Sabah saat dokuz. Havanın yağmurlu olması bir şeyleri değiştirmek için yeterli değil elbette ama o gün yolculuğa çıkacaklar için bunun şanssızlık olduğu düşünülebilir.
İstasyonun önünde TCDD’ ye ait 1900’ lü yılların başından kalma eski bir lokomotif ve o lokomotifin yanına çocuklar için kurulan iki salıncak, mendil satan çocuklar tarafından karargâh kurulan bir çeşme ve her istasyonun olmazsa olmazı dilenciler.
Kız elindeki bavulu bu kombinasyonun arasından güçlükle sıyrılarak-olan gücüyle çekip-istasyona girer. Çocuk onun gereksiz telaş yaptığını mırıldanarak arkasından yürüyordur. Görevliye biletini gösteren kız gülümseyerek çocuğa bakar. Trenin gelmesine daha vakit vardır. Kız, gar gişesinin üst kısmına asılan büyük yuvarlak saate göre saatini ayarlar. Sonra dışarıya çıkıp istasyonun köşesindeki banklara doğru yürümeye başlarlar. Çocuk, bavulları bankın kenarına doğru iliştirip;
“Gereksiz telaş yaptığını söylemiştim” der.
Kız hafifçe gülümser;
“Trafik yoğun olsaydı aynı kuruntuya siz de kapılırdınız Bay Çokbilmiş.”
Çocuk sırt çantasını banka bırakır, saatine bakar. Bu arada kız çantasını karıştırmaya başlar. Sigara arıyordur. Sigarasını bulduktan sonra tekrar çantasını karıştırmaya başlar.
“Çakmağımı bulamıyorum”
“İyi bak, çantadadır”
“Yok. Birinden isteyelim” derken etrafa göz gezdirir. Üç bank ilerde tren raylarına bakan bir kadın oturuyordur. Kız, kadının yanına gitmek için yerinden kalkar, birkaç adım sonra çocuk arkasından seslenir;
“Sigara içmek yasak sanırım.”
“Öyle mi?”
“Levha var.”
Kız yüzünü buruşturarak yerine tekrar oturur. Sigarasını çantasına bırakırken gözü tek başına oturan kadına ilişir. Kadın hâlâ tren raylarına bakmaktadır. Bir müddet kadını seyreder.
Sonra kendinden emin bir ses tonuyla;
“Şu kadın… ”
Çocuk kadına doğru bakıp;
“Tanıyor musun?”
“Hayır….”
Çocuk çantasından gazeteyi çıkarır. Banka iyice yerleşir. Kız, çocuğu hafif iterek;
“Cephe konumlandırması yapmıyoruz, gazete okuyoruz”der.
Çocuk gülümseyerek karşı banka geçer.
“İyi mi böyle?”
Kız gülümser;
“Çok iyi.”
Her ikisi de gazetelerine dalmışken kâğıt mendil satan çocuklar gelir yanlarına. Sonra çocuğunu sırtına zımbalamış dilenci bir kadın. Sonra sözde çocuğu hasta olmasa aslında hiç dilenmeyecek başka bir kadın. Sonra bir adam gelir, yola çıkacaktır ama bilet parası yoktur. Bütün bunların arasında kız birden yerinden fırlayıp ayağa kalkar:
“Sigara mı içsek?”
Çocuk istifini bozmaz. Kız gazeteleri toparlarken kadına tekrar gözü ilişir. Yavaşça yerine oturup:
“Kadın intihar edecek” der.
Çocuk şaşırır. Ne olduğunu ilk önce anlamaz. Sonra yüzünü kızın baktığı yöne çevirir. Tek başına oturan kadının hala tren raylarına baktığını görür.
Küçümser bir tavırla;
“Saçmalıyorsun.”
Biraz sessizlik olur. Kız, kadından gözlerini ayırmadan konuşmaya devam eder;
“İntihar edecek.”
Çocuk kadına tekrar bakar. Kadın gerçekten gözlerini hiç ayırmadan tren raylarına bakıyordur.
“Sanmıyorum” der çocuk. Bence çık dışarıya bir sigara yak, yol sende gerginlik yarattı”
Kız çocuğa bakar. Sonra tekrar kadını izlemeye koyulur. Çocuk;
“Bakma o tarafa, saçmalamayı da kes”
Kız kadına bakarak soğuk bir ses tonuyla;
“Kadın intihar edecek. Bu hissi iyi biliyorum”
Çocuk suratına tokat yemişçesine şaşkınlıkla kıza döner;
“Saçmalamayı kes diyorum sana!”
Kız susar. Yüzünü yere çevirir. Çocuk gazetesine geri döner. Uzun bir sessizliğin ardından soğuk bir ses tonuyla kız tekrar konuşmaya başlar:
“Bu anı biliyorum. Çaresizliğin son demi. Eğer kendin için yapabileceğin bir şey kalmadıysa tek seçeneğin vardır; o da ölmek. Sana engel olacak kimse kalmamıştır. Sana ait hiçbir şey kalmamıştır. Çekilecek acı kalmamıştır. Önce hissizleşmeye başlarsın. Sonra kendi benliğini hatta yaşadığın hayatı yok edercesine defolup gitmek istersin. Paramparça bir hayata, tek parça cesedi yakıştıramazsın. O yüzden tuzlu bir denizin dibine mezar kazmak ya da bir trenin, bir tırın önüne atlayıp paramparça olmak istersin. Sanki cesedini bulamadıklarında veya toplayamadıklarında seni de unutacaklarmış gibi gelir. Acı bir hayatı unutturacak tek şey daha acı bir ölümdür. Çünkü ne yaparsan yap, hep sonlar belleğe kazınır.”
Çocuk büyük bir şaşkınlık içerisinde kıza bakakalır. Biraz susar. Tam konuşacakken vazgeçer. Kızın yüzüne bakarken kız avucunun içindeki mendili un-ufak etmek istercesine sıkıyordur. Çocuk kıza doğru eğilip kendinden emin bir ses tonuyla;
“Belki intihar etmeyecektir. Belki istemediği, hiç istenmediği bir kente doğru yolculuğa çıkıyordur. Sen hiç senden nefret edilen bir kente gitmek zorunda kaldın mı? Senden nefret edilen bir evin kapısını çaldın mı? İstenmediğin bir evde, tiksindiğin bir hayatı yaşamaktan bahsediyorum sana. Bir düşün bunu. Sana lanetliymişsin gibi yüzüne bakmadan konuştuklarında ve her konuşmada gitmen gerektiğini hatırlattıklarında gidecek hiçbir yerin olmadığı için, her sabah aynı konuşmalara ve bakışlara bulaştığını düşün. Belki birazdan ölümden daha beter bir yolculuğa çıkacaktır. Onu bir anda öldüren değil de, adım adım öldüren bir yolculuğa.
Kızın gözleri dolmuştur. Belli etmeden yüzünü başka tarafa çevirir. Kâğıt mendilini buruşturup kaldırımın kenarına doğru fırlatır. Bu sırada trenin anonsu yapılır. Kız dönüp kadına bakar, kadın yüzünü trenin geldiği yöne doğru çevirmiştir. Çocuk yerinden kalkar. Sırt çantasını omzuna alıp kızın bavulunu çekiştirir. Kız tren düdüğü duyulunca birden panikler ve yerinden fırlar;
“Ben yine de kadının yanına gideceğim. Bir şey yapmaya kalkarsa onu engelleyebilirim.”
Çocuk, kızın kolunu sert şekilde kavrayıp onu yerine oturtturur.
“Hâlâla saçmalıyorsun. Engellesen n’olacak? Sonra tekrar dener, sen sadece ertelersin.”
“Göz göre göre ölmesine şahitlik edemem. Nasıl bu kadar vicdansız olabiliyorsun?”
“Gözünün görmediği şeyler gerçekleri değiştirmez, bunun vicdanla alakası yok.”
Kız, ikna olmamıştır ama tekrardan engelleneceğini bildiği için ısrar etmez. Bavulunu alıp kadının olduğu yöne doğru yürümeye başlar. Bu sırada istasyon bir hayli kalabalıklaşmıştır. Kadına bakarak yürürken birkaç kişiyle çarpışan kız, özür dileyerek tekrar yürümeye çalışır. Bu sırada çocuk, gözünü kızdan ayırmaz. Kız, tam kadının hizasına geldiğinde yine biriyle çarpışır ve çantası yere düşer. Eşyaları yere saçılmıştır. Çocukla birlikte alelacele çantasını toplamaya çalışırken, kadının yanına bir adam gelir ve kadının bavulunu alıp koluna girer. Kız ve çocuk onlara bakarken kadın, katlanabilir bastonunu açar ve etrafa çarpmadan yürümeye çalışır. Kadının kör olduğunu anlayan kız eşyalarını toplamaktan vazgeçip yere oturur. Çocukla bir süre bakışırlar. Çocuk gülerek eşyaları toplar ve kızı yerinden kaldırır.
“İhtimaller kötüdür”
Kız gülümser. Şaşkınlığı üzerinden atmaya çalışırcasına başını sağa sola çevirir.
“Ön yargılar daha kötüdür”
Tren anonsu tekrar yapılır. Kalabalık arasından sıyrılarak vagona binerler. Çocuk bavulları yerleştirdikten sonra kızın yanına oturup;
“Sigara saçmalamayı engelliyor diyorlar doğru mu?”
Kız gülerek çocuğa bakar. Hiçbir şey söylemeden yüzünü cama çevirip gülümsemeye devam eder. Tren yavaşça hareket etmeye başlar. İstasyondan adım adım uzaklaşırlar. Bilet kontrolü yapan memur gelir;
“İyi yolculuklar. Biletlerinizi görebilir miyim?”
Kız yavaşça çantasını kucağına alıp karıştırmaya başlar. Görevli bu sırada kızı beklemekten vazgeçmiş, yan taraftaki yolcuların biletlerini kontrol ediyordur.
Çocuk tedirgin bir ses tonuyla;
“N’oldu?”
Kız, aramaktan vazgeçmiş, çantaya bakarak:
“Biletler yok” der.
“Şaka yapıyorsun”
Kız gülerek çocuğa döner;
“Bir şaka daha yapmamı ister misin?
Çocuk koltuğa yaslanır ve teslim olur vaziyette gülümseyerek onaylar biçimde başını sallar.
“Yap bakalım.”
Kız avucunu çocuğa doğru uzatır;
“Çakmağı buldum”
Sevim DEMİRÖZ
Bir cevap yazın