Hadi konuşalım
Şehirleri ve içindeki çoğu şeyi
Zamanı geldi sanırım hepimiz farkındayız
Peki haberin var mı dağlardaki esintiden
Ne şehrin gölgesindeyim ne dağın zirvesinde
Haberim yok yakın doğumdaki ölümlerden
Nemrut’a söyleyin kızını çoktan gelin verdiler
Koparcasına yaprak daldan dünyada bir rüzgar esmekte
Elimi kolumu bağlamışlar sanki de düşüyorum kartpostalların içinden
Her mevsime bir isim verip her ayrılığı bir güne sığdıracağım yemin!
İçimden çıkmayan şairlerin cehennemi olacağım örneğin
İçeride cehennem yaşayıp dışarıya cennet sunanların nedir derdi
Kimin nesiyiz toprak?
Havva ve adem ne kadar dürüst olabilir şimdi istanbul’un ara sokaklarında
Şimdi ne söyleyebilirsin sen ikinci dünya savaşınca çoktan ölmüş bir çocuğa
Ne kadar çok tiyatro ne kadar çok müzik ve sanat ve felsefe artı bilim
Bilirsin…
İnsan dara düştükçe üretir ve yaratırmış
Ne çok ölmüşüz de ne çok sanat eseri ve estetik!
Ne çok anlam yükledik!
Neresinden bakarsan bak üç gün sonra ölmeyeceğin sana gelir kesin!
Ne çehresine dokunabilirsin şimdi özlediklerinin!
Ne selam verebilir sokaktaki tanımadığın birine
Ne de elinden tutabilirsin bir çocuğun
Çocukluğum mu bitiyor ne, artık insanlara değil kendime öfkeliyim
Uzak coğrafyalar sayarlar şimdi, itayla Fransa ve Hollanda örneğin
Sanatçı kimliklerin içinde hep yatar bir Avrupa gerçeği
Ama şimdi benim içim Orta doğu dışımda Afrika semaları
Neylersin!
Beni şu hayatta mutlu eden bir şiir yazan ellerim bir de camelim,
Şimdi ellerim hamallıktan nasırlı, sigarama yine zam gelmiş
Bir deveye binip gezmeli şimdi kuzey kutbunu
Belki bahtsız bir şair bulurum da
Anlatırım derdimi!
Ve bir dal sigara için bin yıllık bir kaleye isterim
Ben Sabbah’ın soyundan gelir kendi soyumun içine ederim
Kelimeleri dar boğazlardan geçirmek ne de zor.
Şimdi Marmara denizini düşman işgaline karşı savunur gibi
Yani kılımı bile kıpırdatmadan
Bitiriyorum bu kanlı şiiri!
Bir cevap yazın