Kemoterapinin baldıran zehri etkisi bütün kudretiyle hücrelerine sirayet ederken bile güçlü gözüküyordu. Üniversite çağında tıp okurken, apar topar getirildiği fakültede tıp eğitimi gören akranlarına ders olarak anlatılmaya başlanmıştı. Kendisini bir numune, bir kadavra gibi hissetmenin şaşkınlığını yaşıyordu şimdi. Meydan okumayı seven ruhu ile uysal görünümü taban tabana zıttı.
Soğuk bir kış günü çift kişilik odada annesi ile kalıyordu Bahtiyar. Tiksindiği iki şey vardı: Buharlı idrarın tuvalete yaydığı dayanılmaz koku, ilacın yol aldığı hücrelerde nasıl bir tahribata yol açtığını gösterirdi adeta. İkincisi, yemek saatleri ve odanın anahtar deliğinden burnuna hücum eden yemek kokuları. Ben-Hur filminde toplumdan tecrit edilen, yanına yaklaşılmayan heyula cüzzamlılar gibi bakıyordu yemek getiren personele. O gürbüz genç gitmişti ama gözlerinin ferini koruyordu hâlâ. Belki hayatında ilk defa zayıf olmanın tadını çıkaracaktı fakat bedeli, bedenine çok ağır gelen bir zayıflıktı bu.
Koridorda, her odanın giriş kapısının yanında dezenfeksiyon sıvısı vardı. Tuvaletler odanın hemen girişinde, yerine göre sağ veya sol tarafta olurdu. Havadar bir odada kumandalı iki yatak, refakatçiler için yatakların hemen yanında iki eski koltuk vardı. Pencereler gün ışığını alacak kadar geniş yapılmıştı. Bahtiyar, vaktinin çoğunu burada geçirir, camın buğusuna el yazısıyla “Şampiyon Galatasaray” ya da “Adı Bahtiyar, suçu saz çalmakmış, öğrendiğim kadar” yazardı. İki yatağın ortasına gelecek şekilde karşı duvara askı aparatı ile küçük televizyon da monte etmişlerdi.
Bir süre annesi ile beraber evindeki gibi yalnızlığın tadını çıkardıktan sonra yanındaki yatağa ihtiyar bir hasta ve eşi geldi. Mustafa amca ve İkbal teyze görüntülerinin aksine zamanının ötesinde insanlar olduklarını hemen belli etmişler, kendilerini Bahtiyar ve annesine sevdirmişlerdi. İkbal teyze, hastanedeki büfeye ya da pastaneye gideceği zaman Bahtiyar’a ne istediğini sormayı ihmal etmezdi. Canı sıkılmasın diye televizyonun kumandasını daima Bahtiyara verirlerdi. Bahtiyar, Ernesto Che Guevara’nın Afrika Rüyası’nı okuyordu, televizyon pek umurunda değildi. Yalnız bir akşam vakti televizyonda onu çok mutlu eden bir şey olmuştu. Filmin sağ üstünde Beşiktaş’ın Fenerbahçe’ye karşı 3-0 önde olduğunu gördü. Galatasaray’ın şampiyonluk yolundaki rakibi ağır yara almıştı. Maç bittikten sonra sevinçle kalkıp pencere camını buğuladı, bu defa daha büyük harflerle “ŞAMPİYON GALATASARAY” yazdı. İhtiyarlar gencin mutlu olduğunu görünce daha da keyiflendi. Mustafa amca Bahtiyar’a sordu:
-En iyi ilaç hangisidir Bahtiyar?
Bahtiyar önce, bir daha iğne görmemek için köşe bucak kaçan mahvolmuş damarlarına baktı, sonra ilacın asılı olduğu askıya… ‘Bu değildir herhalde’ dedi içinden. Nüktedan Mustafa amca, kel kafasını defne yapraklarıyla kapatarak ateşli nutuklar atan komutan Jül Sezar gibi cevap verdi:
– Moraldir, moral!
Kanseri meydan savaşı olarak görüyor, en önemli konvansiyonel silahın moral olduğunu iddia ediyordu… Bahtiyar, cevap vermeden kafa sallayıp onaylarmış gibi görünmekle yetiniyordu. Bu arada Bahtiyar’ın hastanedeki son günleriydi, yarın taburcu olacaktı. Evlerine kavuşacak olmanın mutluluğuyla neşeleri yerine gelmişti. Hava güneşli olmasına rağmen İkbal teyze, sürekli gökyüzüne bakarak “kar topluyor” diyordu. O anda bir doktor içeri girdi:
-Acile gelen durumu çok ağır bir hastamız var, onun bakımı acilde olmaz, bu servise almamız lazım. Servisimizde tedavisi biten ve durumu en iyi olan hasta Bahtiyar. Bahtiyar’ı genel cerrahi polikliniğine alabiliriz. O hastayı buraya alıp almamak size bağlı.
Bahtiyar’ın annesi, odanın tek kişilik olup olmadığını sorduktan sonra Bahtiyar’ın da onayını alarak doktorun isteğini kabul etti. İkbal teyze ve Mustafa amcayla üstün bir nezaket ve saygıyla vedalaştıktan sonra şen şakrak çıktılar ama ihtiyarların yüzünde kırgınlık vardı sanki. İzbe, tek kişilik bir odaya indiler. Karanlık olmuştu. Bahtiyar, yarın çıkacak olmanın neşesiyle Carrapicho’dan Tic Tic Tac dansına başladı. Kemoterapinin sivri kamayla delik deşik ettiği kan, kıl, kanser hücrelerinden sağlam kalan üç beşinin enerjisiyle dansı uzun sürmemiş, hemen yorulmuş, kendini yatağa atmıştı. İçerisi soğuyordu, odanın kalorifer tesisatının bozuk olduğu anlaşıldı. İkbal teyze haklı çıkmıştı, evet, güneşte kar toplayan hava, yağışını gece kusmuştu. İçlerini yarın taburcu olmanın neşesi ısıtıyordu, battaniye sadece aracıydı. Bahtiyar, soğuk olmasına rağmen kar seyretmek için pencerenin yanındaki yatağa yattı, motorları maviliklere yazın sürecekti, her şeyin bir zamanı vardı. Kalbi şevkinin şiddetinden titredi…
İkbal teyze ve Mustafa amcanın biraz tuhaf ama çok iyi huylu insan olduklarından bahsettiler. İkisinin de yorgun göz kapakları kapanmış, derin uykuya dalmışlardı…
Sabah bir ayak sesi duyuldu: İkbal teyze! Bahtiyar uyanmıştı, tebessüm ediyordu, İkbal teyzenin yüzünde elem ifadesi vardı, Bahtiyar’ı görmezden geldi. İkbal teyze, Bahtiyar’ın annesini uyandırarak rüyasını anlatmaya başladı:
“Akşam rüyamda babanı gördüm. O insanlara bunu yapmayacaktınız, bunu hak etmiyorlardı dedi! Benim rüyalarım hep çıkar… ”
O insanlar derken, kendilerini kastediyordu. Bahtiyar ve annesi birbirlerinin yüzlerine bakıyor, şaşkınlıkla bu tatlı ihtiyarlara ne gibi bir kötülük yapmış olabileceklerini anlamaya çalışıyordu. İkbal teyze içinde kalanları, söylemek istediklerini – rüyasında Bahtiyar’ın dedesinin ağzından- söylemişti. Mustafa amcanın, “ne yaptıysak ikisinin de yüzünü güldüremedik, o gün nasıl da yüzleri gülüyordu” dediğini de anlatmıştı. Taşlar şimdi yerine oturuyordu. İki ihtiyarın kafasında kurduğu olay netleşti: Demek ki dünya bu gibi dedikodular, töhmetler üzerinde dönüyordu: Bahtiyar ile annesi tek kişilik odaya çıkmak için plan yapmışlardı ve bu plana doktor da alet olmuştu! Mutlulukları da yarın taburcu olacakları için değil, onlardan kurtuldukları içindi! İhtiyar dostlar, sonradan gelmelerine rağmen kendilerini o odada büyük bir titizlikle ev sahibi olarak görmüşler, misafirlerinin yaptıklarına anlam verememişlerdi! Üstüne, misafirlerin ayrılırken neşeli tavırları onurlarına dokunmuştu… Onlar ne yazık ki böyle düşünmüşlerdi. Annesi durumu izah ettikten sonra yine de o ihtiyarlar hakkında kötü düşünememişlerdi. Yiyeceğini paylaşan insanlardı onlar; yanılabilirlerdi ama kötülük geçmezdi içlerinden.
Bahtiyar, dün odadan çıkarken, Mustafa amcanın fısıltıyla yakınmasını duymuştu:
-Benim zaten moralim çok bozuk, ağır bir hastayla aynı odada nasıl kalırım ben!
Mustafa amcanın ateşli moral söylevleri kendisi içindi. Çoğu zaman kendi kendimize yüksek sesle öğüt veririz; karşımızdaki sadece bir nesnedir, dinlemese bile olur, dinlemediğini belli etmesin yeter. Plinus’un söylediği gibi, herkes kendisi için bir derstir. Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir; başkasına değil, kendime ders veriyorum…
Bahtiyar ve annesi öğle vaktine doğru taburcu işlemlerini tamamladılar. Bahtiyar, ihtiyar dostlarını son kez görmek için eski odasına çıktı. Kapıdan içeriye girdiğinden yatakları boştu. Kendisinin yattığı yatakta bir hasta yatıyordu. Acilden gelen hasta bu olmalıydı, durumu iyi gözükmüyordu. Bahtiyar selam verdi, ihtiyarların akıbetini sordu. “Çıktılar”, dedi hasta. Tam o sırada doktor içeri girdi. Gülümseyerek, “kendilerini tek kişilik odaya aldırdılar” dedi. Bahtiyar’ın gözü cama takıldı, yaklaştı. Yazdığı “ŞAMPİYON GALATASARAY” yazısı belli belirsiz hâlâ duruyordu. İhtiyarın, temiz çarşaf serili bembeyaz yatağına baktı, bir daha hiç görmeyeceği ihtiyar dostlarına veda ederken pencereye sıcak nefesini üfledi, cam buharlaşarak kristal görünümü aldı, zayıf parmağıyla bir kez daha yazdı:
Hoşçakalın…
İhtiyar Dostlar -Kerem Han
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
En Çok Okunanlar
Son Yorumlar
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Songül
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Suzan Tokmak
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Ceren
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Latife
- SESSİZ ÇIĞLIK PERDESİ:BİR AVAZDA-ENGİN DAL(SESLENEN ADAM) için Hazal
Bir cevap yazın