Habil, imanla Tanrı’ya Kabil’den daha iyi kurban takdim etti ve onun hediyeleri hakkında Tanrı şehadet ederek, bununla salih olduğuna şehadet olundu ve ölmüş olduğu halde bu vasıta ile hala söylüyor
İbranilere Mektup,11:4.
SAÇMALIKLAR KİTABI
Tanrı adıyla bilinen Efendi, Âdem ile Havva’yı yaratırken onlara dil eklemediğini ve dolayısıyla hiç ses soluk çıkaramadıklarını anlayınca; hatalı bir yaratım yaptığını anlamış ve kendi- ne ilk öfkesi başlamıştır. Çünkü cennet bahçesini yaratan ve her şeye tek sahip kendisidir, yapılacak hatalardan sorumlu tutacağı başkaca biri yoktur. İşte iddialı bir proje olarak yarattığı ancak hatalar yaptığını anladığı için kendine öfkesiyle bahşedebilmek ve yarattığı insan soyunu ıslah etme ye, daha güzel, daha iyi olmalarını sağlamaya adanmış uğraşların acı, öfke, intikam, sınav, başarısızlık, ölüm ve hatta birazda aşk ve şehvet içeren neticede ise maalesef çaresizlik ve başarısızlıkla biten hikâyesidir yazılan kitap yani Kabil.
Kabil adem ve Havva’dan doğan üç çocuktan biridir. Kardeşi Habil’i öldürür çünkü Tanrı onun kurbanını beğenmemiştir ve Kabil bu duruma çok kızmıştır. Efendi (Tanrı) da ona kızar. Ancak ilk kez olduğu için affeder. Ona sürgün cezası verir. Ancak Kabilin kaygısını gidermek, başka insanlar tarafından öldürülmemesi bakımından ölümsüzlükle onu işaretler. Ölümsüz Kabil, sürgün cezası nedeniyle ; zamansız, mekansız, iradesiz ve amaçsız bir yolculuğa başlar tarih içinde. Üstelik çok sevdiği değerli eşeği ile. Büyük dinlerde anlatılan ,özellikle Tevrat (eski ahit) ta geçen ve pek çok diğer mitolojik hikayenin içinde bulur kendini… Adem ve Havva’nın yasak meyveyi yemeleri neticesi cennetten kovulması, açlıkla başa çıkmak için girilen pek çok şaibeli eylemler, İbrahim’in merhamet damarlarını çatlatacak inanç ispatları ve Efendinin durmak dinmek bilmeyen sınavları, ders verici yoksunlukları, kendi yarattığı insan soyunun azgınlık, şehvet dolu cinselliklerinden dolayı korkunç cezalar, içindeki masum sayısının azlığı sebebiyle Sodom ve Gomere’nin yakılışı yok edilişi, bir yandan öfke içinde bu cezalandırmaları yapan Efendinin diğer yandan aşk dolu şehvet dolu cinsel ilişkileri kabil ve Lilith ‘e yaşatıp, evlilik dışı çocuk doğumuna neden olması, her nedense kendi koyduğu kuralları çiğneyerek üstelik hiç bir yaptırım uygulamadan gayet meşru bir şeymiş gibi çocuğu kabul etmesi, koca bir şehre onun adını vermesi… Ona, yani Efendiye canıyla kanıyla ruhuyla bağlı Nuh’un ,başkasıyla (başkalarıyla) sevişen Liliht’le evli olması, Kabilden çocuk doğurması Nuh tarafından bakınca nasıl bir iyilik karşılığıdır ,nasıl bir mükafattır anlamak mümkün mü? Kafası karışık ne yaptığını bilmez bir efendi midir O? Diğer yandan kendi kızlarını azgın homoseksüel erkeklere peşkeş çekmeye vardıracak denli efendisine tapan Lut’un hiç bir iyilik ve sonuç yaratmayan boş tapınması, eh mecburen meleklerinin korunması için efendi tarafından körleştirilen erkekler…
Musa’nın Efendiyle görüşmek için Sina çölündeki dağa çıkışı, dönüşünde kardeşi Harun’a inanarak altın buzağıya tapanlara karşı verdiği savaş… İsrailoğullarının asker komutanı Yeşu’nun Efendinin emriyle Eriha şehrini kuşatıp efendiye inananları kılıçlandırarak 3000 kişiyi kesip şehri kana bulaması, Sina dağının tepesinden olanları izleyerek kendisine Şirk koşmuş olanlara verilen bu cezayla keyiflenen bir Tanrı… Kabil’in Tanrının kötü olduğuna inanması, çünkü; o bir tek kişiyi kardeşini öldürmüştür ve Tanrı onu cezalandırmıştır. Peki, Tanrının, küçük altın bir buzağıya inandıkları için, acımasızca doğrattığı insanlar için Efendiyi kim cezalandıracaktır? Sürekli savaş, sürekli öldürülen insanlar ve Efendinin tek yapabildiği hiç bir ahlak yasası gütmeden sürekli çoğalmalarını emretmek… Ensest, gayrimeşruluk, her ne sebeple ve ne şekilde olursa olsun yeter ki çoğalsın insan soyu!
Kabil yeterince bilgi, deney, gözlem sahibi olmuştur artık. Efendinin gerçek bir güvenilmez, acımasız adaletsiz ve kötü olduğuna karar vermiştir. Ama Efendi peşini bırakmaz onun. İyi kulu Eyüp’e yönlendirir. Ama bu kez Kabil Efendiyi sınava tabi tutar… Çünkü kararlıdır bu kötü tanrıyı yok edecektir. Eyüp’e sağladıklarını alması ve bu şekilde çıkarsız inanç olabileceğini ispatlamasını ister. Tanrı şeytanla işbirliği yapar. Şeytan her yönden saldırır. Eyüp’ün başına gelmeyen kalmaz… Her şeye sabreder bedeni yaralarla çürürken bile. Nihayet ( tıpkı yasak çiğneyip istediğini yapan, Tanrının verdiği cezayı sorgulayan ve çözüm arayıp bulan Havva gibi, bedenini sonuna kadar açıp yaşama cesareti gösteren Liliht gibi ) Eyüp’ün karısı dayanamayıp işe karışır. Şeytanı ve kendilerini yaratan Tanrıyı sorgulamasını ister. Sorgulayan Eyüp Tanrıya ve yaratılmışlığına lanet okur .. Tanrı bir yönüyle kaybetmiş olsa da bu kez Şeytan üzerinden kazanmıştır..
Nihayet Efendi de bu sınavlardan usanır ümidini kaybeder. Kendisine itaat etmeyen kötü insan soyundan kurtulmaya ve yeniden iyi bir insan soyu yaratmaya karar verir. İyi insan tohumu olarak Nuh’un ailesini seçer ve tüm canlıların nebatların birer çiftini alacakları gemi inşasını baş latır. Bunu anlayan Kabil Tanrıyı cezalandırma ve projesini sonuçsuz bırakma planını sinsice uygular, bunun için gizlice gemiye girer… Entrikalarla Nuh’un karısı ve gelinleriyle cinsel ilişki kurup denize atıp öldürür. Oğullarını öldürür. Nuh ise bunlara dayanamaz kendini denize atar ölür… Gemi karaya oturduğunda Efendi projesinin sonuçlarını görmek ister… Ancak insan olarak bir tek Kabil çıkar gemiden.
İnsan soyundan kardeş katili ve sürgün, cezalı Kabil kalmıştır yeryüzünde. Yeni ve iyi bir İnsan soyu üreyemeyecektir. Kötü Tanrıdan ( efendiden) intikam alınmıştır… Kimin kazandığı, kimin kaybettiği ise hala tartışılmaya devam edilecektir. Öfkeli kardeş katili Kabil daha çok suç işlemiş daha çok insan öldürmüştür… Yarattığı soyu acımasızca yok eden merhamet göstermeyen dolayısıyla hiç bir saygıyı hakketmeyen, adil olmayan o kötü Efendiye(Tanrıya)ceza vermek için elbette.. Başlangıçtan bu yana insan soyu ve Tanrı arasındaki ilişkide neyin değiştiği çeşitli sorular la sorgulanıp düşünülmeye devam edilmektedir. Ancak gerçek bir yüzleşmenin yeterli koşulları oluşmuş mudur şüpheli! Sorular… Sorular…
¾ Tanrı mı bizi yarattı, biz mi? Her defasında açıklayamadıklarımızı Tanrıyla mı kapatıyoruz.
¾ Tanrı her şeyi yaratıp yok edebilir ve etkileyebilir peki başkalarından etkilenebilir mi?
¾ Neden dua ederiz? Peki, Tanrıyı etkilemek için mi?
¾ Şeytan kötülüğün maşası olarak yaratılmışsa neden Tanrı ayrıca cezalandırır ve kötülük yapar veya yaptırır insana? Kendi şeytanından kendi insanını koruyamadığından mı?
¾ Tanrı iyi midir yoksa kötü müdür? İnsanın acısına neden seyirci kalır. Neden hep en sonun da acıyla terbiye eder?
¾ Tanrı her şeyi bilen gören ise, neden sınav yapma gereği duyar? can sıkıntısından biraz akıl verdiği ama bir şeyi tam kavrayıp çözebileceklerine inanmadığı insan oyuncaklarıyla oyun mu oynamaktadır?
¾ Kazanan kimdir, kaybeden kimdir?
¾ Yazar bu kitabı kimin için yazmıştır? Tanrıya inanmanın trajikomik hikâyesinde asıl anlatılan nedir, kimin içindir?
¾ Bu anlatılan hikayeler içinizde nasıl bir duygu yaratıyor; gülmek,şaşırmak,üzülmek,sevinç,korku,ağlamak,öfke,şefkat…?
¾ ……?
KİTABIN BİR EDEBİ TÜR (ROMAN) OLARAK İNCELENMESİ;
1- NEGATİF TEOLOJİ( METAFİZİK) : Tanrının tabiatını, mahiyetini tasdik ederek değil, inkâr yoluyla, tanrı hakkında kullanılan kavramların yetersizliğini ileri sürerek izah eder. Tanrının ne iyi ne kötü ne güçlü ne adil… vs.… olduğunu söyler. Esasen bu niteliklerin insana özgü olduğunu Tanrıya ait olamayacağını söyler. Bu yöntemle yazabilmek için din ve Tanrı kavramlarının bunun insan toplumları ile ilişkilerindeki kültürel birikiminin yazar tarafından iyi bilinmesi önemlidir. Diğer haliyle yüzeysel basit bir reaksiyoner tavır içinde yazılmış olacaktır kitap.. Oysa üretimin sadece bir reaksiyoner tavırdan oluşmaması üreten yazar açısından bir aksiyon olarak içinin doldurulmuş olması çok önemlidir. Gerçek üretim ve etki bu birikimdedir. Yazar Jose SARAMAGO negatif teolojiyi yüksek dini birikimi ile kitabında çok başarılı bir şekilde kullanmıştır.
2- ARKETİPÇİ ANLAYIŞ: Arketipler insan kültürünü oluşturan temel yapı taşlarıdır. İnsanlar ve toplumlar uzun dönemler boyunca karşılaştıkları benzer olayları bir süre sonra belli davranış kalıplarına oturtmuş ve kuşaktan kuşağa aktarmıştır. Arketipçi bakışla sanat üretimlerine bakıldığında; edebiyatın ve sanatın kaynağı ortak bilinçaltından aktarılan arketiplerdir. Dini ritüeller, inançlar, mitoslar bunların üretilip gün yüzüne çıkarıldığı alanlardır. Dolayısıyla sanatçı için mitler, inançlar, arketipler üretimde kullanılabilecek hazır objelerdir. Sanat üretimlerinde özellikle metinlerde rahat kavranırlar. Ayrıca insanoğlunda binlerce yıldan bu yana oluşturulan kutsal, esrarlı yapıyı sanat eserinde kolay yaratır sanatçının istediği etkiyi yaratmaya önemli katkıda bulunurlar.. Mitlerin sahip olduğu çok katlı, derin anlamsal yapı, eserin sanatsal derinlik ve gizemini yaratmada çok işlev görecektir. Sanat için hazır ilham kaynaklarıdır. Caziptir. Kitap başlı başına dini mitolojik kaynaklar, karakterler arketiplerle istenilen amaç doğrultusunda ve dille yazılmıştır..
3- ZAMAN: Romanda süreğen bir şimdiki zaman kullanılmıştır. Yani ana doku zamansızlıktır. Ancak eski ahit öyküleri arasında gezinen Kabilin zamanlar arasında geçişler yaptığı da anlaşılıyor. Roman sonu, ucu açık bırakılarak bitiriliyor. gelecek şimdiki zaman, geçmiş şimdiki zaman kavramları ile aslında hem geçmiş hem gelecekte olanların tartışılması bugüne şimdiye çekilmiştir. O halde zamansızlığın şimdiki zamandaki halimidir romandaki zaman ?
4- İRONİK DİL: Yazım üslubudur. Kökeni Sokrates’çi bir geleneğe dayanır. Aristotales’in karşıtlama ile eş tuttuğu bir Retorik -söz sanatıdır. Okuyucuda gülünç ya da eleştirici bir etki yaratmayı amaçlar. Bu sanatın özü esasen kuşkuculuğun, sorgulamanın varlığına dayanır. İroni Fransızca kelimedir. Söylenen sözün tam tersi yâda en uzak anlamlısı kastedilir. Ciddi söylemlermiş gibi görünür ama aslında ifadeler çelişkilere vurgu yapar. Mizahtan farkı daha fazla eleştirel bir tavır içermesidir. Roman tam anlamıyla ironik bir dille yazılmıştır.
Dolaysız, yalın bir anlatım vardır. Cümleler kısa ana noktalama işareti olarak aşırı sık şekilde virgül kullanılmıştır yazar tarafından. Kanaatim eski ahit öyküleri ve mitolojik öyküler adeta yazar tarafından tekrar yazılmıştır. Tırnak içine alınmamış aktarma cümlelerden sonra bunun vurgulanması bakımından virgül kullanılmıştır. Üçüncü tekil üzerinden anlatım kurulmuş ara ara yazarın kıssadan hisseleri ile gizlice birinci tekil şahıs vurguları vardır.
5-KARAKTERLER: Mitolojik dinsel kaynaklarda ismi geçen kişilerdir. Adem, Havva, Kerübi, Habil, Kabil, İbrahim, Lut, Eyüp, Nuh, Liliht, Yeşu vs… Ancak roman esasen iki esas karakterin mücadelesi etrafında kurulmuştur. Katil ve sürgün Kabil ile Efendi (Tanrı).Tanrı inanıldığının aksine güçsüz, öfkeli, hatalar yapan, kaypak, adaletsiz, acımasız, kötü, telaşlı ve acizdir. Yani bütün üstün özelliklerinden arınmış insani zafiyetlerle donanmıştır. Tanrı bir insandır. Diğer karakterler yan karakterlerdir ve adeta tanrının zafiyetlerini ve insanlaşmasını çeşitli hikaye olaylarla gösterebilmek için romanda yer almaktadırlar. Bir yanıyla da daha geniş anlamda karakterler Tanrı ve onun yarattığı kötü insan soyunu temsilen gözleyen aktaran kafa tutan Kabildir.
6- TEMA VE KONU: Kötülük esastır. Kötülük iktidardır. İnsan soyu bu varoluşuyla bir düş kırıklığıdır. Bunların sebebini kendi dışında arayan ve Tanrıyla hesaplaşan insan… Tanrı(efendi) ile insanın şiddet dolu-çatışmalı tarihi hikâyesi… Elbette Tanrıya ders vermek ve bir şey anlatmak için yazmıyor yazar. Asıl derdi insan zihninde oluşturulmuş ve birer inanç kalıbına dönüşmüş tüm öğrenilmiş birikimin kalıplarından kurtarılıp sorgulanması.. Özgür iradeye ulaşılabilir mi sorusunun cevap arayışı… Kendini var etmek isteyen insanın ( öfkeyle bile bağlı olsa) kendini Tanrıda perdeye yansıtması, bir nevi insanın büyüme yolculuğunun diyalektik ve dinamik alt yapısını gösteriyor bize yazar… Sorular kuşkular ve yapılan düşünsel faaliyet sonuçlarının ciddiye alınması, insanın yeryüzün deki varoluşuna değer vermesi, olumsuz örneklerle anlatılır… Kötü Tanrı öldürülebilir yok edilebilirse özgürleşecek midir insan? Peki, tüm bu inanç ve hikâyeler olmasaydı insan olan biteni neyle açıklayacaktı? O halde artık insan soyu kendiyle çok samimi bir şekilde yüzleşmek zorundadır. Çünkü dünya üzerindeki varlığını tüketecek noktaya gelmiştir ve de söylenecek başkaca da bir şey kalmamıştır. Bu sorununu çözemeyen ve kendini başka bir şekilde var etmeyi başaramayan insan tükenmekle sonlanacaktır.
” Baba benim için hala önem taşıyan sorun ölüp ölmediğimizi bilmek değil, sorun şu ki böyle bir efendi tarafından yönetiliyor olmamız, kendi çocuklarını yiyen Baal kadar acımasız bir efendi bu ”
” Beni bu hale koyan elbette Tanrı değil şeytandır, Efendinin onayıyla dedi kadın ve ekledi, şeytanın kurnazlıklarının iradesine baskın çıkamayacağını eskilerden hep işittim. Âmâ şimdi olayların bu kadar basit olduğundan kuşkuluyum, şeytan kesinlikle efendinin bir aleti, Tanrının kendi eliyle imza atamayacağı pis işleri icra etmekle görevli”
” insanlık tarihi, Tanrı ile anlaşmazlıkların tarihidir, o bizi anlamaz, bizde onu anlamayız”
Bir cevap yazın