Her insan aşkı ömründe bir kez olsun yaşamıştır. Bazısı on sekizinde bazısı ellisinde. İnsanlar yaşadığı bu unutulmaz deneyimi büyük bir şans olarak görüyordu. Aşkı yaşamadan ölmek insanlığına, yüreğine yapılacak haksızlık olarak anlatılırdı. Aşk deyince akıllara ilk şiirler geliyor değil mi? Evet. O mısraların birisine yazılmış olduğunu bilir, atfedilen kişi yerine kendimizi koyar hayaller kurarız. Belki de sadece ben öyleyimdir, bilmiyorum. Şiirler aşkı öyle duygu yüklü kaleme alıyor ki okuyan kişinin yüreğinin sesi oluyor. Aşkı böyle güzelleştiren sözleri okuyunca bize düşen aşktan; şiirler, methiyeler beklemeye başlıyoruz. Hikâyenin sonunda üzüleceğimizi bilsek de içten içe Tomris veya Piraye’nin yaşadığı türden bir aşkı arzularız.
Aşkın; yeri, zamanı ya da neler yaşadığına bakmadan yüreğine ateşini atmak gibi bir huyu var bence. Düşünüyorum da ben aşka hep hazırlıksız yakalanmışım. Ya da yaşadıklarımın hepsinin aşk olduğunu sanmışım. Hepsinin aşk olmadığını ömründe nadir yaşadığın, içinde mutluluğu ve hayal kırıklıklarını barındıran yıllar gösteriyor insana. Aşk maceram bilmediğim bir şehre adım atmamla başlamıştı. On dokuz yaşında her şeyin yabancı olduğu yerde içimde korku ve heyecan karışımı duygular dolanıyordu. Bu karmaşık duyguların suyunu durultan, tek bir şeyi düşünmemi sağlayan aşk çıktı karşıma. Onunla karşılaştığım da gözlerim gözlerine değmekten çekiniyor, yüzüm alev almışçasına yanıyordu. Evet bunu daha önce yaşamamıştım biliyorum. Bakmadığı anlarda onu izliyor ağzından çıkan her kelimeyi yakalamak, heybemde saklamak istiyordum. İçine düştüğüm duygu sarhoş gibi sendeletiyor, konuşmamı zorlaştırıyordu. Bu şehre, adama bu kadar yabancıyken nasıl oluyor da yıllardır tanıyormuş hissini yaşıyordu yüreğim? Aşk bana böyle göstermişti kendisini. Geçmişte kalan bu aşkı anlatırken halen dudaklarımda buruk bir tebessüm olur. Yarım kalmış aşklarında yürekte acı bir tadı kalıyormuş.
İçinde dizginlenmesi güç olan duygu seni başka birine dönüştürür ya da ötelerde gizlediğin kişiyi ortaya çıkarmanı ister. Sen bile şaşkınlıkla kendindeki değişimi izlersin. Her gün yürüyüp geçtiğin yol çekilmezliğini kaybetmiş sevgiliye ulaşman için seferber olmuştur. Ağaçlar sanki sana fısıldıyor, kuşlar aşkın için şarkılar mırıldanıyor, gök yüzü dans ediyormuşçasına mutlulukla doludur yüreğin. Şairlerin dizelerinde kıskandığın aşıkların önüne geçip, hissettiklerinle şiir olmuşsundur. Aşkın güçlü hali vücudunun her hücresine ulaşmış ve senin tüm korkularını, olmazlarını yok etmiştir. Öyle ki savaş ortasında kalsan ilk onu arar gözlerin, onu kurtarmak istersin. Ona bir şey olsa senin gücün de savaşın da orada son bulur bilirsin.
Sokakta yürüyorken gördüğün aşık çiftleri biraz izlediğinde; çocuk gibi güldüğünü, şımardığını, en kötü şakalarını birbirlerine yapmaktan korkmadıklarını duyarsın. Yaşları kaç olursa olsun bu duygunun insanı en mutlu anlarına götürdüğünü hissediyorum. Kendin olabilmeyi başka hangi duygu sana verebilir ki? Aşkı yaşamamış birinin bunu anlayabilmesi biraz güç olabilir. Aşıkların birbirlerinde gördüğünü sen ben göremeyiz. Kimin dediğini ya da nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama bu söz hoşuma gitmişti; “Sen benim gözümle hiç baktın mı kendine?” Çoğu insan öylece bakıp geçiyorken aşık gördüğünün ötesine tutulur.
Süresini bilemeyeceğin bir düşüş, kayboluşla avucunda ya da yüreğinde aşk ateşini taşır durursun. İnsan keşke yürek kırgınlığıyla geçireceği günlerinin süresini bilebilse diye düşünüyorum. Sonra yarının da neler olacağını bilmemesinin aslında kendine yapılan en iyi şeyin olduğunu anlıyorum. Aşktan yorgun düşmüş, savrulmuş, çırılçıplak kalmış hissi canını yakıyordur. Bu çaresizlik halini biliyorum. Aşk deneyimim sonunda âşık olduğum adamın gidişini izlediğim dönemde öğrendim. Ne gidene kızgınlık olmuştu yüreğimde ne de kal diyemeyen kendime. O benden gitmişti bense onu ve on dokuz yaşındaki ona aşık kızı orada bırakıp terk etmiştim şehri.
Sonu böyle yıkıcı oluyorken niçin aşka düşmekte yüreğimiz ısrar eder dersiniz? Aşkın olmadığı günleri güneşsiz günler gibi karanlık görüyor hatta kayıp gün deyip yaşamakta niçin direniyoruz? Bir gün öleceğini biliyor olsa da her güne planlar yaparak uyanıyor insanoğlu değil mi? Bu yüzendir belki de biteceğini bilse dahi, yaşattığı mutluluğuyla, döktürdüğü göz yaşlarıyla yüreğinin onun sıcaklığına hep ihtiyacı olduğunu bilir. Tüm dilek haklarını aşktan yorgun düşse de yine aşka düşmek için kullanır.
Peki yarın aşk yüreğime gökten üç elma olup bir tanesini bana düşürecek midir?