Günümüz yakın tarihinde iki devrime sahne olmuş İran, Batılı yazarlarca ilgi odağı
olmaktadır (Abrahamian 2018: XXVII). 1 Ayrıca yakın zamanda uluslararası görüşmelerde
odak noktası olduğu için ilgi odağı olmaya devam edeceği de öngörülebilir. Nükleer
çalışmalarından dolayı Atom Enerjisi Ajansının gözetiminde uluslararası oturumlar
düzenlenmekte, nükleer atom silahına sahip olması başta İsrail olmak üzere Batı ülkelerinin
kendilerini tehdit kapsamında algıladıklarından itiraz konusu olmaktadır. Bu günümüz
sorunudur. Bir de bazı tarihsel sorunları barındıran ve geçmiş zamanı ilgilendiren; medeniyet
ve kültür oluşturmakla ilgili sorunlara göz atmak gerekir. Bu çalışmada bunun bir ayağı
incelenmeye çalışılmıştır. Yoksa İran ve bölgesinin tarihi iç içe geçişlerle devasa bir alandır.
Dünya düşünce tarihinde en önemli gelişmeler doğu-batı düşünce sistemlerinin birbirleriyle
karşılaşmalarından doğmuştur (Weber 2009; Hançerlioğlu 1995). İran toprakları Med, Pers ve
Sasani İmparatorluklarına ev sahipliği yaparken, Batıdan gelen Roma İmparatorluğu ve Helen
kültürü ile de karşılaşmıştır ve kaynaşmıştır. Bu yüzden İran ve Anadolu hep iki medeniyetin
ve kültürün kavuşma noktaları olmuştur. Böyle bir bakış açısıyla bakıldığında İran tarihine
ilgi sadece modern zamanların sorunlarından değil, kültürler arası akışkanlık ve
geçişkenlikten dolayı ilgi odağı olmuştur ve olmaya devam edecektir.
İran tarihi kültürü karşılaştırmalı dinler kültürü olarak da okunabilir. Bunu yapmamızdaki
amaç bir ideoloji olan dinlerin toplumları bir arada tutan bir işlevi yerine getirmeleridir. Bu
amaçla karşılaştırmalı sosyal tarihle uğraşan Michael Mann (1996) yaptığı çalışmada tarih
öncesinden günümüze iktidarın tarihini toplumsal güç kaynakları olarak dört kategoride
inceliyor olmasıdır. Bu dört güç kaynağında biri olan ideoloji kategorisi, dini de
kapsamaktadır. Michael Mann, yapabildiği ölçüde tarihsel olarak Doğu’ya da bakmıştır.
Ancak onun ilgi alanı Batı’nın nasıl oluştuğu ile sınırlı kalmıştır.
Çok yakın bir tarihte karşılaştırmalı toplumsal tarih çalışmaları hız kazanmıştır. Bunun en
yakın takipçisi elbette Michael Mann’di. Toplumları sistematik olmayan birliktelikler olarak
görerek, toplumsal güç kaynaklarını dört alt başlıkta inceliyordu. Bunlar sırasıyla IEMP
1 En son Ayetullah Humeyni, İslam Devrimi gözlerimiz önünde cereyan etmiştir (Garthwaite 2011).
2
(İngilizce tabiriyle – ideologic, economic, militaristic and politic) adını verdiği; ideolojik,
ekonomik, askeri ve siyasi güç kaynaklarıydı (Mann 1996). Sıkıntımız Batı’da geliştirilen bu
bilimsel kuram ile Doğu’ya bakma zorunda kalmamızdır.
Biz bu çalışmada İran’ın İslamiyet’ten önceki dönemine ideolojik bir perspektiften bakarak
dinsel düşünceler karşılaştırması yapacağız. Elbette Avrupa’da ortaya çıkan pozitif
bilimlerdeki yükseliş doğuda gerçekleşmedi.
Ancak yönetim olarak doğu büyük ağabeye düşen, batı ise küçük kardeşe düşen bir
bölümlenme biçimiydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun patriarkal devlet yönetme biçimini
İran’dan aldığını düşünürsek modern çağlarda bile bu sistem yürümekteydi.
Biz bu çalışmada önce Zerdüştlük, Maniheizm, Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık vb. gibi
dinlerin İran’da geçmiş tarihlerdeki konumlarını ele alıp, birbirlerine aktardıkları kültür ve
kültürel etkileşimi inceleyeceğiz. Bunun için dinlerin kısa bir özetini verip, karşılaştırma
anlamında birbirleriyle etkileşimini tartışacağız. Sonuç bölümünde bu etkileşimin günümüz
yansımalarına çıkarımda bulunacağız.
ZERDÜŞTLÜK
Zerdüştlük, kurucusu Zerdüşt’ün isminden gelen bir dindir. 2 Zerdüşt’ün ne zaman yaşadığı
muhtelif tarihlerle verilse de MÖ. 660-586 yılları arasında yaşadığı öne sürülmektedir. Dinin
kutsal kitabı Avesta olup eski tarihlerde sözle ezberlenmiş ahlak, öğüt ve mitolojileri
kapsayarak gelen ve daha sonra yazıya geçirilen bir eserdir. İlk zamanlarda ilk tek tanrılı din
olan Zerdüştlük zamanla düalist bir mahiyet kazanmıştır (Yıldırım 2018: 197). Tek Tanrılı din
olarak en büyük Tanrı Ahura Mazda’ya inanılmaktadır. Fakat anlatılan mitolojiye göre Ahura
Mazda’ya ek olarak kötülükler gücü Ehrimen de zamanla eklenmiştir. Bu eklemlenme dine
düalist bir mahiyet kazandırmıştır. En büyük günah yalan söylemektir. Doğru söylemeyi
2 Zerdüştlük konusunda düşünce tarihinde farklı anlatımlar mevcuttur. Türkiye’de en fazla bilinen Düşünce
Tarihi kitabına göre Zerdüştlük şöyle anlatılmaktadır: “Zerdüştlük (zaratustra), İÖ. 1000 yılında yaşadığı sanılan
bir İranlıdır. Kurduğu dinin adına Mazdeizm denilmiştir. Ancak Mazdeizm’in kökü Zerdüşt’ten çok öncedir.
Zerdüşt, bu dini arıtıp biçimlendirmiş, insan erdemlerini geliştirerek tektanrıcı bir amaca yöneltmiştir.
Mazdeizm’in kutsal kitabı Zend Avesta’dır. Aslında gerçek bir ozan ve çok bilgili bir düşünür olan Zerdüşt, Zend
Avesta’nın kendisine iyilik tanrısı Ahura Mazda (Hürmüz) tarafından vahyedildiğini söylemektedir. Mazdeizm, iyi
tanrıyla kötü tanrı ikiliğine, Ahura Mazda’yla Angra Mainyu (Ehrimen) çatışmasına dayanan bir dindir.
Zerdüşt’e göre, iyiliği ruhta, kötülüğü maddede bulanlar aldanmaktadırlar. İyilikle kötülük hem ruhları, hem
maddeleri kaplamıştır. Savaş, her iki alan üstünde olagelmektedir. İyilik tanrısı (gök tanrısı) Hürmüz’ün
çevresinde nasıl yantanrılar varsa, Ehrimen’in çevresinde de yantanrılar vardır. Hürmüz yaratıyorsa, Ehrimen de
yaratmaktadır. Ehrimen, Hürmüz’ü yenip maddeler ve ruhları ele geçirmek için göklere saldırmıştır. Savaş,
dehşet vericidir. İnsanlar, göğün korunmasına yardım etmelidirler. Bu savaşta mutluluğu hak kazanacaklardır”
(Hançerlioğlu, 1995: 41)
3
Ahura Mazda istemektedir. Ancak yalanın kimin yaratıldığını Zerdüşt tarafından
belirtilmemiştir. Zerdüştlükte dört kutsal vardır: ışık, ateş, su ve toprak. Avesta’da ateşin
önemi farklı ibadetlerde kullanılan özelliklerine göre dile getirilmektedir.
İran kültüründe Zerdüştlük önemli bir din olarak varlığını sürdürmüştür. Ve Sasaniler
döneminde resmi din olarak kabul edilmiştir. Çünkü kadim milliyetçilik dönemi öncesi
imparatorlukları birleştirecek ideolojik güç dindi. Üç büyük Aryan ırkın imparatorluğunu
yaşatan İran’da “kralların kralı” gücünü ilahi bir kudretten almak zorundaydı. Bu ilahi kudret
ise Ahura Mazda’ydı. Bu ilahi güç kralların doğruyu yapmasının garantisi olarak gerekliydi.
Onların adaletli yönetiminin gereğiydi.
Bütün dinlerde adaletli yönetim kadim olarak adlandırdığından gereklidir. Yoksa bir
imparatorluk sadece zorbalıkla yönetilemez, isyanlar çıkar (Eliaçık 2011: 505-511). 3
Rivayete göre anlatılan hikaye şöyledir: İlk olarak sadece zaman vardı. Sonsuz ve ebedi olan
zamana karşılık Zavair, Ahura Mazda ve Ehrimen’i yarattı. Yaratmadan önce ondan ilk
doğacak zürriyetin, yere ayak basacak ilk çocuğunun kendinden sonra dünyaya hükümdar
olacağını belirtti. Bunun üzerine kötü kokulu Ehrimen derisinden hemen dünyaya geldi ve
hükümdarlık istedi. Zavair bu kötü kokulu Ehrimen’in kendi zürriyeti olduğunu kabul etmek
istemedi. Çünkü kendisinden doğacağın güzel kokulu ve parlak olmasını bekliyordu. Bunun
üzerine Ahura Mazda doğdu. Zavair Ahura Mazda’nın doğması üzerine kendinden sonra
hükümdarlığı ona vermek istedi. Fakat Ehrimen sözünü hatırlatarak itiraz etti. Bunun üzerine
Zavair ona, dokuz bin yıllık hükümdarlık verdi ve sonrasında hükümdarlığın Ahura Mazda’ya
geçeceğini belirtti. Böylece karanlıklarla-aydınlıklar, kötülüklerle-iyilikler, çirkinliklerle-
güzellikler arasında bu dünyada olan mücadele başlamış oldu. Önce aydınlık tarafta Ehrimen
dünyaya kendi çirkinliklerini yaratarak hakimiyet sağlamaya çalıştı. Ancak Ahura Mazda ona
dünyanın sırrını açıklayarak karanlıklar tarafına gitmesini sağladı. Böylece karanlıklar
tarafında Ehrimen ve aydınlıklar tarafında Ahura Mazda bütün dünyanın egemenliğini belirli
vakte kadar hakimiyet kurmuş oldular.
Ahura Mazda’nın en büyük tecellisi Spend Minu’yu yaratmasıdır. Ayrıca Behmen,
Ordibehişt, Şehriver, Sipendarmuz, Hordad ve Mordat’ı da Ahura Mazda yaratmıştır.
Bunların hepsine İmşaspendan adı verilir ve ölümsüzlerdir. Özleri itibariyle Ahura Mazda ile
aynıdırlar, fakat Ahura Mazda onların yaratıcı babasıdır (Yıldırım 2019: 21).
3 “Adaleti gerçekleştirmek için öngörülen hukuk değişmekte fakat kadim bir değer olarak adalet arayışı hiç
değişmemektedir. Adalet araç, hukuk onu gerçekleştirecek araçtır” (Eliaçık 2011: 508). Tarihin ilk dönemlerinde
hukuk, dinler aracılığıyla uygulandığı için, “adalet” anlayışı da bu hukuk normları arasında yerini alıyordu.
4
Zerdüşt’ün doğumu da mitolojik bir efsaneye dayanır: Zerdüşt doğmadan önce annesi nur ile
sarılır. Evlerinin etrafı üç gün parlaklıktan ateş çemberi gibi görülür. Gökyüzünde yaratılan
bedenin özü toprağa düşer ve bir bitki sayesinde, o bitkiyi yiyen ineğin sütüne “haoma” ile
karışmasına neden olur. Bu sütten içen annesiyle babasının birleşmesinden Zerdüşt dünyaya
gelir. Ehrimen ve devler Zerdüşt doğmadan önce onu öldürmek ister. Ama dünyaya gülerek
gelen Zerdüşt 4 , kutsal sözleri söyleyerek devleri kendinden uzaklaştırmayı başarır (Yıldırım
2018: 195). 5
Zerdüştün doğduğu yer hakkında da çeşitli rivayetler dile getirilmektedir. Bazıları
Azerbaycan’da doğduğunu ve sonradan ülkenin doğusuna dinini yaymak için seyyahat ettiğini
söylerler. Bazıları ise, Doğu İran’da doğduğunu veya bazılarına göre ise İranvic doğumludur.
İranvic, Belh/Bahter/Baktria bölgeleridir (Yıldırım 2019: 16).
Zamanla Zavairizm unutularak Ahura Mazda en kutsal Tanrı olarak, ibadet edilen yegane
Tanrı olarak kabul edildi. Aydınlık bölgede ve dünyada bütün iyilik ve güzelliklerin kendisi
tarafından yaratıldığı öne sürüldü. Zerdüştler tek Tanrılı dine inandıklarından Sasaniler’den
sonra İran’a yerleşen Müslümanlar tarafından fazla baskı görmediler ve dinler arası
benzerlikten dolayı toplu olarak Müslümanlığı seçmekte sorun yaşamadılar. Ehrimen ise
şeytani bir güç olarak varlığını sürdürdü. Zaten Ahura Mazda ile mücadelesinde Ahura
Mazda’ya yardım edecek güçler iyi ve güzel ahlaklı insanlardı. Bunun mükafatını öldükten
sonra alacaklardı. Zerdüştlükte öldükten sonra sırat köprüsünden geçme ve cennet veya
cehenneme gitme inançları İslamiyet’teki gibi vardır. 6
Zerdüştlüğün kutsal kitabı Avesta’dır. Aslında Avesta’daki konular ve öğütler tarih öncesine
kadar dayanır. Ancak özellikle Ahura Mazda tarafından Zerdüşt’e vahiy yoluyla indirilmiş ve
Zerdüşt tarafından on iki bin öküz dersine altın suyu kullanılarak yazılmıştır (Öztürk 1985:
111). Zerdüşt’ün doğum tarihleri hakkındaki rivayetlerin farklılığı ve tam olarak ne zaman
yaşadığı hakkındaki tahminlerin farklılığından dolayı, Avesta’nın yazıya geçmiş biçimi
hakkındaki tarihsel bilgimiz de sınırlıdır.
4 “Tabiat tarihi kitabının yazarı Pline de Zerdüşt’ün doğarken gülen tek insan olduğunu söyler” (Öztürk 1985:
111).
5 Zerdüşt’ün doğum tarihi ile ilgili çeşitli rivayetler için Nimet Yıldırım’ın (2018) İran Mitolojisi kitabının 194 ve
- sayfalarını takip edilebilir.
6 Benzerliklerden dolayı Zerdüştlükten İslamiyet’e geçmek kolay olmuştur. İslam kaynakları Zerdüştlüğü
Mecusilikle aynı olarak kullanmakta, Kur’an’da bir kere Hac Suresinde geçmektedir. Bu yüzden Mecusiliği,
Zerdüştlükten farklı bir inanç sistemi olarak görmüyoruz.
5
Avesta rahipleri mubedlerde, yani ateşkedelerde ibadetlerini sürdürürlerdi. Ateş kutsal
olduğundan önceleri açıkta ve sonraları kapalı mekanda kutsal ateşin koruyuculuğunu
yaparlardı. Ateşin kutsallığı hakkında Avesta’da belirtilen kısım ilginçdir:
“Biz sana, ey Ahura Mazad’nın oğlu Ateş, sana taparız! Biz (yüce yararı olan) ateş Berezi-
savangha’ya, (iyi ve dost yanlısı) ateş Vohu-fryana’ya, (son derece iyiliksever ve son derece
yardımsever) ateş Urzavista’ya, (son derece destekleyici) ateş Vazişta’ya, (son derece cömert)
ateş Spenişta’ya, kral soyağacından gelen Yazad olan Nairya-sangha’ya; bütün evlerin ev
sahibi olan Mazda’nın olan, ayinsel düzenin kutsal efendisi ateşe, bütün ateşlerle birlikte
taparız” (Avesta/Yasna, 17).
Hatta ayinlerde muğların ağzından çıkan nefesten dolayı ateşin kirlenmemesi için ağızlarını
yaprakla kapatırlardı. İki taşın veya bir taş ve demirin birbirine sürtünmesi ile ortaya çıkan
ateşten dolayı, ateşin taşın ve demirin içinde olduğu düşünüldü ve kutsal sayıldı. Özellikle
soğuktan korunmak için önemliydi. Zerdüşt inanışına göre kutsandığı için, “özellikle Zerdüşt
inanırı kızlar, ateşkedelerde hizmette bulunmayı ibadet sayarlar” (Yıldırım 2019: 75).
Su da kutsaldı. Suyu kirletmemek için suya işemezler, ellerini yıkamazlar, suyu temiz tutmaya
çalışırlardı. Savaştan önce savaşçıların temiz suyla yıkandıklarını biliyoruz. Su öyle kutsaldı
ki, edebiyat eserlerine Ab-ı Hayat (hayat suyu) olarak ölümsüzlük suyu girmiştir. Hatta
Büyük İskender bu suyu bulmak için karanlıklar ülkesi, doğuya seferler düzenlemiştir
(Yıldırım 2019: 47-72). 7
Toprak da kutsaldır. Yaşanan evler ya ağaçtan ya da topraktan yapılmaktadır. Ev, doğulan
yer, ibadet edilen yer, Tanrı’ya adanan adakların adandığı yer vb. hepsi kutsaldır. Eski
çağlarda insan kalabalıkları merkezlerde olmadıklarından ve dağınık olduklarından
imparatorluklar hakimiyetleri altına aldıkları ülkelerin büyüklüklerine göre değerlendirilirdi.
Bu yüzden geniş coğrafyaya sahip olan İran kralları, “kralların kralı” olarak adlandırılırdı.
Çünkü yönetmeleri için gönderdikleri valiler de kral olarak kabul görürdü. “Vendidad’a göre
yerkürenin en kutsal yerleri insanların ibadet ettikleri mekanlar, barınmak için yaptıkları
evler, evlendikleri, çocuklarını dünyaya getirdikleri, sürülerini besledikleri, tahıl veya meyve
yetiştirdikleri yerlerdir” (Yıldırım 2019: 25).
7 Batı İmparatorluklarının tersine Doğu İmparatorluklarında, iki kardeşten büyüğü doğuda şah olurdu, küçüğü
ise batıda. Birleşik bir karar almak gerekirlerse doğudakinin sözü geçerdi. Onun için bu anlamda doğu karanlıklar
ülkesi olarak kabul edilemez. Helen kültürü eseri olan Büyük İskender bu anlattığımız sistemin dışında bir
İmparatordu.
6
Aydınlığın temsilcisi olarak ışık da kutsaldır. Ahura Mazda aydınlıklar ülkesinin Tanrı’sıdır
ve Ehrimen’i karanlıklara göndermiştir. Her türlü kötülük karanlıktan meydana gelmektedir.
Ehrimen hayvanlara ve tarıma ve insanlara kötü gelecek her türlü haşereleri karanlıkta
yaratmıştır.
Zerdüştlüğe göre varlık iki güç arasında pay edilir. Birsi takva, yani doğruluk; diğeri duruğ,
yani yalandır. Yukarıda da belirtildiği gibi Zerdüşt takvanın kökenini Ahura Mazda’ya
dayandırmasına rağmen, yalanın kaynağını açıklamamıştır (Yıldırım 2019: 21). Ayrıca
doğruluk için mücadele veren Ahura Mazda’nın neden Ehrimen’i yarattığı da belirsizdir.
Ahura Mazda’nın insanları özgür yaratılmışlardır. Doğruluk ve yalanı kendileri seçer. Bunun
sonucunda cennet ya da cehenneme gider (Yıldırım 2019: 21). Burada kader olarak gidilecek
yer işaret edilir. Yoksa önceden belirlenmiş bir alın yazısına işaret edilmez. Sonuçta temizlik
ilk dönemki özelliğini koruyacak ve dünya tertemiz olacaktır.
Avesta’yı yazmak için o zaman İran’da alfabe bulunmadığı için, Avesta diliyle yazılmıştır.
Avesta dilinin alfabesi Finikeliler ve Babilliler yoluyla Aramiceden alınmıştır ve sağdan sola
yazılmaktadır (Yıldırım 2019: 41). Büyük İskender İran’ı fethedince önce tıp, tarihi ve
sanatsal özellikleri olan kitapları ülkesine taşıtmış, sonrasında Avesta’nın yazılı hallerini
yaktırmıştır. 8 Onun için günümüze kadar gelen Avesta parçaları Sasaniler zamanında yeniden
yazılmış olanlarıdır. Bu 20. yüzyılda Avesta önce Fransızcaya oradan da diğer Batı dillerine
çevrilmiş, Avesta Tarihçiliği diye bir bilim ortaya çıkmıştır. Avesta’daki Gataların
Zerdüşt’ten kaldığı sanılmaktadır. Diğer bölümleri ise sonradan derlenmiştir. Yasna tapınma,
yakarış ve namaz, ibadet töreni anlamındadır. Yaştlar ise Yasna ile aynı anlamdadır. Yasna
genellikle övgü, Yaştlar ise yaratıcıyı övgü anlamına gelmektedir (Yıldırım 2019: 43).
Visparad bütün önderler anlamına gelmektedir. Başlı başına bir kitap olmayıp Yasnalarla
beraber ele alınır. Kerde ve Bendlerden oluşur. Horde Avesta ise II. Şapur döneminde
yaşamış başmubed Azerbad Miharspend tarafından derlenmiştir. “Horde Avesta namazlarda,
kutsal gün, gece ve aylarda dinsel tören ve sodre giymede, kosti bağlama, düğün, taziye gibi
törenler ve bayramlarda okunan kutsal bir metindir” (Yıldırım 2019: 44).
Zerdüştlük Sasaniler döneminde resmi dindi, yani imparatorluğun resmi diniydi. Bazı krallar
Zerdüştlüğü bırakmaya kalksalar da halk tarafından benimsendiği için niyetleri boşa çıkmış
oldu. Sasaniler döneminde bir tek dinin olması, Sasanileri güçlü kılmış, imparatorluğu bir
8 “İran hükümdarları, Part kralı Valahş ve Sasani I. Ardahşır, I. Şabuhr, II. Şabuhr ve I. Ksusro, ‘Kutsal Yazılr’ın
yeniden derlenmesini, tamamlanmasını, rekonstrüksiyonunu ve çevirisini gerçekleştirdiler” (Wiesehöfer 2003:
149).
7
arada tutmuştur. “Sasaniler dört yüzyıllık egemenlikleri boyunca Zerdüşt inanışı devlet
desteğiyle gücüne güç katarken bu dayanağını kaybeder etmez birçok şehirde eski gücünü ve
etkisini de aşamalı olarak yitirdi” (Yıldırım 2019: 20). Burada ideolojinin modern dönemlerde
yaptığı etkiyi din üzerinden görüyoruz. Bu yüzden mubedler Sasaniler döneminde devleti
güçlendirmek için çok önemli görevlerde bulunmuşlardır (Yıldırım 2018: 156).
Sasanilerden önce Ahamenişler döneminde Zerdüştlük bazı krallarca kabul görmüştü.
Özellikle Daruş zamanında çok önemsendi (TDV İA, Mecusilik maddesi). Ancak
Ahamenişler, kendi halklarını ibadet etme konusunda sınırlandırmadı ve serbest bıraktı.
Böylece Yahudilik nefes almaya fırsat buldu. Ahamenişler kendi Yahudilerinin Filistin’e
yerleşmesine izin verdi.
Ahura Mazda’nın İslam dininde ismi Hürmüz olarak geçmektedir (TDV İA, Hürmüz
maddesi). Zerdüştlük de Mecusilik olarak geçmektedir. 9 Mecusiliğin kurucusu Zerdüşt Batı
literatüründe Zoroaster olarak adlandırılmaktadır. Bu isim Farsça’da “güzel develere sahip
olan” anlamına gelmektedir (TDV İA, Mecusilik maddesi). Zerdüşt’ün göçebe kabile şeklinde
yaşayan bir kavimden geldiği düşünüldüğünde, develerle ilgili isimlendirme
garipsenmemelidir. Ancak Doğu’da Zerdüşt “bilge,” “bilgili insan” anlamına geldiği de
söylenmektedir. Burada eski İran’da alimlerin çok önemsendiğini anlayabiliyoruz.
Hindistan’a benzer dönemlerde kast sistemi olduğu düşünülürse, saray çevresi ve din
çevresinin, yani ruhban sınıfın en yüksek sınıfı teşkil ettikleri söylenebilir.
Zerdüşt’ün babasının adı Poyruşaspa’ydı. Çocukluğundan beri farklı bir biçimde büyüdü. Sık
sık dağlara çıkar, münzevi hayat sürerdi. Otuz yaşındayken Tanrı’nın elçisi melek Vohu Mana
ile temasa geçti. Yeni din monoteizmi yaymakla görevlendirildi. Zerdüşt bu dini çevresinde
yaymaya başladı. Kendisine ilk inanan amcasının oğluydu. Yani ilk on yıl içinde kedisine bir
tek kişinin inandığı dile getirilmektedir. Bu başarısızlıktan dolayı daha Doğu’da krallık süren
Viştaspa’nın ülkesine gitti. Düşüncelerini Kral’a açıkladı. Krallık hanedanıyla akrabalık
ilişkileri kurarak yerini sağlamlaştırdı. Bu birliktelik yüzünden Kral Viştaspa’nın yaptığı
savaşlara karıştı. Bir rivayete göre komşu Turanlılarla yapılan savaşta Kral Viştaspa yenildi
ve bu savaş sonunda Zerdüşt te öldü veya öldürüldü (TDV İA, Mecusilik maddesi).
9 “Gerçek şu ki; Allah’a ve gönderdiği bütün Peygamberlere iman edenler, Allah’ın seçkin kulları olduklarını öne
süren Yahudiler, yıldızlara tapan Sabiiler, Son Peygamberi inkar eden ve İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu öne
süren Hıristiyanlar, Zerdüşt’ün izleyicileri olduklarını iddia ettikleri halde ateşe tapan Mecusiler ve Allah’ın
birliğini, eşsiz-ortaksız olduğunu açıkça reddederek Peygamberlik ve ahiret gerçeğini tümüyle inkar eden
müşrikler var ya; elbette Allah, sonsuz ilmi, merhameti, hikmet ve adaletiyle, Diriliş Gününde aralarında en adil
biçimde hükmünü verecektir. Çünkü Allah, her an her şeye şahitlik etmeketdir. O halde, Rabb’inizin emirlerine
boyun eğerek dünyada ve ahirette kurtuluşa ulaşın:” (Kur’an Meali/ Hacc/17, italikler bana ait, afk).
8
MANİHEİZM
Mani, MS. 216 yılında Güney Mezepotamya’da dünyaya geldi. Ailesi Elkesia’ya adında
Heterodoks bir Hıristiyan mezhebine inanıyordu. Daha çocuk yaşta, on iki yaşında bir
melekten aldığı öğretiyi yirmi dört yaşında yaymaya başladı. Sasani hükümdarlığı Kralı I.
Şapur maniheizme müsamaha göstermiş, bu da dinin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Kral I.
Behram döneminde de süren bu müsamaha, başrahip Kerdir’in 10 inisiyatifiyle Mani’nin derisi
yüzülerek içine saman doldurulmuş ve 26 Şubat 277’de Cündişapur kapısına asılmıştır. Kapı,
Mani kapısı olarak da bilinmektedir (TDV İA, Maniheizm maddesi; Yıldırım 2017: 364).
İran’ın VII. Yüzyılda 641 ve 651 yılları arasında yapılan savaşlarla fethedilmesi sonucu toplu
İslamiyet’e geçişler olmuş, buna müteakip Mani dininden İslamiyet’e geçmeyenlere zimmilik
statüsü verilmiş, kendilerinden cizye alınarak ibadetlerinde serbest bırakılmışlardır (TDV İA,
Maniheizm maddesi).
Mani Sasani hükümdarları I. Erdeşir ve I. Şapur döneminde yaşamıştır (Yıldırım 2018: 164).
Mani öldürüldükten sonra öğrencileri öğretisini devam ettirmişler, Mani’yi Mecusilere
(Zerdüştlere) Zerdüşt’ün manevi oğlu, Budistlere geleceğin Buda’sı (Maitraya) olarak
tanıtmışlar ve Maniheizm Güney İran ve Mezopotamya sınırlarını aşarak Anadolu, Mısır,
Avrupa ve Asya’da Hıristiyanlığını en önemli rakibi haline gelmiştir. Hıristiyanlara “Faraklit”
olarak anlatmışlardır (TDV İA, Maniheizm maddesi). Maniheizme göre ruh ışığa ulaşmak
ister. Beden onun hapishanesidir. Reenkarnasyona inanıldığından ruhun hep bedende yeniden
doğması hapishaneye tekrar dönmesidir. Yoksa sonuçta ruh ışığa ulaşacaktır ve bir daha
bedende doğmayacaktır. Burada bedenden kastedilen hayvan ve bitki de olabilir. Onun için
canlı öldürmek ve zarar vermek Maniheizm için yasaklanmıştır.
“Mani ve babası Gnostik akımların en çok bilinen kolları olan Mendailer ve Muğtesile
inanışını benimsemişlerdi. Manihesit metinlerdeki kayıtlar, Mani’nin 227-229 yıllarında
Muğtesile mezhebini terk ettiğini ve kendisini insanlığı doğru yola eriştirmek için gönderilmiş
bir peygamber olarak ilan ettiğini belirtir” (Yıldırım 2018: 164). “İbn Nedim’in rivayetine
göre Mani ilk hutbesini, Şapur’un tahta çıktığı gün okudu” (Yıldırım 2018: 165). Mani uzun
zaman güzel resimler yaparak dinini zenginleştirmiştir. Mani dini takriben 8. Yüzyılda Uygur
Devleti’nin resmi dini olarak kabul edilmiştir (Yıldırım 2018: 166).
10 Kerdir, bir Zedüşt mubedler mubedidir.
9
“Maniheizm’e göre beden hapishanesinden kurtulan ruh önce Samanyolu’nu izleyerek aya
yükselir. Bir müddet burada ikamet edip güneşe geçer, bir müddet de burada kaldıktan sonra
ışık alemindeki dünyalara (aeon) yükselir” (TDV İA, Maniehizm maddesi).
Mani aramızdan ayrıldıktan sonra yalancı peygamberler türeyecektir. İsa Mesih dünyaya
tekrar gelecek, sağına Maniheistleri oturtacak, soluna cehenneme gidecekleri oturtacaktır. Beş
ışık ruhuna yerlerinden ayrılma işaret sonucu, 1468 yıl sürecek büyük bir ateş yakılacaktır.
Savaşı kaybedenler kendileri için hazırlanmış çukura düşecekler, bu çukur da büyük bir taşla
kapanacaktır. İyilikle kötülük arasındaki savaş böylece son bulacak ve başa dönülecektir.
Seçkinler ışığı bulup göğe yönelecekler, seçkin olmayanlar ise, seçkin olana kadar
reenkarnasyona tabi olacaklardır (TDV İA, Maniehizm maddesi).
Dini kurallar beş emir şeklinde dile getirilmiştir. Bunlar: oruç, dua ve sadakayı yerine
getirmek. Canlı öldürmemek ve et yememek. Temizlik ve sağlığa dikkat etmek. Mala mülke
önem vermemek ve alçak gönüllü olmak. Üç mühür ise; elini, diline ve gönlüne sahip
olmaktır.
Maniheizm Uygur Türklerinin resmi dini olduktan sonra bir süre Çin bölgesinde bulundu. 13.
Yüzyılda Hıristiyanlık, Budizm ve İslam arasındaki yoğun mücadele sonrası yenilgiye uğradı
(Yıldırım 2018: 166).
MAZDEKİZM
Mazdek, İsathr eyaleti eşraflarından Bamdad’ın oğludur. Mazdekizm, Maniheizm’in
kollarından biridir. Kendisi önceleri Fesalı Zerdüşt Horregan’ın takipçileri arasında yer
alıyordu. Eflatun’un Cunhuriyet’ini okumuş ve bu düşünceyi İran topraklarına taşıyarak
Mazdekizm’in temellerini atmıştır. Dolayısıyla Mazdekizm’de Yunan felsefesinin etkileri
vardır. Doğum yeri olarak çeşitli yerler gösterilir: Nişabur, İstahr ve Tebriz (Yıldırım 2018:
170).
Mani din ailesi içinde bulunmasına rağmen, Zerdüştlük’te reform yanlısı muğlar arasındaydı
da. Mazdek, Sasani hükümdar I. Firuz/Piruz hükümdarlığı döneminde karışıklıklar içinde
ortaya çıktı. Firuz sonrası hükümdarlığa gelen Kubad kendi gücünü artırabilmek için onun
yanında yer aldı. Mazdekizm dönemine göre kargaşalığı önleyici ve bir düzen kurucu
fonksiyonundan dolayı halk arasında rağbet gördü. Ülke aşırı ekonomik yoksulluk içinde
bulunurken, reformlar olarak gelene düzenlemelerden dolayı, Mazdekizm’e gönül vermek
zorunda kalan Kubad’ın amacı mubedlerin gücünü kırabilmekti. Ve bu amaçla Mazdekizm’e
10
inanmıştı. Mazdekizm’in önerisi üzerine saray hazinesi halka açılmıştır. Din adamları ise bu
arada zengin ileri gelenlerle beraberdi. “Böylesine karmaşık bir ortamda Mazdek’in birlik,
beraberlik ve eşitlik mesajlarının özellikle toplumun yoksun bırakılmış alt kesimlerinin
dikkatini çekmesi son derece doğaldı” (Yıldırım 2018: 172).
Ancak Veliaht olarak seçilerek tahta gelen Enuşirvan, bir yemekli toplantı düzenleyerek ve bu
toplantıya Mazdek ve önde gelen din adamlarını çağırarak, son olarak bu katılanların hepsini
öldürterek bu dini ezmiş oldu (Yıldırım 2018: 172).
Mazdekizm’de mal ve zenginliğin ortak kullanımı söz konusu olduğundan bir şekilde
günümüz sosyalist düşüncesine benzemektedir. Ayrıca kadınlar da mal olarak kabul
edildiğinden onların ortak kullanımı da kabul edilmektedir (Korkmaz 2012: 91). 11 Böylece
doğu yaşam ve düşünce sisteminde modern çağlara damgasını vuran bazı düşünce ve yaşam
biçimlerinin izlerini görüyoruz. Dinsel olarak ortaya çıkmış bu düşünceler sadece Batı
materyalist düşüncesinin eseri değillerdir.
MİTHRACILIK
Mithracılık, Ahamenişler zamanında ortaya çıkan ve modern dönemlerden önceki zamanlarda
Hıristiyanlığa rakip olan dinler arasındadır. Mithra inancının temelleri MÖ. II. Yüzyılda
Türkiye’nin Tarsus bölgesinde doğduğu düşünülmektedir. Plutharkos’a Parsi Mithrası yerine
Roma Mithrası öncelikler arasında yer etmiştir. VI. Yüzyılda bütün Anadolu’ya ve Avrupa’ya
yayılarak önemli dinler arasında yer almıştır. Pers ve Roma Mithrası arasında küçük
farklılıklar vardı (Korkmaz 2012: 99-103).
Mithra’nın bir kayalıktan doğduğu inanıldığında Mithraizm’de mağaranın önemi büyüktür.
Burada Hz. İsa’nın Beytüllahim mağarasında doğuşuna benzer bir mağaracılık inanışını
görüyoruz. Mithraizm’de boğayı öldürme hikayesi ilginçtir. Bir eliyle boğanın burnunu tutan
Mithra, diğer eliyle boğaya bıçağı saplamıştır. Boğanın iliğinden ekmeği veren buğday ve
kanından kırmızı şarap içilmiştir. Bu son kısım Hıristiyanlığın kırmızı şarapla vaftiz olunma
sahnesini andırdığından Hıristiyan rahipler tarafından eleştirilmiştir.
Mithracılık MS. 125 yıllarında Roma’nın Ostia adlı liman kentleri boyunca yayılmıştır
(Korkmaz 2012: 103). Avrupa ve Anadolu’da Hıristiyanlığa karşı rakip oldukları
düşünülmektedir. Roma İmparatoru Konstantin zamanında Hıristiyanlık resmi din haline
11 Kapitalizmde kadının metalaşmasının izlerini doğu düşüncesinde görmek ilginç olsa gerek.
11
gelince Mithracılık da zor günler yaşamıştır. Halbuki ayinleri gizli yapılmaktaydı. Ancak
bununla beraber yine de yayılma alanları sınırlanmıştır.
HIRİSTİYANLIK
Hıristiyanlık her şeyden önce İsa Mesih’in ortaya koyduğu bir din anlayışıdır. Fikirsel olarak
Yeni Ahid’de ortaya konulan düşünceler etrafında inanç belirlenmiştir. İsa Mesih bir
kurtarıcıdır. Baba, oğul, Kutsal Ruh teslisine inanılan bir üçlemenin eseridir. İsa Mesih’in
müjdelediği inanç etrafında Hıristiyanlar bir arada topluluk olarak varlıklarını
sürdürmektedirler. Bugün 2 milyara yakın nüfuslarıyla en büyük din olma özelliğini
taşımaktadırlar (TDV İA Hıristiyanlık maddesi).
Hristiyanlığın doğduğu zemin Yahudiliktir. İsa Mesih bir Yahudi ailenin içinde doğmuştur.
Helenistik kültürün etkisi altında kalınsa da Yahudilik baskındı. Konuşulan diller Aramice ve
İbraniceydi. O dönemde Yahudilik bir takım mezheplere bölünmüştü. Bunların önemlileri
şöyleydi: Ferisilik, Sadukilik, Zealot, Essenilik ve Herodcular. “Grek, Roma, Pagan ve Doğu
kültlerinin sentezinden oluşan Helenistik kültürün en belirgin izi sanatta ve dini alanda
görülebilir. Helenistik din Attis, Kibele, Mithra gibi Doğu ve Ortadoğu kaynaklı ilahlar
etrafında oluşmuş mistik bir yapıya sahipti. Bu dinlerin temel inançlarından olan, ölen ve
yeniden dirilen tanrılarla kurtuluş doktrini Hıristiyanlık’daki bazı kavramlara tesir etmiştir.
Ortadoğu bölgesinin yerli halklarının oluşturduğu, çoğu semitik kökenli paganların dini
sistemleri de Hıristiyanların ortaya çıktığı sırada mevcuttu” (TDV İA, Hıristiyanlık maddesi).
Hıristiyanlık böyle bir ortamda oluştu.
Havariler dönemi Pavlus’tan önceki dönem ve Pavlus dönemi olarak ikiye ayrılabilir. İsa
Mesih’in çarmığa gerilmesinden sonra havariler yine bir araya gelip Yahudiler gibi yaşamaya
başlamışlardır. Onları Yahudilerden ayıran İsa Mesih’e inanmalarıydı (TDV İA Hıristiyanlık
maddesi).
Pavlus, Kilikya’da Tarsus’ta doğmuştur. Benjamin kabilesinden olduğunu söylenmektedir ve
İbranice adı Saul’dür. İsa Mesih’i tanıdığı kesindir. Arabistan’a giderken İsa Mesih’le
karşılaşmış, uyarılmış ve dini kabul etmiştir. Daha sonra üç yolculuğa çıktığı aktarılmaktadır.
Bunlar: Kıbrıs’tan Kudüs’e gelmesi; Suriye, Anadolu, Makedonya, Yunanistan üzerinden
Antakya’ya geçmesi; üçüncü yolculuk ise Efes’e ve Balkanlara yapmasıdır. Suçlandığı ve
Roma vatandaşı olduğundan Roma mahkemelerinden yargılanmak için Roma’ya gittiği ve
burada öldüğü söylenmektedir (TDV İA, Hıristiyanlık maddesi).
12
İran’da bulunan Hıristiyanların Roma tarafından korunması Sasaniler tarafından hoş
karşılanmadı. Ancak Hıristiyanların İncil gibi bir kitaba sahip olmaları onların da Avesta’yı
bir kitap haline getirmeleri isteğini doğurdu. Ayrıca İran’daki Hıristiyanlar farklı bir mezhebe
geçince ve Roma’nın etkisinden kurtulunca Sasaniler tarafından hoş karşılandı ve kabul
gördü, üzerlerindeki baskılar azaldı.
İncil’de Matta/6’da ve Pazar günleri okunan şu dua kutsaldır:
“Göklerdeki Babamız,
Adın kutsal kılınsın.
Egemenliğin gelsin.
Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de
Senin istediğin olsun.
Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.
Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi,
Sen de bizim suçlarımızı bağışla.
Ayartılmamıza izin verme.
Bizi kötü olanlardan kurtar.
Çünkü egemenlik, güç ve yücelik
Sonsuzlara dek senindir! Amin.” (İncil, Matta/6)
YAHUDİLİK
Yahudilik, bir İbrahim peygamberin soyundan gelen neslin dini olduğundan semavi dinler
arasındadır. Hz. İbrahim’in geç yaşlarında iki oğlu olmuştur; bunlardan biri cariyesi
Hacer’den olan İsmail ve diğeri eşi Sare’den olan İsahk’tır. Oğlu İshak’tan Yakup olmuş,
ondan on iki tane erkek çocuk meydana gelmiştir. On iki erkek çocuğun sırasıyla isimleri
şöyledir: Ruben, Şimon, Levi, Yehuda, İssakar, Zebulun, Dan, Naftali, Gad, Aşer, Yusuf ve
Bünyamin. Bu on iki çocuktan ilerde İsrailoğullarını oluşturacak on iki kavim oluşacaktır
(TDV İA, Yahudilik maddesi).
13
Rivayete göre Tanrı ile yapılan anlaşmaya (akid) göre İsrailoğullarına daha sonra Filistin
denilen Kenan ili toprakları söz verilmiş ve Yahudiler burada krallık kuracaklardır. Yalnız
Yahudiler dinden çıkıp Tanrı’yı kızdırdıklarından defalarca Filistin’den sürgün yemişlerdir.
Bunların ilkinde Mısır’da kendini kabul ettiren Yusuf’un himayesi altına girip burada
çoğalmışlardır. Mısır’da zulüm görmeleri sonrası, Mısır’dan Hz. Musa peygamberin
öncülüğünde çıkıp Sina’da yine ahidleştikten sonra çölü geçerek Kenan iline gelmişlerdir.
Tekrar Musa Peygamberin Sina dağına çıkıp orada kırk gün inzivaya çekilmesi üzerine,
İsrailoğulları altından buzağı heykeli yapıp ona tapmaya başlamışlar, Musa Peygamberin
getirdiği on emirden yüz çevirmişlerdir. İsrail’den çıkıp kırk yıl çöle mahkum edilmişlerdir.
Bu süre zarfından mabed yapıp Tanrı ile buluşma yeri olarak gördükleri ve on emir
levhalarının saklandığı sandıkla beraber korunma halinde yaşamışlardır. Musa, vefatından
önce İsrailoğlulları’nı bir defa daha toplayarak Sina’da yapılan ahdi yenilemiş, kutsal kitapları
Tevrat’ta bulunan emirleri hatırlatmıştır. Musa’nın ölümünden sonra, liderlik Yeşu
peygambere geçmiş, Kenan topraklarının büyük çoğunluğu Yeşu tarafından ele geçirilmiştir.
Aslında evrensel mesajları olmasına rağmen Yahudilik bir kavim dinidir. Belirli bir insan
zümresine gelmiş ve kültürel anlamda zamanla değişimler geçirmiştir. Modern zamanlarda
1948’de kurulan İsrail din devleti ile beraber dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan
Yahudilerle birlikte yaşamaktadır. İsrail’in kurulmasına karşı olan Yahudiler de vardır. Onlar
bugünkü Ortadoğu’nun bir Yahudi devleti kurulması için uygun ortam sağlamadığını iddia
etmektedirler.
BUDİZM
Budizm, MÖ. 563’te doğan Siddharta Gotama’nın kurduğu ve lakap olarak “aydınlanan,
uyanan” anlamlarına gelen Budha’yı kabul ettiğinden Batı dillerinde Budizm denilen bir
dindir. Hindistan’ın Kuzeydoğusu’nda Brahman şekilciliğine ve akit sistemine karşı çıkan,
insanlara ve diğer canlılara şefkat ve sevgiye dayanan, insanları eşit görme, duyguları
dizginleme öğretisi olan bir dindir. “Günümüzde Hindistan, Çin, Mançurya, Moğolistan,
Seylan, Tayland, Burma, Kamboçya, Laos, Doğu Bengal, Vietnam, Bhutan, Birmanya,
Singapur, Malezya, Tayvan, Kore ve Japonya gibi Asya ülkelerinde Budistler’in sayısı büyük
bir yekun tutar” (TDV İA, Budizm maddesi).
Önce sarayda büyük eğlenceler içinde olan Buda, sarayı karısı ve oğluna terk ederek altı yıl
zühd hayatı yaşadı. Bu iki hayat biçiminin doğru olamadığına inanarak, ilk olarak Neranjara
14
nehri kıyısında Bo ağacı denilen bir tür incir ağacının altında aydınlanmaya ulaştı. Bu yer şu
anda kutsal kabul edilmektedir.
Buda gerçeğe ulaştıktan sonra ilk olarak beş arkadaşına vaazını verdi. Bu ilk vaazında
“tekerleği döndürmek” metaforunu kullandığından Budizm’de tekerlek kutsal kabul edilir.
Keşişlerini dünyayı dolanarak barış, sevgi ve hikmeti yaymakla görevlendirdi. Kendisi
Magadha Krallığı sınırları içinde, Rajagaya ve Sravasti çevrelerinde ve Pencap’a kadar
uzanan yerlerde kırk yıl dolaştı. Vaazlarını büyük kesimlere kabul ettirdi. Seksen yaşını
geçtiğinde öleceğini anlayınca, kuzeyde Uttar Pradeş yöresinde Mallalılar’ın yerleştiği
Kusinara şehrine gitti ve burada öldü. Külleri on parçaya ayrılarak stupadalarda korumaya
alındı (TDV İA, Budizm maddesi).
Ona göre insan, kötülük, tatminsizlik, hastalık, yaşlılık ve ölüm gibi ıstıraplarla yoğrulmuştur.
Bunlara yol açan arzu ve ihtiras yeni karma ve sudura yol açar. Istıraba son vermek için bu
arzu ve ihtiraslardan vazgeçmek gerekir. Bu süreklilik arz edince Nirvana’ya ulaşılır.
Nirvanaya ulaşmak için sekiz dilimli yoldan geçmek gerekir. Bunlar: doğru söz, doğru
davranış, doğru geçim; doğru muhakeme, doğru murakabe; doğru anlayış, doğru düşünce,
doğru niyettir. Budizm Brahmanlarca küfür sayılmıştır; bunun nedeni tek Tanrı’ya inancın
olmamasıdır. Halbuki Buda’nın tek Tanrı inancını reddeden bir sözü bulunmamaktadır.
BİR DİNLER KARŞILAŞTIRMASI DENEMESİ
“Perslerin dini Mazdeizm’de evren iki uzlaşmaz, zıt gücün dengesine dayanır. Bunlar
‘karanlık ile aydınlık’, ‘iyilik ile kötülük’, ‘Ormuzd 12 ile Ehrimen’dir. Persler, iyi ile kötü
arasındaki düalizmi ve savaşı çok önemli bir simge haline getirmekle Doğu Akdeniz bölgesi
inançlarında eski çağlardan beri olan bir eğilimi güncelleştirmişlerdi. Mısır’da Osiris ile Set,
Mezopotamya’da ise Marduk ile Tiamat arasındaki şiddetli ölüm kalım savaşının evrende
düzenin sağlanması yönünden asıl anlamı buydu. Perslerin yeniliği, bu mücadelenin
sürekliliğine inanmaları oldu. Gelecek çağlarda bile hiç sonu gelmeyecek bir fikir ayrılığının
böylece ilk biçimlendirmesi, bilhassa siyasal ve sosyal koşullar sayesinde gerçekleşmişti”
(Yıldırım 2019: 23). Bu düşünce zamanla Avrupa felsefesine yansıdı. Wilhelm Hegel
metafizik düşünce ile karşıtların birliğini diyalektik bir tez-antitez-sentez biçimine
büründürdü. Buradan ilk materyalist filozoflardan Ludwig Feuerbach ve sonrasında Karl
12 İslam literatüründe ‘Hürmüz’ olarak geçer.
15
Marx, diyalektiği kullanıp karşıtların birliğini materyalizme uyguladı. Ama egemen düalizm
her zaman madde ve ruh olmuş, ruhun maddeden kurtularak ışığa kavuşması olarak
yorumlanmıştır. Bu ilk Pers inancıyla uyumludur (Yıldırım 2019: 23). Böylece hem
materyalist felsefede, hem de metafizik felsefede Pers inancının, dolayısıyla Zerdüştlüğün
izini görüyoruz. Aynı şekilde bu düalizm diğer dinlerde ‘günah ile sevabın’ bir arada
bulunması şeklinde de ifade edilebilir.
Işığa kavuşmak Zerdüştlükte olduğu gibi doğu düşünce, din ve felsefesinin hemen hemen
hepsinde vardır. Budizmde bu karşımıza Nirvana’ya ermek olarak çıkar. Semavi dinlerde ise
bu, öldükten sonra dirilerek cennete gitmek şeklini almıştır. Yani bu dünyada ışığa kavuşmak
cennete kavuşmak anlamına gelmez. Ancak Mevlana’da hamdım, piştim, oldum gibi
şekillenmiş düşünce doğu felsefesini yansıtır.
Zerdüştlüğe göre bütün semavi dinlerde ibadet olan oruç tutmak yasaktır. Bunun nedeni oruç
tutanın ibadet olan çalışma, çiftçilik ve sağlıklı çocuk sahibi olma gibi işleri engelleyeceğidir.
Oruç tutanın bir grup yoksulu kefaret olarak yedirmesi gerekirdi (Yıldırım 2019: 25).
Zerdüşt inanışı baştan sona bireysel ve toplumsal olarak ahlakı dile getiren bir esere dayanır.
Nimet Yıldırım’ın Zerdüştlüğü çalışan A. V. Williams Jackson’ı işaret ederek yaptığı
açıklamaya göre başka böyle bir ahlak ve aydınlık görüşlere sahip metin bulmak zordur
(Yıldırım 2019: 27). Bu yüzden Zerdüştlükle diğer semavi dinler arasında benzerlikler
yakalamak kolay olmaktadır.
“Örneğin Mani, ruh göçü inanışını Budizm’den; düalizmi Zerdüşt inanışından; kıyamete
yakın bir kurtarıcının geleceği düşüncesini de Hıristiyanlık’tan almıştır. Mani dininde de
Hıristiyanlık, Yahudilik ve Zerdüştlük inanış sistemlerinde olduğu gibi kıyamet günü ve ölüm
sonrası hayat inancı vardır” (Yıldırım 2018: 167). “Mani’nin anadilinin Süryanice olduğu,
anacak İran dillerinde de eserler yazdığı gerçektir” (Yıldırım 2018: 167-168). Mani bütün
dünyaya seslenen bir din kurmak istediğinden farklı dinlerdeki motifleri içinde barındırmıştır.
Bu açıdan diğer dinlere göre daha eklektik bir din kültürü yaratmıştır. Diğer semavi dinlerde
bulunan motifler içinde olduğundan Hıristiyanlıkla mücadele edebilmiştir. Birtakım inanışlara
göre ilk olarak Mihr Şah ve Piruz, Mani dinini kabul etmişlerdir. Bunlar Erdeşir-i Babekan’ın
oğullarıdır ve diğer oğlu Şapur’la beraber bu dini kabul etmişlerdir (Yıldırım 2018: 169).
Maniheizm yaşadığı dönemlerde ve sonrasında Batı Avrupa’ya girerek Hıristiyanlığın rakibi
olmuştur. Yahudilik bundan kabile dini olduğu ölçüde kurtulmuştur. Roma İmparatorluğu
döneminde Hıristiyanlık korunabildiğinden Avrupa ve Batı’da Hıristiyanlık yayılma imkanı
16
bulmuştur. Ayrıca Hıristiyanlık Helen kültürünün eseri, Maniheizm İran kültürünün eseridir.
Maniheizmin bu kadar yaygınlaşmasının nedeni belki de İranlıların Hint-Avrupa dil
ailesinden olup, Aryan ırkından olmalarıdır.
İran’da ise koruma altına alınan Hıristiyanlara müdahale onların farklı bir mezhep seçip,
Batı’nın müdahalesi minimum düzeye düştüğü ölçüde devlet tarafından kabul görmüştür.
Örneğin, Mithracılığı İran Batıda koruyamamıştır. Dememiz odur ki, Batı kendi dinine
müdahaleyi engelleyebilirken, doğu bunu yapacak gücü kendinde bulamamaktadır.
Doğu dinlerinin doğuş ve gelişme yerleri genellikle Fırat ve Dicle’nin doğusudur. Anadolu
inançlarından etkilendikleri bilinmektedir (Hançerlioğlu 1995). Ancak semavi dinlerin doğuşu
ve gelişmesi Fırat ve Dicle nehirlerinin Batısıdır. Bir devlet dini olarak kabul edildikten sonra
büyümüşlerdir. Yahudilik, İsrailoğullarını hem büyütmüş, hem de onları bir topluluk olarak
bir arada tuttuğundan onlarla beraber büyümüştür. İsevi inanç ise Roma İmparatorluğu’nun
resmi dini olunca büyümüştür. Zerdüştlük yukarıda da anlattığımız gibi Sasaniler’in resmi
dini olmuş, ancak İslamiyetle karşılaşması sonucu geri gitmiştir.
Doğu dinlerinin her fırsatta semavi dinlere rakip olduğu biliniyor. Hatta batıda seküler inanca
etkileri dolayısıyla materyalist düşüncenin gelişmesinde yardımcı dahi olmuşlardır. Özellikle
felsefede diyalektiğin temeli Yunan felsefesine dayandırılsa da Doğu inanç haznesinde yeri
vardır.
Budizm anlamında ışığı yakalamak ve Nirvanaya ulaşmak için Batılılar hala Doğu’ya
seyahatler düzenlemekte ya da bulundukları coğrafyaya Doğu kültürünü taşımaktadırlar.
Bir de elbette doğu dinlerinin doğuda gelişirken birbirlerini etkileme olgusu vardır. Ya da Batı
dinlerinden bazı nüveler ve özellikler almışlardır. İslamiyetten önceki dinlerde kültürel
etkileşimin yüzyıllar içinde çok olduğunu görüyoruz. Çünkü dinlerin özellikleri birbirlerine
benzemektedir. Öldükten sonra cennet ve cehennem inancı Budizm haricinde hemen hemen
bütün dinlerde vardır. Manicilikte reenkarnasyon olmasına rağmen, en sonunda ışığa ulaşmış
ruhlar cennete gideceklerdir.
SONUÇ
17
Bu çalışmanın giriş bölümünde kısaca amacımızı belirttik. Gelişme bölümlerinde İran’da var
olmuş dinlerin özelinde kısaca durarak karşılıklı etkileşimlerini dinler karşılaştırması
bölümünde ele aldık.
Amacımız, kültür denilen olgunun var olan dinlerden bağımsız düşünülemeyeceğini
bildiğimizden, birbirleri arasındaki etkileşimden dolayı içlerine nüfus etmiş diğer dinlerde
olan düşünce nüvelerini ortaya çıkarmaktı. Aradan yüzlerce yıllar geçtiğinden bunun öyle
kolay olmadığını kabul etmek gerekir. Ancak bunu yapabilmek için esas metinler üzerinden
bir karşılaştırma yapmak gerekirdi.
Olguları günümüze kadar yansıdıkları açıdan bakarak görme körlüğü bizi belki de geçmiş
zamanlara kendi özgünlükleri açısından bakmayı engellemektedir. Bununla beraber, yaşayan
nüveleri dile getirmemiz doğu dinlerinin hala canlı olduğunu ve içimize sızmış olduğunun
kanıtıdır.
18
Zerdüştlük inancının kurucusu Zerdüşt’ün resmi.
19
Zerdüştçülük, Zerdüştîlik ya da Mecûsîlik,
günümüzden 3500 yıl önce Zerdüşt tarafından İran’da
kurulan, yaklaşık MÖ 6. yüzyıldan MS 7. yüzyıla kadar
3 büyük Pers İmparatorluğu’nun dini olan, içerisinde
düalist ve Eskatolojik inanışın ilk örneklerini
barındıran, dünyanın en eski tek tanrıcı vahiy dini.
Bir cevap yazın