“En çok yaşamış olan, uzun yıllar yaşamış olan değil, yaşamın anlamını en fazla anlamış olan insandır.”
Jean-Jacques Rousseau
Montaigne’nin Denemeler’inden bir alıntı: “Ruhun büyüklüğü büyük yerlerde değil, gösterişsiz yerlerde çıkar ortaya. Onun için bizi içimize inerek yargılayanlar ünlü eylemlerimize pek önem vermezler, bunların aslında çamurlu ve batak bir dipten fışkırmış pırıltılı su birikintileri olduğunu görürler. Bizi parlak görünüşümüze göre yargılayanlar ise içimizin de aynı parlaklıkta olduğunu sanırlar…”
Olgun insan, için parlamasıyla dışın parlaması arasındaki farkı görür, gülümser sadece…
Sizce yaşlı bir insan ne kadar olgundur? Şöyle bir düşünelim birlikte. Bana göre, yaşlı bir kişi hiç olgun olmayabilir. İnsanın gençken bilinci, kalbi kapalıysa, yaş aldıkça da hiç açılmazsa çevresine ışık vermeyen bomboş bir yaşlı olur. Aynı hataları yaparak yaşamaya devam eder. Bir soru daha! Tahsilin, görgünün olgunlukla ilgisi var mı? Ne dersiniz? Gözlemlediğim kadarıyla insan tahsilli de olsa olgun olmayabilir. Yeni bilgilerle kendini donatıp yüksek bir egoyla yaşamını sürdürebilir. Birisiyle tanıştığında sözü hemen kariyere getirmeyi sever. Sadece görüş alanı içindeki bazı insanları ve oluşumları fark eder. Sizin de bu konudaki gözlemlerinizi duymak isterdim doğrusu. Bence olgunluğun yaş almakla, tahsil ve görgüyle hiç ilgisi yok. Zülfü Livaneli der ki, “Olgunluk, bilgelik, egoyu denetim altına almak demektir.”
Bu yetkinliğin doğuştan geldiğini düşünüyorum. Olgun bir insan temiz ruhlu ve masumdur. Yüreğiyle gülümser, baktığında insanı görür, hesapsız ve beklentisizdir. Bazı insanlarsa doğuştan olgun olmasalar da yaşadıkları olaylar sonucu olumlu yönde değişebilirler. Böylece geçmişteki üzüntüler ve sıkıntılar yaşamlarına derin bir anlam katabilir. Bernard Shaw’a göre, “İnsanlar tecrübeleri oranında değil, tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgunlaşırlar.”
Burada bir parantez açayım, izninizle. Deneyimlerimizden öğrenip öğrenmediğimizi nasıl anlayabiliriz? Aynı hataları yapmıyor, özellikle duygularımıza söz geçirebiliyorsak öğretilerin yerini bulduğunu düşünüyorum. İnsanın kendinden, yaşamından hoşnut olması buna en iyi kanıt bence. Kişiler sürekli yaşamları hakkında şikâyet ediyorlarsa dikkat edin söz ettikleri konular genellikle aynıdır. Büyük bir olasılıkla dönüp kendilerine hiç bakmayıp hataların tümünü başka insanlara, koşullara yüklüyor olabilirler. Uygulamada zor görünse de başkalarının yaşadıklarından ders alarak bedel ödemeden öğrenebilmek de hüner değil mi?
Olgun insan mutlulukla acının birbirini tamamladığını bildiği için mutlulukları, acıları derinden hissedebilir. Kimseyi küçümsemez, alay etmez. Fazla konuşmaz, uygun zamanda ve ortamda, gerektiği kadar, yani az ve öz… Özdemir Asaf şöyle der: “Sustuğunu bilen olgundur, bildiğini susan değil.” Bir konu hakkında görüşlerini sükûnetle dile getirirken karşısındakini görebilir olgun insan. O kişinin yeni öğretilere ne kadar açık olduğunu, söylenenlerin ne kadarını duyabildiğini, duyabildiklerinin ne kadarını değerlendirebileceğini, kısaca neye ihtiyacı olduğunu hisseder. Rahatsız edici çok özel sorulardan çekinir. Gördüğü, duyduğu her şeye anında tepki vermeyi de seçmez, yeri geldiğinde kırmadan dökmeden kendini ifade eder. Nerede durması gerektiğini bilir, haddini aşmaz. Fazla konuşmasa da olan biten her şeyin farkındadır. Baktığında görebilen, değiştiremeyeceklerine kabul göstermeye çalışandır. Kendisi ve bütünle uyumlu, kavgalarını bitirmiş, makul, ölçülü, tarafsız ve saygılıdır. En önemlisi de o içsel yolculuğuyla yakından ilgilidir, öz benliğinden kaçmaz. Yaşadıklarını iç dünyasında sabırla evirir çevirir, sonunda her yolun kendisine çıktığının farkındadır.
Sevgili okur, her olgun görüneni olgun sanmayın. Akıllı makyajla bilgeliği ayırt etmek gerekir. Ya ben? Bunları söylediğime bakmayın, ben de olgun olmayabilirim. Tek bildiğim, o en büyük son yolculuğuma çıkıncaya kadar öğrenmem gerekenlerin çok olduğu… Zaten “Oldum!” dersem geriye gidiş başlamış demektir.
Ursula Kroeber Le Guin şöyle ifade eder. “Olgunluk kabuk değiştirmek değil, serpilip gelişmektir. Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur.”
Kendinizi ne kadar olgun buluyorsunuz?
?
Bir cevap yazın