- Onu dün gece getirdiler…
Bekleyip ne yapacağını görmek istiyordu. Eliyle kazıtılmış kafasını okşadı. Sonra bir de baktı o merdivenlerden yukarı çıkmış telefonun ekranına odaklanmış ve gelişi güzel tuşlara basıyordu…ondan birşeyler öğreneceğini umuyordu. Bir kez daha tekrarladı,” dün gece getirdiler ha?” dedi. Baktı onun bakışları telefon ekranından bayan C’nin ojeli ayak parmaklarına kaymış, peşinden gitti, bayan C umurunda değildi, saçlarının kazıtılmış olmasını umrsamıyordu bile. Kendsinden, hastane müdürü ve profesör domuzun diğer sorumlu meslektaşlarından da çekinmiyordu. Onun peşinden bahçeden danışma masasına kadar yürüdü, sürekli etrafında dolaşıp dün gece saat 00:19 da olan bitenler hakkında konuştu, içinden bu yaptıklarından dolayı cezalandırılıp sürgüne gönderilebileceğini düşündü. Yine de profesör domuzun sinirlenmesini görmek istiyordu.
Hasta kabul masasında duran hemşire P, birbirine zımbalanmış dosyaları alıp profesöre uzatırken çaktırmadan rimelli uzun kirpiklerinin altından profesörün boynu ve gömleğine baktı ve sol elinin işaret parmağının uzun tırnağı ile sağ elinin etine bastırdı. Sonra bir de baktı saçları kazıtılmış olan hasta profesörün etrafında dönüp duruyor. Hemşire P dudaklarını aralayıp,” Doktor bir tek bu var dün gece getirdiler,” dedi.
Eliyle kazıtılmış kafasını okşayarak yüzünü ekşitip hemşire P ye ve profesör domuza baktı ve bir kaşını kaldırıp,” bunu söylemeden edemeyeceğim; dün gece bayan C Samsung markalı cep telefonu ile ona haber verdi…hatta 330 nolu odada müşahede altında tutulduğunu bile söyledi,” sonra kasıtlı olarak ağzını doktora yaklaştırıp geyirdi. Hemşire P dudaklarını ısırarak onun kazıtılmış kafasına baktı; zayıftı ve menekşe bölümündeki tüm kadınlar gibi yeşil önlüğü vardı, her gün menekşe bölümünde yaptığı saçma gösteri ile yeşil önlüğünün şerefi ile oynuyordu. Profesör domuz hasta kabul masasına dayanmış ellerini çenesinin altına koymuş poposunu arkaya doğru vermiş düşünüyordu. O iki üç kere eliyle kazıtılmış kafasını okşayarak,” hey ne yapıyorsun? Dosyalara öyle bir dalmışsın ki nerdeyse gözlerin masaya akacak. Ne var özel bir durum yok daha kötüsü da olabilirdi dimi?..yazıık… bak senin gibi yaşlı başlı bir adamın bile sarkık yanaklarının rengi korkudan atmış,” dedi. Profesör doğruldu,” amma da uzattın saçmalıyorsun artık haas,” dedi ve 330 nolu odanın dosyasını alıp ilgili bölüme geçti..hemşire P törpülenmiş tırnağını koparıp yere attı ve kamburlu cücenin profesörün peşine takılarak uzaklaştığını izledi; giydiği yeşil gömlek boyuna göre uzundu ve yürürken yerde sürünüyordü. Ayağındaki terlikler ise her attığı adımda yere sürtüp ses çıkarıyordu; ” üstün zeka profesörüm! 330 nolu oda, koridorun diğer tarafında kalıyor,” dedi. Profesörün cep telefonu çaldığında Enveri beyin odasına varmışlardı bile. Profesör telefonda konuşurken kapıyı açtı ve kambur cüce içeri girdi. Enveri bey güneşli aslanlı milli bayrağını sırtına dolamış, gömleğinin üstüne papiyonunu bağlamış hıçkırarak yere bakıp yürüyordu. Genelde olduğu gibi kimin içeri girdiğine aldırdığı yoktu kapıya bakmıyordu bile, yürürken yere bakıp odasına bağlanan telefonları ise açmıyordu. Ancak ikinci Elizabeth oradayken telefonu açıp Enveri beyin iyi olduğunu söylerdi. Arada bir birlikte odaya çekilip gizli gizli viski içip iskambil veya tavla oynarlardı. Enveri arasıra ikinci Elizabeth’in el örgülerini örerler ve böylece ona yardımcı olmaya çalışırdı. Yine hıçkırığ başlamış yere bakarak yürüyordu. Profesör domuz cam kenarına yöneldi,” tamam canım şimdi seni duyuyorum…ancak burada çekiyor,” dedi ve sırtını ikinci Elizabeth ve Enveri beye döndü. İkinci Elizabeth eliyle kazıtılmış kafasını okşadı,” sen ne biçim erkeksin…bir bardak su iç hıçkırığın kesilir,” dedi. Enveri sağa sola durmadan yürüyordü başını kaldırmadan,” çok su içtim nerdeyse patlayacağım,” dedi. İkinci Elizabeth parmağı ile domuz profesörü göstererek,” şuna bak hiçbirşey umurunda değil,” dedi. Enveri durdu ve hıçkırığı kesiliverdi,” ne demek istiyorsun yani hiç gidip ona bakmamış mı?” diye sordu. İkinci Elizabeth harflara bastırarak,” HAYIR!” dedi ve devam etti;” ona dün gece ölü bir melek getirdiler dedim şöyle olmuş böyle olmuş diye anlattım,” dedi. Enveri eğilip onun kulağına birşeyler fısıldadı ikinci Elizabeth kafasını sallayarak ona katıldığını söyledi, sonra Enveri öksürerek sesini temizleyip doktora,” doktor bey gidin başka yerde konuşun ben bugün hiç havamda değilim,” diye bağırdı. Doktor telefonunu kapatıp gülümseyerek elini onun omuzuna koydu, Enveri onun elini itti. Profesör domuz herzamanki soruları sormaya başladı, Enveri de herzamanki gibi onu yanıtsız bıraktı. İkinci Elizabeth uzanıp Enveri’nin masasından bir sigara alıp yaktı sonra da ellerini kemerine dayayıp; ” profesör domuz çok rahatsın, dinle bak ne diyorum dün gece yaşayan bir ölü getirdiler…bir melek kadar güzeldi ama dün gece ölmüştü…anlıyorsun değil mi 330 nolu odadan söz ediyorum,..keyfi yok biliyorsun nedenini de biliyorsun…şimdi sen kalk manavı telefon ile ara saatlerce konuş,” dedi ve kahkaha ile güldü. Doktor parmaklarını iç içe geçirip öne çekip sonra iyice gerilerek uzunca esnedi. Enveri’nin yüzü sinirden mosmor olmuştu bir adım öne atıp kapıyı açtı;” sayın domuz dışarı…hemen dışarı çıkın,”dedi. İkinci Elizabeth yere çömelmiş sigarasını içiyordu,” he he, hakkaten de iyi ad takmışız ona,” dedi. Doktor cebinden dolma kalemini çıkarıp yatağın köşesinde takılı not defterine hasta ile ilgili talimatları yazıp ona göz kırptı,” Münevver, kısa sürede iyileşeceksin,” dedi ve odadan çıktı. Hemen kapıda A hemşireye rastladı, durup hastanın genel durumunu konuştu. İkinci Elizabeth yanında değildi, ama Enveri beyin odasından da çıkmıştı, hemşire A,” doktor ya ikinci Elizabeth?” diyerek ikinci Elizabeth’in genel durumunu sordu.
- Durumu hiç iç açıcı sayılmaz!
****
Saat biri çeyrek geçiyordu. Güneş kapalı jaluzilerin arasından, 330 nolu odada yatan hastanın şarap kırmızısı uzun saçlarına akıyordu, hastanın sırtı duvara dönüktü ve koluna takılı serüm ile yatıyordu. Ayaklarını birbirine değdirip kalp atışlarının hala attığını hissediyordu. Odanın kapısı açılıp kapandı. Onu kokusundan tanıdı. Adımları yavaş yavaş yaklaşıyordu. Kafasını çevirip ona baktı, profesör yutkundu;” demek uyanıksınız,” dedi. Zorla da olsa doğrulup yatağında oturdu ve şarap kırmızısı saçlarını arkada topladı, gözaltındaki mor halkalar ve ışığı sönmüş gözleri ile profesöre bakıp kurumuş dudaklarını aralayıp ince kaşını yukarıya kaldırıp,” geç kaldın! Biliyormusun burada beni mutlu eden tek şey sana taktıkları ad, gerçekten çok uymuş,” dedi. Adam 330 nolu odasındaki deri koltuğa otururken omuzlarını silkip,” burada bana ne ad taktıkları çok önemli değildir, vakit kabetmeden başlayalım…lütfen sadece sorduğum soruları yanıtlayın,” dedi. 330 nolu odadaki kız gülümsedi, sık ağlamaktan kirpikleri birbirine yapışmış, ince bir kan çizgisi gözlerinin beyazında belirmişti. Doktor sordu,” ne aldın?”
Kız, onu daha önce hiç böyle korkmuş ve çaresiz görmemişti,”sayın profesör domuz ne farkeder Colonazepam veya Lorazepam…ama şunu bilin ki kendimi öldürecek kadar almadım…sen pis bir hayvansın seninle hala işim bitmedi,” dedi.
Doktor esneyerek kulağının arkasını kaşıdı,” size verdiğim ilaçları bu şekilde…” diyemeden kız gözlerinden yaşlar akarken onun sözünü kesti,”onu ne kadar çok sevdiğimi ona nasıl aşık olduğumu biliyordun…neden bunu yaptın?” derken kapı açıldı ve ikinci Elizabeth kırmızı pelerini, kafasındaki tacı ve elindeki asası ile içeri girdi, kapıyı kapattı gidip kızın yanına yatağa oturdu. Öyle kısaydı ki ayakları yere değmiyordu. Sonra gözlerini doktora dikti,” doktor sen rahat ol işine bak,” dedi. Adam dolma kalemi ile hasta notunun üstüne birşeyler yazdı,” sizi yarın gönderebiliriz,” dedi.
Kız bağırarak doktora; ” odadan çıkarsan senden şikayetçi olurum. Bunu biliyorsun böyle bir hakkım var,” dedi. Adam kapının kolunu bıraktı,” kusura bakmayın ama ben size birşey yapmadım siz kendi kendinizi öldürmeye kalkıştınız,” dedi. İkinci Elizabeth biranda elindeki asanın kolu ile profesör domuzun boynunu yakaladı ve onu kendilerine doğru çekti,”sana dediğim gibi bu domuz bana da aynısını yapmıştı, benim kocam da senin kocan gibi beni boşamıştı ama ben onu aldatmıştım…tüm sırlarımı da bu domuz ile paylaşmıştım,” dedi.
Doktor boynuna geçirilmiş asadan kendini kurtarmaya çalışırken, ikinci Elizabeth onu bıraktı…adam kendi kendine şimdi ” C” veya “A” ya da ” T” birden içeri girseler ve onu bu halde görseler hakkında ne düşünürlerdi diye düşündü, hiç kuşkusuz tüm saygınlığını yitirirdi o yüzden de sessiz kalmayı yeğledi. ikinci Elizabeth,” haydi itiraf et,” dedi. Adam,” evet bu kadının kocası ondan şüpheleniyordu…onun benim hastam olduğunu, sık sık yanıma geldiğini de biliyordu. Bana onu konuşturup herşeyi öğrenmem için yüklü bir para önerdi, ben de karşılığında bu kızdan öğrendiğim herşeyi kocasına anlattım; adam böylece karısının hala amca oğlu ile gönül ilişkisi olduğunu ve aralarındaki ilişkiyi öğrenmiş oldu,” dedi.
İkinci Elizabeth yine asasının kolunu doktorun boynuna geçirdi,” onu seviyordu o kadar, aralarında birşey yoktu ki,” dedi. Sonra birden sustu, ya herşey sandığından farklıysa diye düşündü. Ya kız onu da kandırmışsa? Kıza döndü,”yoksa yapıyormuydunuz?” diye sordu. Kız bakışlarını ondan kaçırarak cama baktı. İkinci Elizabeth’in içinde sanki birşeyler koptu;” ama dün gece bunu böyle anlatmamıştın,” dedi.
Bir cevap yazın