Yine soğuk bir gündü , belki havanın sıcaklığını tenimde hissedebiliyordum fakat kalbimde kopan fırtınalar bedenimi esir alıyor, hiç bir sıcağa yenilmiyordu . Üzerime gelen duvarlardaki keskin rutubet kokusu ciğerlerime işlerken kararmaya yüz tutmuş bir bez parçasıyla pencerenin kenarından giren rüzgar ve o garip uğultusunun önünü kapattım . Bu uğultu kimileri için ürkütücü bile sayılabilirdi öyle ki ıssız gecelerde uykumun en büyük düşmanı , ahşap tavanın üzerinde oluşmuş her bir oyuğu santim santim ezberlememe sebep olurdu. İşte o gecelerde hissederdim yalnızlığı , o geceler öğretirdi sessizliği , sabrı… Pek çıkmazdım dışarı hatta kimileri hapsedildiğimi bile düşünebilirdi, fakat bugün çıkmalıydım , çıkmak zorundaydım… Pencerenin yanına konumlandırılmış olan yatağımdan kalkınca önce biraz sendeledim fakat sonra şöminenin çaprazında duran eski kanepeden destek alıp doğrulduğumda güneşin yardımıyla kendini gösteren , yarısı küflü, çirkin makası fark ettim .
Kapıyı iki kez tıklayan sonra içeri girer girmez çığlık atan bayan Katelyn’in üzerindeki garip koku odanın rutubetini bastıracak kadar keskin ve iticiydi , gerçi hiç yıkanıyor muydu bu kadın? Sonra saçlarıma ne yaptığımı soran ikinci çığlığı yankılandı odada , omuzlarımdan yere dökülen kuzguni siyah saçlarımı gördüğümde en az onun kadar şaşırmıştım. Sonra öyle bir sarıldı ki canımın acımasından çok kemiklerimin ona batıp batmadığını düşündüm. Bir yıldır ilk defa sarılmıştı bana , saçlarımı okşuyor kontrolsüz bir güçle sımsıkı kucaklıyordu . Bayan Katelyn kırklı yaşlarda , dul , çocuğu olmayan , çok neşeli (çoğu zaman abartılı yaşardı bu neşeyi ) güleryüzlü, kilolu , kırmızı yanakları olan bir kadındı , ağız dolusu güldüğü zamanlar dişlerini sayacak kadar vakit bulabilirdiniz , koyu gri gözleri bazen üzerinize yöneldiğinde sebepsiz bir rahatsızlık uyandırırdı . Bir senedir onula ve iki tane de kedi yavrusuyla aynı evde hayatımı sürdürüyorum tabi bu günden sonra işler değişecek… Katelyn onu yıllar önce alman uyruklu Lisa adında genç bir kız için terk eden kocasından dert yanardı hep , önce ölmesi için dualar savurur ardından gereksiz bir kahkaha patlatıp dinleyip dinlemediğinizi kontrol edercesine bakışlarını gözlerinize dikerdi . Yine o bakışları ile rahatsız ediyordu beni bu sefer sorgulayan bakışlardı bunlar,bir yandan da acıyordu bana bunu iliklerime kadar hissedebiliyordum.
Ahşap ve çivileri paslı , bir o kadar da çürümeye yüz tutmuş merdivenleri inerken düşmemeye gayret gösteriyordum bayan Katelyn koluma girdiğinde kendim inebileceğimi belirten bir hareketle ve yarım bir gülümsemenin de katkısıyla geri çevirdim yardımını fakat bakışları hasta olduğumu hatırlatır gibiydi. Son bir aydır yenik düşmüştüm bu hastalığa , içimde çevreden gelen yardımlara direnen inatçı bir çocuk barındırıyordum , hatta inatçı bir çocuktan çok hani kendine toz kondurmayan bilmiş sekter ihtiyarlar vardır ya aslında çocuktan da çaresiz bakıma muhtaç kimselerdir… İşte onlardan biriydim ben . Tam otuz sekiz basamak inmeyi başardıktan sonra önüme gelen kedim Nancyi kucakladım . Ah bu alerjim de olmasa ona doya doya sarılıp koklamak isterdim . Karanlık yüksek tavanlı salona geçip yemek masasının yanında duran eski sandalyelerden birine oturup beklemeye başladım, sabah saatleri olmasına rağmen evin içi karanlık bir kilerden farksızdı . Ağır rutubet kokusunu ciğerlerimde hissettiğim ardı arkası kesilmeyen öksürmelere sebep olan bu hava , bazen ciğerlerimin yerinden çıkabileceğini bile düşündürürdü bana . Sanki zaman duruyordu bu evde , beklerken eski eşyaları inceliyor arada sokağa bakan pencereden dışarı göz gezdiriyordum, bu hafta içi bile oldukça sessiz olan mahallede sabah saatlerinde kimse olmazdı . Çok geçmeden bayan Katelyn elinde ufak bir tepsi ile geldi, iki fincan çayın yanında içi boş görünen bir sandviç vardı yemem için diretti fakat iştahım ve karşı koymaya yetecek gücüm yoktu . O sırada kapı şiddetle yumruklanmaya başladı göz göze geldiğim bayan Katelyn oldukça korkmuştu , gözlerini kocaman pörtletip kapıya yöneldi ve kapıyı açar açmaz ” o nasıl ? İyi mi? ” diye nefes nefese sorular soran kişi doktorum Nicholasdan başkası değildi .Nicholas orta yaşlı uzun boylu bir doktordu , sarı saçlarını kapatan fötr şapkası , giydiği demode takım elbise ve ona resmiyet katan kuzguni siyah kravatı
İle yeterince sıkıcı görünüyordu . Onunla ilk defa beş ay önce kendi özel kliniğinde çalışırken tanışmıştım ,yine bayan katelynin ısrarı ile muayene olduğumda ilerleyen hastalığıma ilk teşhisi o koymuştu . Nicolas bana karşı her zaman güler yüzlü olmuştu ve şartlar kötü olsa da hiç bir zaman yardımını esirgememişti bizden . Tarifi olmaz bir şefkatti onunkisi mavi gözlerini üzerime diktiğinde utanır başımı kaldıramazdım yerden . elindeki çantasını masanın üzerine sertçe koyduğunda irkildim . Elleri ile yüzümü sıkıca kavrayıp kendine yönelttiğinde kalbim yerinden çıkacak gibi oldu . gözlerime bakarak iyi olup olmadığımı sorduğunda cevap vermek istedim fakat dilim buz tutmuştu sanki dudaklarımı hareket ettirmek daha da zorlaşıyordu her geçen dakika . “merak etme iyileşeceksin ” derken o sevgi dolu gülümsemesi ile yanağındaki gamzeler kendini gösterdi . Cevap vermekte zorlanıyordum fakat belli belirsiz yarım bir tebessümle göz kırpıp başımla onayladım .
Doktor Nicholas ayağa kalkıp kapıya yönelmeme yardım ederken bayan Katelyn de eline aldığı bir kolu yamalı, eski kabanı sırtıma geçirmeye çalışıyordu . Zar zor kendimi attığım arabada yolculuk tam bir saat on beş dakika sürdü, yolculuk sırasında gözlerimin ara ara kapanırken kasabayı terk edip çevre yoldaki patikadan ilerlediğimizi hatırlıyorum. Bu hayalle gerçeği ayırt edemeyeceğim zamanlardan biriydi . Hastaneye ulaştığımızda bitkin bir haldeydim ,bayan Katelyn ve Nicholas da sersemlemiş görünüyordu. Beni kolumdan tutup tekerlekli sandalyeye oturtmaya çalıştıklarında içimdeki huysuz ihtiyar bu duruma karşı çıkmam için diretiyordu . Biraz direttikten sonra bu savaşı kazandım , bir yerlerden tutunarak da olsa tek başıma yürümeyi başarabilecek bir genç kızdım, yaşarken ölüm fermanımı imzalamamak için direniyordum .
Uzun zaman sonra dışarı çıkmıştım , kolay değildi benim için soğuk ve aydınlık hastane koridorlarında ilerlemek. Yanımdan geçen her bir göz bana çevriliyormuş hissine kapılıyor kafamı kaldırmadan ilerliyordum. Hemen arkamdan doktorum ve evini paylaştığım iyi insan , bayan Katelyn beni takip ediyor yeni yürümeye başlayan bir çocuğa gösterilen ilgi ve alakayı hissediyordum üzerimde . Her an düşecekmişim gibi bir saniye gözünü ayırmadan bakan bayan Katelyn biraz abartmıyor muydu? . Bu soğuk mimarili binanın insanda uyandırdı yabancılık hissi beni çok rahatsız etmişti. Bir an önce kaçıp uzaklaşmak istiyordum hatta o rutubetli eski evi tercih edebilirdim , en azından daha samimiydi .Bu duvarlar sanki benliğini yitirmiş bir milletten kalan artıklar kadar sahipsiz görünüyordu . Yorulmuştum oysa daha kırk adım bile atmamıştım , çok garip değil mi ? Evet adımlarımı sayıyorum çünkü başka türlü çekilmez oluyor bu ağır bedeni ilerletmek . “İşte burası yeni odan ! Merak etme sadece birkaç günden fazla sürmez misafirliğin ” dedi Nicholas ufak odayı gösterirken , ben ise o kadar uzun zamanımın olduğunu düşünmüyordum.
Hastanedeki ilk günüme Katelynin getirdiği çöreklerin kokusuyla uyandım ve kedilerimi getirmediği için kızgındım ona fakat hastane kuralları işte.. Önce doğrulmama yardım etti , çivi gibi sırtıma saplanan yastığı sabitledikten sonra elime taktıkları rahatsız edici serumu inceleyip bir şeyler anlatmaya koyuldu , bir pazar günü klasiği olarak geçen ay kilisede tanıştığı papazdan bahsediyordu yine , adamı o kadar çok anlatmıştı ki artık sorsalar sol kaşının çaprazında bulunan bene kadar tarif edebilirdim . O hararetli bir şekilde anlatmaya koyulmuşken ben de karşımdaki duvarı seyre dalmış boş boş duvarın üzerindeki asimetrik çizimi inceliyordum . Bir süre sonra bu çizim asimetrik olmaktan çıkarak bir silueti temsil etmeye başlamıştı, evet yanılıyor olamazdım içimde meydana gelen akıl almaz derecede bedenimi saran ürperti Katelynin attığı kahkaha ile dağıldı.
“sen beni dinlemiyor musun Lauren ?” kafamı yavaşça ona çevirdiğimde gözlerindeki sitem ve korku dolu bakışları gördüm. Bu halimle onu ne kadar çok endişelendirdiğimin farkındayım çünkü beni kızı gibi görüyor, sahipleniyordu fakat bazen yalnızlığa alışan ruhum aşırı kayıtsız kalıyordu bu duruma. Var gücümle elini tutup tebessüm ettim ve “iyiyim ” dedim . Çok garip değil mi ? Bir aydır ağzımdan çıkan ilk ve tek kelime bir başkasını iyi hissettirmek için söylenen bir ağız dolusu yalan oluyor diğer bir deyişle bir kelimeye sığan yalanlar dizisi…
Bir cevap yazın