ey insan
bir yüzün var
taştan oyulmuş
kanın sudan ve topraktan
ırmaklardan gelmişsin
çağlayıp duran
ne varsa oyup topladığın
sana dair seni anlatan
savurur atarsın
denizlere
yüreğinde karanlık
derin bir sessizlik
içine düşmüş sözcüklerden
hiçlik deryasından atılmış bir oksun
birlikten çokluğa bölünen
birliği arayan
karanlıksın
sessizlik içinde gürleyen
sesi dinleyip aydınlanan
ve sesi gibisin
aydınlığın
nur içinde nurun
türküsüsün ateşin
düşüşü
bir elmanın boşluğa
kapı aralığında
bir bebeğin çığlığı
hiç eksilmeyen
değişmezsin
karanlıksın
o karanlık
şarap mahzeni
gibi
bir çocuğun yalnayak
düşüsün
o karanlık odasına düştüğü
o eski avluda günün
birden aydınlanıverdiği
sonra biz korkakların
fısıltılı akşamı
kırmızı
kirli ışıkların
altında tutsak kaldığı
bu hırpalanmış
dünyanın kulusun
yaşadık
öğrendik
kopardık kollarımızdan
şavkıyan zincirleri
sustuk
belki yıllarca
ama kan yuttuk
yürüdü yüreklerimize
özgürlüğün kanı
artık ne yumuşaklık
ne de koyvermek kendimizi
yürüdük
ırmak boyundaki yollara
tutsak değildik artık
yalnız ve diri
topraksın ve ölümsüzlük sen
özgürce ey insanoğlu
elez hitabından beri
İlk kez bu demde
mehdi’nin safında
Mehmet Özgür Ersan kadıköy 01.06.2016 01.19
Bir cevap yazın