İnsanın zaman şartelini indiresi geliyor. Akan ahir zaman yediğim her lokma da can buluyor. Yüzyıllar ötesi ademi kalmayan cihan düşün. Kirli ne varsa içinde mekan tutmuş olan yok.
Güçlü olan kafa eziyor; kuleler yapılıyor, deri yüzüyor; deneyler yapılıyor, tasmalıyor; ”çalışsın köle!’ ‘diyor. İnsan insana, insan cihana tükürüyor. Ama artık, tükürük çiseliyor üstüne ey insan! farkında değilsin az kaldı sende ineceksin tahttan, bitecek senin de saltanatın sen toprağını kemirmeye başlayıp sela okunurken sana gök gebermene sevinecek. Düşman arama hiç kendine hem cinslerini geç, yağmur sesinden karıncasına kadar lanet okuyor iç geçirttiğin her diri.
İnsan zamanı zehirliyor. Öfkesi bir solukta can buldu gövdesinde, zehirli nefesi fikrine karıştı o can buluşta. Zehirlenen zaman ne mi yapıyor şuan? Kuşların genzine doldu zaman, yüzyıllar ötesine sonu getirmeye gidiyor.
Ya Ali, Ya Yusuf… Ya Muhammed, Kabil’den haberiniz var mıdır? Doğurmuş, doğurtmuş olmalı kendinden. Gördüm, geçen bir bebeğin içine hava doldurulup balon yapılıyordu, Kabil’di. Bir annenin rahmine çocuğu geri sokuluyordu, Kabil’di. Derme çatma bir evden sesler duydum. Hayır! Çığlıktı. Baktım, dumanları doğuran Kabil’di.
Zaman görmüyordu. Yeşilimiz kırmızı, beyazımız kırmızı, mavimizin ağzı kan dolmuştu ama zaman görmüyordu çünkü zaman da artık Kabil’in piç bıraktığı yetim bir çocuktu.
Bir cevap yazın