Sabahın ilk ışıkları perdenin açık kalan kısmından içeri sızıyordu. İçeri sızan bu ışık hüzmesi bütün ihtimalleri hiçe sayarak yatagın başına gelip, sonrada aşağı doğru ilerleyip yastıga ulaşıyordu. İhtimallerin hiçe sayıldığı kısım bu değildi tabiki. Asıl ihtimalleri tuvalet kağıdından yapılmış bir duvar gibi hiçe sayıldığı yer ise, ışık hüzmesinin bu yastığa kafasını koymuş ve uyumakta olan Dante’nin sağ gözüne geliyor olmasıydı. Çünkü ışık hüzmesi bir fındık büyüklüğünde ve Dante’nin gözünden içeri girmek için ısrar etmekteydi. Hatta dikkatli bir şekilde dinlerseniz, güneşin perde ile işbirliği içerisinde bunu yaptığını anlayabilirdiniz. Çünkü şuan kıkır kıkır gülüyorlardı.
Dante artık uyanmaya başlamıştı. Gözündeki yanma hissi ve o hain kahkahalar tatlı uykusunun en güzel yerinde bölmüştü. Yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade vardı. Yine rüyasında birileriyle savaşıyordu ve savaşı o kazanmak üzereydi büyük ihtimalle. Bu olayı her zaman, internet üzerinden oyun oynarken internetin kesilmesine yada birinin bilerek fişi çekmesine benzetiyordu. Burada bahsetti biri öznesi şuan güneş ve perde oluyordu sanırım.
Artık tamamen uyanmıştı. Yataktan kalkıp ayakta dikildi. Her yeri ağrıyordu yine. İçinden bu yatağı değiştirmesi gerektiğini düşündü. Ağrılarının nedeni sadece yatak değildi elbet. Bütün suçu yatağa atmak, yatağın üzülmesine neden oluyordu. Hala iki ay önceki geçirdiği kazanın etkileri olabilirdi başka bi neden de.
Dante açma germe haraketleri yapmaya başlamıştı ki bunu yapmak için bile çok yorgun olduğunu düşünüp vazgeçti. Sonra kendini yatağa geri bıraktı, yüzüstü döndü, yastığını alıp kafasına koydu. Uykusuna ve rüyasına devam etmeden önce perdeye ve güneşe doğru çok nazik bir şekilde el haraketi yaptı.
Kırmızı Işık
Dante karşıdan karşıya geçmek için hazırlanırken trafik ışıkları ona engel oldu. O ufak kırmızı adam Dante’ye tehtidkar bir bakış attı. Dante de gözlerini kısıp bakış atarak karşılık verdi. Bu gerginlik artmaya devam ederken yeşil ve sevimli adam koşarak gelip Dante’ye geçebileceğini belirtti. Dante çok sakin bir şekilde karşıya geçti, köşeyi döndü ve en sevdiği “Dreamers” adlı kafeye girdi.
İçeri girer girmez etrafı süzmeye başladı. Gözleri birer radar gibi her gördüğü insanı tarıyordu. Yaklaşık yirmi saniye sonra gözleri görevi başarıyla tamamlayıp hedefi bulmuşlardı. Hedef, Dante yaşlarında, bir metre yetmiş santim boyunda, kısa siyah saçlara sahip ve tam burnunu karıştırmak üzere iken Dante’nin ona baktığını fark eden kişiydi. Bu kişi aynı zamanda Dante’nin en yakın arkadaşı Vergil idi.
Vergil ayağa kalktı Dante’yi selamlamak için. Tokalaşıp oturdular.
“Biraz geçiktin sanki, yaklaşık on üç dakika.” dedi Vergil alaycı bir şekilde.
“Ne oldu, beklemek zor mu geldi? İki gün önce beni yaklaşık elli beş dakika bekletmiştin. On üç dakikayı ordan düşelim. Ne etti, kırk iki. Hala senden kırk iki dakika alacağım var.” diye karşılık verdi.
“Bu arada bu trafik lambalarındaki kırmızı adamların sorunu ne? Çıldırmış gibi davranıyorlar.” diye ekledi.
“Bilmiyorum Dante bu aralar bir terslik var gerçekten” dedi Vergil ve sonra deli gibi gülmeye başladılar. Bu muhabbet çok eğlenceli gelmişti onlara.
Her zamanki gibi hiç susmadan muhabbet ediyorlardı. Uzaktan bakan bir insan bu muhabbetin çok önemli bir konuda olduğunu düşünürdü çünkü aşırı ciddi bir şekilde konuşuyorlardı. Ama aslında konu sadece en çok hangi Robin’i sevdikleri ve hangisinin daha güçlü olduğu idi.
Saat baya ilerledikden sonra kalktılar ve hesabı ödediler. Dışarı çıktılar, hava kararmıştı çoktan. Dante kapşonunu kafasına geçirdi. Sürekli böye gezmeyi çok severdi. Yürümeye başladılar, sabah döndüğü köşeyi döndüler ve tabiki yine kırmızı adam karşılarında dikiliyordu. Bu sefer muhattap olmamak için Dante ona bakmadı bile. Vergil yeşil adamın gelmesini bekliyordu sabırsızca. Ve sonunda çıkagelmişti, Vergil ile Dante mutlu mutlu karşıya geçerken, trafik lambasındaki sevimli ve sakin yeşil adamın üzerine kırmızı adam atlayıp yere devirdi, başka bir kırmızı adam daha gelip yeşil adamın yerine orda ayakta dikildi.
Dante ve Vergil olanları görüp ne olduğunu anlam vermeye çalışırken, arabalar harakete geçti. Arabalar korna çalarak hatta bazı şöförler kafalarını camdan çıkartıp akla hayale gelmeyecek küfürler ederek yanlarından geçiyordu. Ama arabalardan biri dikkatsiz bir şekilde geliyordu. Şöför yeni aldığı akıllı cep telefonundan sosyal medya sitelerinden birinden durum iletisi yazmakta idi. Yazdı iletini içeriği ise “Bugün harika bir gün, içimden bir his bugün çok güzel şeyler olacak.” idi. Araba süratle onlara doğru gelirken Dante ileri doğru atıldı, araba tam Vergil’e çarpmak üzereyken Dante Vergil’in kolundan yakalayıp çekti. Araç geçip giderken Vergil ve Dante dikkatli bir şekilde karşıya geçtiler. Araç sürücüsü hiç birşey fark etmememişti ve o günün geri kalanında çok güzel şeyler olmuştu onun için.
Dante ve Vergil olanlar hakkında konuşmak üzere Dante’nin evine gittiler. Birer bira açıp konuşmaya başladılar.
“Bir açıklama yapabilecek misin? Ne oldu sence orda?” diyerek başlattı konuşmayı.
“Bir düşüneyim” bir iki saniye geçtikten sonra devam etti “Trafik lambalarındaki kırmızı çöp adamlar beni yada seni hatta belki ikimizi birden öldürmeye çalıştı.”
“Bu cümleyi aklında düşündün, öznesi nesnesi yüklemi herşeyi ile ile birlikti kurdun, hatta yetmezmiş gibi buna inandın ve bana söyledin.”
“Vergil beğenmediysen sen dene bir de sansını.”
“Tamam bekle” dedi Vergil, yaklaşık beş altı dakika geçtikten sonra devam etti. “Bence, bu kırmzı adamların bulunduğu trafik lambaları tamamen uzaylılar trafindan ele geçirilmiş ve şimdi de düny … neyse boşver seninki daha mantıklı.”
“O cümleyi bitirmediğin için sevindim, gerçekten.”
Dante ayağa kalktı ve pencerenin yanına gidip tekrar düşünmeye başladı.
Gece saat iki olmuştu. Vergil elinde joystick ile oyun oynarken uyuya kalmıştı. Bir dövüş oynunu hiç durmadan oynamış ve kırk ikinci maçta beyni paydos verip ertesi sabah kadar işe dönmemeyi düşünmüştü. Dante sıkılıp televizyonu açtı. Kanalları gezerken, bir köpek ve bir insanın maceralarını anlatan çok sevdiği çizgifilme denk geldi. Dante bu çizgi filmi çok severek izliyordu ama kanalın yayın yönetmeminin bu bilgiden yoksun olduğu çok açıktı ki yayını son dakika haberleri ile böldü.
Haber spikeri çok tedirgin bir şekilde haberi anlatmaya başladı. Sokaklardaki kargaşadan bahsediyordu. Arkadaki korna ve ambulans sesleri arasında kadının sesi kayboluyordu zaman zaman. Sonra spiker trafik lambalarından bahsetmeye başladı. Bütün trafik lambalarının bozulduğunu söylüyordu. Dante sesi daha çok açtı. Bu ani ses artışı Vergil’in beyni için paydos bitiş işareti olmuştu. Bu kadar kısa sürmesini beklemiyordu, sabaha kadar planları vardı. Bu planlar güzel kızların hayallerinden ibaret olabilirdi ama yapacak birşey olmadığı için üzgün bir şekilde ve hafiften söylenerek işine geri döndü.
“Ne oldu?” diye sordu Vergil. Sesi çok garip çıkmıştı. Beyni hala paydosun ve güzel kızların etkisinden çıkamamıştı.
“Haberlerde trafik lambaları ile ilgili bir şeyler anlatıyorlar.”
Spikerin söylediğine göre trafik lambalarındaki bütün kırmızı adamlar kaybolmuş. Tabiki insanoğlunun o gelişmiş beyni bu olayı kaldıramayıp kaosa sürüklenmiş. Her yerde kazalar ve yaralılar varmış.
Dante ile Vergil gözleri fal taşı gibi açılmış televizyona bakıyorlardı.
“Bak işte bunu beklemiyordum.” dedi Vergil
“Ben de”
“Sence nereye kayboldular?” Vergil sessizce sordu sanki birilerinin duymasından korkuyormuşcasına.
“Benim düşündüğüm şeyi mi düşünüyorsun yoksa?”
Birbirlerine bakıp sırıttılar ve “Bizim için geliyorlar!” diye bağırdı ikiside.
Bu sırıtma hiç hayra alamet değildi. Sıradan insanlar böyle bi durumda tedirgin olur korkarlar ama bu ikisi başlarına dert almayı çok sevdikleri için mutlu olmuşlardı. Sürekli kendileri için macere bulmaya çalışıyorlardı. En son bu şekilde sırıttıktan iki saat sonra patlamak üzere olan bir oyuncak dükkanında dışarı fırlamışlardı.
Evden dışarı çıktılar, etraf sessizdi ama yanlış olan birşeyler vardı. Yanlış olan şeyi farketmeleri çok uzun sürmedi. Evin önündeki kavşakta bütün ışıklar kırmızı yanıyordu. Biraz daha yaklaştıklarında aslında herşeyin çok daha yanlış oldğunu anladılar. Bütün ışıkların yerini sadece kırmızı adamlar almıştı. Hepsi de gözlerini onlara dikmiş bekliyorlardı. Sonra bir anda bütün ışıklar yanıp sönmeye başladı. Birşeyler oluyor ama Dante ile Vergil anlamıyordu, sadece fikir yürütüyorlardı.
“Bir şey söylmeye çalışıyorlar. Mors alfabesi olmasın.” dedi Vergil.
“Pek emin değilim, öyle olsa bile ikimizde Mors alfabesi bilmiyoruz.” diye karşılık verdi Dante.
Sessizce düşünürlerken, bir ışık belirdi. Karanlığı bölen ışık Dante’nin kafasının üzerindeki ampulden geliyordu.
“Bir fikrim var!” diye bağırdı Dante heyecanla.
“Dostum, kapat şunu kör olacağım senin yüzünden.” diyerek isyan etti Vergil.
Dante ampulun yanındaki ipi çekerek ampulü söndürdü ve sonra koşarak eve gitti. Bir dakika sonra elinde bilgisayar monitörü ile dışarı çıktı. Vergil’in yanına geldi.
“Şu cebindeki isveç çakısını verir misin?” dedi.
Vergil cebinden çakıyı çıkartıp Dante’ye uzattı. İsviçre çakısı dünyanın tarihi boyunca tırnak makasından sonra bulunmuş en önemli buluştur. Hatta İsviçre çakısını bulan ekip bu ikinciliği kabul etmeyip çakının içine tırnak makası eklediler.
Dante çakıyı alıp monitörün kablosunu kesti, içindeki kabloları ayırdı. Sonra o muhteşem çakıyı kullanarak en yakındaki trafik lambasını devre bölümünü açtı. Monitörün kablolarını devreye bağladı. Dante her zaman elektronik konusunda iyi olmuştur ama bu özelliğinin nerden geldi hakkında hiç bir fikri yoktu, doğal bir yetenek olsa gerek diye düşünürdü hep.
Monitörde bir görüntü belirdi. Monitöre görüntü gelmesi ile birlikte bütün trafik lambalarındaki kırmızı adamlar yavaş yavaş kayboldu, sonra hepsi monitörde belirdi. Hepsi garip garip haraketler yapıyorlardı. Sanki Dante ve Vergil’e bağırmaya çalışıyorlardı. Aralarından bir tanesi diğerlerini sakinleştirdi.
Dante ve Vergil yetmişlerden kalma sessiz film izliyormuş gibi hissettiler, gülmemek için zor tutuyorlardı kendilerini. Kırmızı adamların ele başı gibi görünen el kol haraketleri yapmaya başladı, diğerleride bu haraketlere göre formasyon değiştirdiler ve garip şekillere girmeye başladılar. İkişer, üçer tanesi birleşip birer harfe benzemeye çalışıyorlardı.
Harfler yanyana gelmeye başladı, Dante anlamlı bir kelime oluşmaya başlayınca o da okumaya başladı.
“Seni… Öldü… re… ce… ğiz!”
Dante şaşkınlık içinde baka kaldı yazan cümleye. Ama neden diye düşündü. Kırmızı adamlar sanki bunu fark etmiş gibi cümleye devam etti. Cümle devam ettikçe başı siliniyordu çünkü çok fazla kırmızı adam yoktu, baştakiler sona geçip yeni kelime oluşturuyorlardı. Cümlenin devamını okumaya başladı Vergil.
“Çün… kü…” ve o an şehrimizin çok akıllı, süper zeki elektirif firması çalışanları, bu trafik lambası sorununu çözmek için en teme yöntem olan “kapatıp açma” ‘ı yaptılar. Elektrikler geri geldiğinde herşey normal haline dönmüştü. Dante ve Vergil cümlenin sonunu görememişlerdi. Ama elektirik şirketi başarılı olmuştu
Bir cevap yazın