Güneş yeni doğarken perdeden gözünü yavaşça araladığında odanın içinde
kelimelere gelirsin. Karşında beyaz duvarın ortasına asılı ve ekranın üzerindeki saat on
ikiyi on geçerken sarı koltukların paralel dizilişi- bir tanesi yerinde ama diğeri yerine
bir yatak ve pek çok ilaç var senin yattığın- ortalarında kalan masanın üstündeki 60
yıllık dediğin ölüme meydan okurcasına fotoğrafa götürdü seni ve fotoğrafın
göremediğin yüzlerinin baktığı televizyonu izlemeye başladın. Timbuktu kralının
veliahdını- kanalı değiştirmek istiyorsun ama kumandayı arayan gözlerin arkası dönük
çocuklarının yanına gidince- ve aslana verilen cezayı az bulan meclis kralın verdiği
kararla aslanlara savaş açtıklarını, ülkelerinde aslan istemediklerini duyurdu. Ancak
kurulduklarından beri ülkenin başlıca sorunu olan haritaya bakanların öylesine attığı
çizgilerden oluşan sınırlar bu konuda da başlarını ağrıtacağa benziyor, zira x
savanasının büyük bölümü komşu- aslanları korumak istiyor olduklarında çabalayarak
burnundan bir soluk verirsin, ne olacak sanki üç tanesi öldürülsedir böyle komşu
olmaz olsunun yanında çünkü senin için zorlaşan ikinci soluğu çıkardığında
sinirlenerek yeni birini bulmuşsundur, sınırları yapanlar, yani bulacaksındır tavana
bakarken aklına gelirse kimler olduğu ama başın zonklamaya başlamıştır tansiyonun
hızla çıkarken ve afrikanın sınırlarını gözünün önüne çizmeye çalışırken içinde büyük
bir acıyla irkilmenle birlikte Timbuktu kralı gürleyerek elini sıkmaktadır/ gülerek veya,
sorunu çözmüş ve- titreyemeyip soluğunun içine girmediğini gördüğünde içindeki acı
da büyümektedir. Kaşlarının çatıklığı inerken elinin kalbinde olduğunu görürsün, her
şey normalleşmeye başlar. Ölmüş gibisin.
Gözünü aniden açtığında anımsadığın veya fark ettiğin gün batımından içinde
bir yükselme hissedersin. Elinde kalem, defterin önü kapalı, öldüğünü sanmışsındır
ama sakinliğini korursan bir daha ölmeyecek iken yanında duran cep saati 12.10
demektedir. Defterinin senden uzak köşesinde açık bıraktığın kitabı yavaşça eline
aldığında- cenazeyi kaldırmışlığından çoktan durarsın ve bıçaklarlar adamı çocuğu
ağlarken kapının ardından anatomi seni hiç ilgilendirmediğinden bırakırsın onu,
solukların normal, kalbinde sıkıntı mı varken zihnin temiz zaten. Kitabı yatağına atıp-
bir de yatağın var masanın, daha doğrusu masanın yanındaki kitaplığın karşısında
halıyı geçince- kalemin çoktan yukarı aşağı-giderek çizgileriyle boyamaktadır defteri.
Durup silersin, yazı yazacaksındır çünkü, bir anda küçülen aklından akan şelalenin
yoğun tadı bir yandan okuduğunca yazdıklarını çok belli iken nasılsa temizlenecektir
bunlar, tabii kafanı deftere gömüp yazdığın her kelimeye fener tutarken değil- ne
yazıyordun sen? Evet, biraz değiştirmişsin değiştiriyor da iken diğer tüm düşüncelerini
kapayıp sadece üç parmağına odak- yeni öykü, o kadar bitmektedir ki oluşan her
siyahlığın içine girip bir spazmla kesilen yeni cümlen tamamlanamaz ve uzatamazsın
da, çok güzel olmuştur ama dışarıdan baktığında heykelleşmiş gibi- o kadar küçük
hareketlerle- yazıyorken kendinden katmaya değil ondan almaya başlarsın sanki,
bundan değil ondan, ama hiçbir ışık açık değilken etraf sanki yeni zifiri karanlığa
bürünmüştür zira bir kelime daha yazamazken vücudun tekrarlamaktadır aynı çizgiyi,
kendin yazdığını sanarsın ama hayır, sadece kurşuni renginin etrafa hakim olmuş
monoton tonunda kaybolursun, ölmüşsündür.
Bir anda uyandığında elindeki kitabın hıçkırığa benzer sesinle yere düştüğünü
sanarsın; sakin ol, ölmedin ve yazılanlara kendini fazla kaptırmaman gerektiğini de
fark etmişsindir ben söylemeden. Saate baktığında; peki, ama değiştirebilirsin
sanıyorum- o detay önemli-, bekliyorum. Evet, şimdi güneşin konumundan da rahatsız
olmuş olabilirsin ama olmuyorsa madem onu çok umursama. Rahat mısın? Ben
kesinlikle senin pozisyonunda bir öyküyü bitiremezdim- amuda kalkmasam da en
azından kafama kan gidecek şekilde dururdum. Ayrıca çok yavaş okuyorsun ve
hızlandığında satır atlamamak için eline alacağın bir kalem çok içine yara, hızlanmaya
çalış biraz. En azından saniyede bir satır okuman işini kolaylaştıracaktır, hemen
paragrafın boyutuna da bakma daha çok devam edecek- neyse susuyorum.
Hızlandığında gözlerin boşluğa çarpmaz ve cümleler gözünün önünden akarken
gözlerin onlardan hızlı akmaktadır eğer başardıysan ve paragraf bitmeden kelimeyi
kaçırdığında zihnin cümleye net bir bağlam bulamaz ve eğer tekrar okumazsan, tekrar
okumak için beynin gözlerin doğru pozisyona gelene kadar durup nefesini
milisaniyelerce tuttuğunda öldün.
Zifiri karanlıkta bir anda çıkan aydınlıkla gözün beyazlaşır, çiçekleri henüz
çıkmamış bir mezarın kenarına oturmuş bıçağını bilerken çıkan son ışık sadece. Bir
mezarlı, ilk aklına geleni gecenin ortasında bekçisin çünkü; günlerdir hem de, belki bir
gün. Hala şaşkınsın ama, öldüğünü düşünmüştün ama belli ki taşı sürttüğünde çıkan
ışıkları o kadar hissetmezsen ölmeyeceksin. Tekrar sürtmedin, elinde duruyor taş,
yavaşça oturduğun mezarın üstüne atıp bıçağını da oraya saplarsın. Sonra göz ucuyla
gördüğün subliminal işlenmiş mezar taşında yazanları merak edip tekrar kafanı
çevirirsin. Ölüm tarihi on iki bin on iki, ayın ışığı sayesinde görebilmişsindir, dolunay,
aydınlık sayılır aslında ve tekrar önüne baktığında yeni bir şeyi daha görürsün.
Yanındaki tabutu biraz çaprazında duran çukura koyman gerektiğini anımsarsın.
Ellerini dizine koyup ayağa kalkar, parmaklarını tahtanın altına sokup kaldırırsın. Elin
acır ama dengededir gayet, ve birkaç adım atıp nemli toprağın içine bırakırsın.
Toprağa saplı küreği çıkarıp üstünü kapamaya başladığında imdat demek istersin ama
kimse sesini duyamaz. Üzerindeki toprağa bir bıçak daha saplanır ve ayağın
kaydığından dikkat etmeyince sen de bıçağın üstüne düşersin, göğsün kanar.
Bir cevap yazın