İncir zamanıydı. Gözünü açtı ; duvardaki ana yadigarı saatine baktı , köyündeymişçesine hissetti kendini. Ağzında , en sevdiği meyve olan incirin tadı vardı ; buruk ama tatlı , yaratıcı yapımı reçelli..Hatta minik tanelerinin dişlerinin arasındaki çıtırtılarını bile yaşadı . Ağzı sulandı birden.Sabah saat 6 idi henüz.Nereden düşmüştü ki aklına..Beden ve zihin hafızası idi besbelli. Çocukluğunda ve ilk gençlik zamanlarında , yıllarca incir zamanı geldiğinde böyle erkenden uyanıp atardı kendini mis gibi sağlık kokan köyünün bahçelerine. Yaratıcının sanatının muhteşemliğini yaşardı gözleri kamaşarak , ruhu şahlanarak .. İşte bu hafıza idi onu ta uzaklardaki kargaşa dolu şehirde bu saatte uyandıran.Aklına düşmüştü bir kere , gidecekti çocukluğuna ..Ah o meyve yok mu ahh !
Açtı bilgisayarını , aldı köyüne doğru onu götürecek tren biletini . Hemen valizini dolaptan çıkardı. Valiz ile evi tam bir tezattı .Modern şekilde döşenmiş bu evde , modern bir yatağın üzerinde nostaljik Türk filmlerindeki bavullardan biri duruyordu . Keskin dikdörtgen hatlı , ahşap tutamaçlı , kahverengi , derisi yer yer dökülmüş bir bavul. Alamıyordu o yeni moda bavullardan. Neleri götürüp getirmişti bu bavulun içinde; hiç vazgeçer miydi ondan ? Anılar, acılar , hüzünler , tatlar , neşeler taşımıştı o bavul kıyafetlerinin yanısıra . Her taşımada kıyafetler değişmişti de taşınan duygular hep o bavulun içinde kalıyordu naftalin kokarak . Hazırlanıp çıktı . Taksici bekliyordu .
“Tren garına lütfen “ dedi .
Gara girdiğinde acele etmeden sakin ve emin adımlarla yürüdü trene doğru. Kargaşadan huzura giden zihninin dinginliği yürüyüşüne yansımıştı; kendinden emin bir görüntü ile ilerliyordu . Köyüne bir an önce varmalıydı . İncir zamanıydı .
Bir cevap yazın