Rengarenk kıyafetler altında topu topu iki farklı renkten oluşuyordu bedenlerimiz. Siyah ve beyaz. Karanlığın insanlığa şeytani olduğu aşılandığı tarihten bu yana mı başlamıştı ayrımcılık? Binlerce yıl önce beyaz teni temizliğin simgesi yapan neydi?
Hala ten ayrımı yapılan ilkel toplumlardan, şimdi de kültürel ayrımcılık hastalığı ve hatta kıyafet, maddiyat, düşünsel, cinsel ayrımcılık bile bulaşmıştı zihinlere. Kürt, Türk, Çerkez, Moğol, yahudi, hristiyan ve daha binlerce kültür ırk ayrımcılığını yaratan neydi? Kim başlatmıştı bu savaşı?
Hayatta kalabilmek için, insanın bir hayvanı öldürmesi kabul edilebilirdi, ilkel zamanlarda. Günümüz çağında hayvanların bile koruma altına alınması gerektiği bilincindeyken, hala ırk ve kültür ayrımcılığı olan bir toplumda yaşamaya devam ediyoruz. Daha da ilerisi, farklı olan her şeyin bizim için tehlikeli duruma geldiğini hissettiren neydi bizlere? Nasıl doğduğumuz bizlerin seçimi değilken, aynı şartlarda doğduğumuzu, aynı havayı soluduğumuzu, aynı güneşle ısındığımızı, aynı topraklar da ayak sürüdüğümüzü ve aynı toprağa karışacağımızı bilirken. Zengin bir siyahinin, kültürlü bir kürdün, çalışkan bir yahudinin ya da onurlu bir Türk’ün diğerlerinin eksikliğini görmeye iten neydi? Neden farklı bir insan gördüğümüzde şaşkınlığımızla bu ayrımı keskin bir bıçakla aktarıyorduk bakışlarımızla?
Bir bedenin rengi ne olursa olsun ya da bedeni saran kıyafetin, cebindeki paranın, altındaki arabanın, konuştuğu dilin, konuşamayan dilinin, göremeyen gözlerin, görmezden gelen bakışların, kadın gibi erkeklerin, erkek gibi kadınların, yetişkin çocukların, çocuk gibi yetişkinlerin farklı olması, eksik, çirkin, günah olduğunu düşündüren neydi? Kendi çıplak bedenine ayna karşısında bakmaktan korkan bizler, nasıl birine ayna olabilme cesaretini gösterebiliyorduk? Ön yargılarımızın kölesi olan bizler, başka bir bedenin rengi farklı olduğu için nasıl köle olarak kullanabildik?
Gerçek gücün kimin teninde, aklın kimin yüzünün arkasında, güzelliğin kimin göğüs kafesinin altında, cesaretin kimin damarlarında, asaletin kimin konuşmasında, duyguların kimin suskunluğunda, GERÇEK İNSANIN HANGİ KIYAFETİN ALTINDA olduğunu asla bilemeyeceğiz!…
Bir cevap yazın