Edebiyatın kuşkusuz en yetkin örnekleriyle Nobel ödülü almış, Kolombiyalı yazar Gabriel Jose Garcia Marquez bedenen aramızdan ayrıldı. Daha 87 yaşındaydı. Birçok insanın asla yakalamayacağı kadar büyük bir aşkla sevilmiş ve sevmişti. Çektiği tüm yoksulluğu bile bir yakınma değil, ders niteliğinde gülümseyerek anlatabilen, farkındalığı yüksek, güzel yürekli bir insandı.
Duygulara hitap eden, ağız da güzel bir tat, tende güzel bir esinti yaratabilen nadir yazarlardan biridir Marquez. Okumanın insana verdiği tadı somutlaştırabilen nitelikli yazarlardan biri. Henüz tanışmayanların çok şey kaybettiği, tanışanların ise vazgeçemediği.
Adının geçtiği her yerde ilk olarak akıllara on altı yıllık bir emeğin ürünü olan büyük eseri Yüzyıllık Yalnızlık gelir ama benim için onun her eseri birbirinden değerli. Hatta birçok öyküsü romanlarının bile daha önündedir benim için. Tutukluk yaşadığım her zaman onun öykülerinden birini okur yada romanlarından birini aralar birkaç sayfa okur, rahatlarım. Üretme isteğimi tetiklerim. Derin bir nefes almak gibi bir şey benim için.
Bazen insanın ne olacağını bildiği halde kendine itiraf etmekten kaçındığı bazı hisleri vardır ya işte ilk hastaneye kaldırıldığını duyduğumda bende böyle duygular içine girdim. Sanki her şey elimden kayıp gidiyordu ve ben hiçbir şeye dur diyemiyordum. Yıllar önce yazmayı bırakmış olmasına, hastalığından dolayı edebi bir üretimde bulunamayacak olmasına rağmen nedir bu kadar korkun ne dedi bazı kişiler bana. Kaçınılmaz akıbet vardır. Söylenenlerin gerçekliğinin en az sizin kadar farkındayım. Tüm bunları kalbimin derinlerinde duysam da içimde bir şeylere asla söz dinletemedim. Hayalini kurduğum bir şeyi yitirmeyi kabullenemedim. Günün birinde onunla tanışma, konuşma, sohbet etme ihtimalini. Gözlerinin içine bakıp, gözlerimin içine bakarak yazma serüvenimdeki heyecanımı hissetmesini sağlayabilmeyi, ellerini görmeyi, kalemini, yazı masasını… Mercedes’le olan derin, fedakâr ve inanılmaz aşklarına şahit olmayı istedim hep. Yan yana olmayı. Tebessümümü yakından hissetmesini. Ne mutlu dünyanın diğer ucundaki birine bunu dedirte bilmek.
Onu ve sevdiğim diğer tüm yazarları düşündüğümde yazma işinin ne kadar büyük bir şey olduğunu bir kez daha anlıyorum. Ölümsüzlük gibi. İnanılmaz saf bir sevgi. Bir insanın kendisinden bu kadar uzak bir ülkedeki torunu yaşındaki bir genç kızı sadece sevdiği işi yaparak yani yazarak bu kadar kendini sevdirebiliyor olması ne kadar da mükemmel!
Ölümünü duyduğumda beni teselli eden tek şey bedenen çektiği acıların son bulması oldu. Gittiğin yerde huzur içinde ol sevgili Gabo. Sen gittiğin günden beri etrafımda sarı kelebekler dolaşıyor. Umarım sesimi duyuyorsundur. Kavuşmak başka zamana kaldı.
Huzur içinde uyu.
Bir cevap yazın