanıdığımız için heyecanlanarak kabul ettik. Yaklaşık 3 ay içerisinde büyük bir restorasyon sonucu, 22 Eylül akşamı açılışı yapıldı.
Bu Kültür Merkezi, gençlere, çocuklara başta tiyatro ve sinema olmak üzere, güzel sanatların diğer dallarında da eğitim verecek, çalışma yeri arayan tiyatro ve müzik grupları için kullanabilecek alanlar sunacak, cafesi ile de hizmet verecek bir alternatif.
Kadıköy’ün merkezinde yer alan bu 3 katlı Kültür Merkezi için hepimiz elimizden geleni yaptık. Bundan sonrası artık oraya gösterilecek ilgiye bağlı…
Mehmet Özgür Ersan:Son olarak, tiyatrolara yapılan devlet yardımının kesilmesi ve yardım yapılan tiyatroların da denetlenmesi konusunda ki düşünceleriniz nelerdir?
Bilge Can Göker: ‘’Parayı alan, buyruğa alışır’’ Bunu en iyi tanımlayan cümle. Devlet yardımına başvuran tiyatroların özgürce oyunlarını seçemedikleri ve hatta bir kısmının da sadece bu yardımı almak için tiyatro yaptıklarını biliyoruz. Devlet yardımı alıyorsanız, elbette denetleneceksiniz. Bunu kabullenerek başvuruluyor o yardımlara. Biz bu güne dek ne devlet yardımına başvurduk, ne de afişlerimizin altında bira şişeleri sponsor oldu. Çünkü tiyatro ‘’Bu kapağın altındadır’’ denebilecek kadar alçaltılmamalı. ABT’de bu inançla direndi.
Ben, Ankara Birlik Tiyatrosu oyuncusu ve Zeki – Gül Göker’in yetiştirdiği bir tiyatro işçisiyim. Tiyatroda savunmadığım hiçbir şeyi yapmadım ve yaptıklarımı da savundum hep. Tiyatronun yatak odası ile salon arasında geçen bir yaşam olmadığını çok iyi biliyorum. Bu nedenle de, politik tiyatronun işlevini, değiştirici gücünü görerek seçtim yolumu. Ve o yolu babam hep ışıtacak biliyorum…
Şu sıralar, Gül Göker, Ankara Birlik Tiyatrosu ve Zeki Göker’i anlatan bir kitap yazıyor. Ben de hem yazıcılığını hem de tanıklığını yapıyorum. Bir tarih… Mücadele tarihi… Bu haberi tüm ABT izleyicileriyle ve oyuncularıyla sizin aracılığınız ile paylaşıyorum. Ve bu roportaj için çok teşekkür ediyorum…
Mehmet Özgür Ersan: Biz teşekkür ederiz.
Bir cevap yazın