Hayatının yirmi yılını insanlardan uzak geçirdi, geri kalanını ise kalabalıklar arasında. Kendini nerde buldu diye soracak olacak olursanız eğer bulamadı bunu biliniz.
Yazarın hayatının en güzel yılları monotonluk içinde geçti. Bunu isteyerek yapmamıştı tabiki. Mecburdu. Evleri herzaman sıkıcı ve basıktı. Sıkıcılığı evin insanlarından geliyordu. Babası hiçbir baltaya sap olamamış, beceriksiz, üç kağıtçı, yalancı ve yetmezmiş gibi alkolik pisliğin tekiydi. Ondan kendini bildi bileli nefret ederdi. Annesinin hayatını karartmış yetmemiş sıra çocuklara gelmişti. Sürekli parasızlıkla savaşan bir aile ve yaşlı dede ve anane de eklenince ev dört duvarla çevrili dünyada ki cehennemdi. Huzurlu günleri yoktu evde. Anne sürekli haline isyan ederdi. Baba desen normalde konuşmaz konuştuğunda da sarhoş olur:
– Ben sizi yıllarca beslemedim mi nankörler!
– Para kolay kazanılmıyor! Derdi
Sanki para kazanıp eve getiriyormuş gibi. İki para kazanır yarısını içki masalarında alem yaparak getirir. Evdekilere yalan söyler bu kadar bulabildim derdi. Yazar hayatında hiçbir zaman hiçbir erkeğe güvenmedi bu yüzden. Hayatında tanıdığı en büyük yalancı babasıydı Maalesef .Kardeşi sessiz sakin bir çocuktu. Evdeki kavgalar, bağırışlar, buhran kardeşini çocukluktan itibaren içine kapanık bir çocuk yapmıştı. Halbuki doğduğunda ne kadar mutlu bir çocuktu.. Yazar babasına katlanamadığı için ailesiyle değil dedesi ve ananesiyle kalmıştı. Dedesi çok ciddi bir adamdı. Kuralları vardı herzaman. Salataya ekmek banmak bile yasaktı. Görgülü , otoriter bir adamdı dedesi. Çoğu zaman ağzından kaçardı ‘baba ‘ derdi ona. Sürekli ders çalış diye zorlardı. Sopayla televizyon başından kovaladığı olurdu. ‘ aynı mikroplar, aynı gereksizler, aynı şeytanlar! Bıkmadınız bunları izlemekten ‘ diye kalıplar bir sözü vardı. Tansu Çiller kızım diye severdi yazarı dedesi. Yazarın çocukluğu aynı Tansu Çillerdi. Küt saçlar, tombiş yanak, sapsarı saçlar. Yazar bilmezdi o kim ? Ağlardı hep. Yaşlı o kadın ben daha küçüğüm, ben daha güzelim diye. Büyüdüğünde gördü ve ‘ vay be ! Ne okullar bitirmiş kadın . Helal olsun . ‘ dedi. Tabi üzüldü o gün. Asla Tansu Çiller olamayacaktı. Ne olacağı da meçhuldü. O zamanın Türkiyesinde okunacak bölümmüydü felsefe. İnsanlara felsefe okuyorum dese insanlar kötü gözle bakardı. Sanırsın ‘kadın pazarlıyorum, E5 te işe çıkıyor ‘ öyle nefretle bakılırdı felsefeye. Hoş şimdide değişen Bir şey yok. Herkese inat okumak istedi yazar. Karar değiştirdi. Çok okullar değiştirdi ama okumayı severdi hep. Ona kitap verinde başka Bir şey istemeyin.. Bazen hırs eder günde bir kitap bitirirdi. Bazen ondan ona atlar hiçbirini beğenmezdi. Ama okuduğu için hiç takdir görmedi. Asalak gözüyle bakıldı hep. Hayali yazar olmaktı ama ilham denen şey uğramıyordu. Uğrasa yazamıyordu. Vakti gelecek, vakti gelecek diye diye otuz beş yaşına gelmiş hala bir sayfa Bir şey yazamıyordu. İçinde heyecan yoktu, hayatı monoton, hayal gücü yok olmuştu. Özgürlüğü severdi yazar . Özgürlük onun suyu, ekmeğiydi. Evde özgürlüğünü kısıtladıkları için evden kaçıp , kendine yeni bir hayat kurmak için İzmir’in yolunu tutacak kadar cesaretliydi. Cebinde yüz lirayla kaçmıştı evden. Geri de hiç dönmedi. Babasının hasta olduğunu duyduğu halde dönmedi. Nefreti geçmemişti. Geçemezdi. Hayatını zindan eden sağlıklı, hasta Ya da ölü olsun . Onun ne duruma düşmüş olması değiştirmez kötülüğü. Annesini severdi . Annesiyle görüşürdü. Bırakıp herşeyi yanına gelmesini söylemişti kaç kere ama hem mutlu olmak isteyen hem de vicdanlı bir kadındı . Annesine hiç benzememişti yazar. Herzaman asi ve başına buyruktu. İyiliğine kötülükle döneni asla affetmezdi. Annesi kimseye küsemezdi. Yazar birgün oturdu ve yazamaya başladı. Özgürlük nedir ? Dedi kendi kendine. Sonra düşündü ve aslında hiç özgür olmadığını fark etti. Kurulu bir düzende özgürlük tek düze birşeydi. Düzene tabi olan herşey alışkanlıktı. Alışkanlık özgürlüğü kısıtlar. Sigara bağımlısı bir adamın cebinde 10 Lira varsa ve yiyecek Bir şey mi sigara mı diye düşündükten sonra alacağı şey bir paket sigaradır. Aç kalmak pahasına bunu yapar. Çünkü yemeği yedikten sonra sigara arayacaktır ve bulamadığı için iki kat daha fazla ızdırap duyacaktır. Bunun yerine aç kalmak daha cazip gelir o bağımlıya. Bir insan kurulu düzenini bırakıp maceraya kolay kolay atılamaz. İnsan yapısı düzeni sever. Güneş aynı zamanda doğmalı , batmalı. Yağmur belli mevsimde yağmalı, cebine belli zamanda para girmeli, belli saatlerde uyunmalı, belli saatlerde uyanılmalı. Bunlar hep sistemleşmiş evcil insan paradoksalıdır . Gece dışarı çıktığımızda geri eve dönmek mutluluk verir. Başka bir evdee kaldığımızda kendi yatağımız, kendi yatağımız bize lüks gelir. İnsanoğlu evcil değildi evcilleştirildi. İnsanoğlunun evcilleşmesi özgürlüğünü elinden aldı mı yoksa hiçbir zaman özgür değil miydi ? Yazar bunları düşündü ve bir karara vardı. Özgürüz derken yanılıyoruz. Asla özgür değil bu dünyadaki hiçbir canlı. Özgürlük dediğimiz şeylerin başka şeylerle bağıntıları var. Yazar özgürlük için evini terk etti ama bir daha o eve girememe sorunuyla karşılaştı. Yazar artık özgürüm dediğinde önüne hep engeller çıktı. İnsan parayı bulmadan öncede, ilkel çağlarda da özgür değildi. Her zaman bir tehlike ihtimali insanları bir yere sığınmak, sıkışmak zorunda bıraktı. Özgürlük doğada var ama ayının seni yeme ihtimalini göze almak zorundasın. Özgürlük bir ceylan için var ama sürüden uzaklaştığın an vahşi hayvanların kıskacındasın. Gece dışarı çıkabilirsin ama tehlikelerden korunman için kimse garanti veremez. İnsanların ve canlıların olmadığı biryer se özgürlük açlıktan ölme ihtimalini bilmelisin. Özgürlük dünyayı gezmekti yazar için önüne para engeli takıldı. İş buldu işte çalışma engeli takıldı. Tatil buldu yalnız gitme korkusu sardı. Ve asla bu isteğini gerçekleştiremedi. Kelebek etkisinin içindeyiz. Herşey birbiriyle bağıntılı. Sizin bir dakika geç kalmanız bir çok şeyi etkileyebilir. Belkide sizin yüzünüzden birçok insan şuan öldü Ya da yaralı Ya da sakat. Çemberin içindeyiz. Farketmesek te herkesin rolü bir başkasının rolünü belirliyor. Annesi yazara ‘ben babanla hiç evlenmek istememiştim . Nasıl Evet dedim bilmiyorum.. ‘ demişti. Annesi etkinin içindeydi bunlar olmak zorundaydı. Yazar doğmak zorundaydı. Yazar koysakta adını karakterimizin herzaman beceriksiz bir yazar olarak yaşamak ve özgürlük aşkıyla yanarken özgür olmadan ölmek zorundaydı. Stoacıların dediği gibi doğa zorunluluk içinde gibi hareket ediyor. Sen doğanın içindeyken kendini nasıl izole bir varlık gibi düşünebiliyorsun ki ?
Bir cevap yazın